Noesis Felsefe Atölyesi
2024

İDEA YAYINEVİ online kitap satışı 
NFA site planı 
idea yayınevi site haritası 
 

 

 

Noesis Felsefe Atölyesi ve Kadıköy Belediyesi Caddebostan Kültür Merkezinin (CKM) desteği ile düzenlenen ve Aziz Yardımlı tarafından yönetilen "Estetik, Etik ve Felsefe" başlıklı atölye çalışmasının 2023-2024 dönemi için etkinlik günleri.

2023 EKİM — 5, 12, 19, 26


2023 KASIM — 2, 9, 16, 23, 30
2023 ARALIK — 7, 14, 21, 28
2024 OCAK — 4, 11, 18, 25
2024 ŞUBAT — 1, 8, 15, 22, 29
2024 MART — 7, 14, 21, 28
2024 NİSAN — 4, 11, 18, 25
2024 MAYIS — 2, 9, 16, 23, 30

ETKİNLİK BETİMLEMESİ


Bu etkinlikte insanın estetik, etik ve entellektüel gelişimi kavramlar temelinde irdelenecektir. Estetik gelişimin ereği Tinin gerçekliğini duyusal İdea olarak, Güzellik olarak ayrımsamasıdır. Etik gelişimin ereği moral gelişim yoluyla Tinin özgürlüğünü idealiteden realiteye yükseltmesi, Etik Yaşamın küresel edimselleşmesidir. Entellektüel gelişimin ereği Usun evrende kendini bulması, tüm doğal ve tinsel evreni kavramsal olarak saydamlaştırması, öznel İdeanın nesnel İdea ile eşitliğidir. Tarih insanın oluşudur.

 
Estetik, Etik, Felsefe — 2023-24, CKM
 
     
 
    İdea Yayınevi online kitap satış sayfası İdea Yayınevi Kitapları — Google Play    
 
 
 
 
 
 

Google Play — İdea Yayınevi Kitapları (pdf)

 


 

   • Alkibiades ve Coriolanus / Plutark
   • Alman İdealizmi / Copleston, Frederick
   • Analitik Felsefe: Bir Yanılsamanın Tarihi / Preston, Aaron
   • Analitik Felsefenin Öyküsü / Bletzki, Matar
   • Anlığın Yönetimi İçin Kurallar / Descartes, René
   • Arı Usun Eleştirisi / Kant, Immanuel
   • Arı Usun Eleştirisi / Kritik der reinen Vernunft    (Türkçe-Almanca) / Kant, Immanuel
   • Arı Usun Eleştirisi (SEÇMELER) / Kant, Immanuel
   • Aristoteles / Copleston, Frederick
   • Aydınlanma / Copleston, Frederick
   • Berkeley • Hume / Copleston, Frederick
   • Bilimin Yapısı — Bilimsel Araştırma Mantığında Problemler / Nagel, Ernest
   • Bir Yanılsamanın Geleceği • Uygarlık ve Hoşnutsuzlukları / Freud, Sigmund
   • Bir Yanılsamanın Geleceği / Freud, Sigmund
   • Descartes / Copleston, Frederick
   • Doğa Felsefesi — 1 Mekanik / Hegel, Georg Wilhelm Friedrich
   • Doğal Felsefenin Matematiksel İlkeleri (SEÇMELER) / Newton, Isaac
   • Erken Yunan Felsefesi / Burnet, John
   • Eros ve Uygarlık / Marcuse, Herbert
   • Estetiğe Giriş / Hegel, Georg Wilhelm Friedrich
   • Eşeysellik Kuramı Üzerine Üç Deneme / Freud, Sigmund
   • Eşitsizliğin Kökeni / Rousseau, Jean-Jacques
   • Felsefe Tarihi / Sahakian, William
   • Felsefi Propedeutik / Philosophischen Propädeutik    (Türkçe-Almanca) / Hegel, Georg Wilhelm Friedrich
   • Goethe / Kaufmann, Walter
   • Hegel Üzerine Yorumlar — 1 / Kaufmann, Avineri, Taylor
   • Hegel / Copleston, Frederick
   • Helenistik Felsefe / Copleston, Frederick
   • Hobbes • Locke / Copleston, Frederick
   • İlk Felsefe (“Metafizik”) / Aristoteles
   • İnsan Doğası Üzerine Bir İnceleme / A Treatise of Human Nature (Türkçe-İngilizce) / Hume, David
   • İnsanı Anlamak — I: Goethe • Kant • Hegel / Kaufmann, Walter
   • İnsanı Anlamak — II: Nietzsche • Heidegger / Kaufmann, Walter
   • İskender’in Seferleri / Arrian
   • Kant / Copleston, Frederick
   • Kapalı Dünyadan Sonsuz Evrene / Koyré, Alexander
   • Kılgısal Usun Eleştirisi / Kritik der praktischen Vernunft (Türkçe-Almanca) / Kant, Immanuel
   • Leibniz / Copleston, Frederick
   • Likurgus ve Numa Pompilius / Plutark
   • Mantık Bilimi (BÜYÜK MANTIK) / Hegel, Georg Wilhelm Friedrich
   • Mantık Bilimi (KÜÇÜK MANTIK) / Wissenscahft der Logik (Enzyklopädie 1) (Türkçe-Almanca) / Hegel, Georg Wilhelm Friedrich
   • Meditasyonlar / Descartes, René
   • Metapsikoloji / Freud, Sigmund
   • Metapsikoloji — I / Freud, Sigmund
   • Metapsikoloji — II / Freud, Sigmund
   • Metapsikoloji — III / Freud, Sigmund
   • Metapsikoloji — IV / Freud, Sigmund
   • Militesu Okulu / Burnet, John
   • Modern Alman Felsefesi / Bubner, Rüdirger
   • Monadoloji / Leibniz, Gottfried Wilhelm
   • Orta Çağların Tini / Artz, Frederick B.
   • Ön-Sokratikler ve Sokrates / Copleston, Frederick
   • Özdek ve Devim / Matter and Motion (Türkçe-İngilizce) / Maxwell, James Clerk
   • Özdek ve Devim / Maxwell, James Clerk
   • Özel Görelilik Kuramı / Bohm, David
   • Özel ve Genel Görelilik Kuramı / Einstein, Albert
   • Parmenides / Platon
   • Perikles ve Fabius Maximus / Plutark
   • Platon / Copleston, Frederick
   • Principia (SEÇMELER) / Newton, Isaac
   • Prolegomena (Bilim olarak ortaya çıkabilecek her gelecek Metafizik için) / Prolegomena (zu einer jeden künftigen Metaphysik die als Wissenschaft) (Türkçe-Almanca)    (Türkçe-Almanca) / Kant, Immanuel
   • Reformasyon Avrupası 1517-1559 / Elton, G.R.
   • Sanatlar ve Bilimler • Politik Ekonomi / Rousseau, Jean-Jacques
   • Sartre / Copleston, Frederick
   • Soğuk Savaş Bilim Felsefesini Nasıl Dönüştürdü? / Reisch, George A.
   • Solon ve Poplikola / Plutark
   • Söylem / Descartes, René
   • Söylem • İnceleme • Monadoloji / Descartes • Spinoza • Leibniz
   • Söylem/Discours • Kurallar/Regulae • Meditasyonlar/Meditationes / Descartes, René
   • Spinoza / Copleston, Frederick
   • Tanrının Varoluşunun Tanıtları Üzerine Dersler / Vorlesungen über die Beweise vom Dasein Gottes (Türkçe-Almanca) / Hegel, Georg Wilhelm Friedrich
   • Tarih Felsefesi / Hegel, Georg Wilhelm Friedrich
   • Tarih Felsefesi — 1 Giriş / Hegel, Georg Wilhelm Friedrich
   • Tarih Felsefesi — 2 Doğu Dünyası / Hegel, Georg Wilhelm Friedrich
   • Tarih Felsefesi — 3 Yunan ve Roma Dünyası / Hegel, Georg Wilhelm Friedrich
   • Tarih Felsefesi — 4 Germanik Dünya / Hegel, Georg Wilhelm Friedrich
   • Tek-Boyutlu İnsan / Marcuse, Herbert
   • Themistokles ve Camillus / Plutark
   • Theseus ve Romulus / Plutark
   • Tinin Görüngübilimi / Hegel, Georg Wilhelm Friedrich
   • Tinin Görüngübilimi / Phänomenologie des Geistes    (Türkçe-Almanca) / Hegel, Georg Wilhelm Friedrich
   • Tinin Görüngübilimi (SEÇMELER) / Hegel, Georg Wilhelm Friedrich
   • Toplumsal Sözleşme / Rousseau, Jean-Jacques
   • Toplumsal Sözleşme / Du contrat social    (Türkçe-Fransızca) / Rousseau, Jean-Jacques
   • Töre Metafiziği Için Temellendirme / Grundlegung zur Metaphysik der Sitten    (Türkçe-Almanca) / Kant, Immanuel
   • Törebilim / Ethica (Türkçe-Latince) / Spinoza
   • Törebilim — 1 / Spinoza
   • Törebilim — 2 / Spinoza
   • Törebilim — 3 / Spinoza
   • Tüze Felsefesi / Philosophie des Rechts    (Türkçe-Almanca) / Hegel, Georg Wilhelm Friedrich
   • Us ve Devrim / Marcuse, Herbert
   • Uygarlık ve Hoşnutsuzlukları / Freud, Sigmund
   • Uzay, Zaman, Özdek — I (Türkçe-İngilizce) / Maxwell, Einstein, Faraday, Schrödinger, Born
   • Yargı Yetisinin Eleştirisi / Kritik der Urteilskraft (Türkçe-Almanca) / Kant, Immanuel
   • Yaşamlar — I (Theseus ve Romulus • Likurgus ve Numa • Solon ve Poplicola) / Plutark

 
     
 
— Despotizmden Despotizm Yoluyla Despotizme
— Çarlıktan, Bolşevizmden, Putin’den ... Demokrasiye

  • Rus realitesinde henüz özgürlük, istenç, demokrasi kavramları işlevsizdir; dürtü, votka, şiddet ve boşinanç işlevseldir.
  • İstençsiz Rusya için despotik yaşam yolu biricik tanıdık ve alışıldık yaşam yolu, ve özgürlük korkutucudur.

 

  • Despotizm halkın istençsizliği ve moral geriliği üzerine koşulludur.
  • Demokrasi özgür yurttaşın politik istencidir.
  • Moral gelişim özgürlük bilincini gerektirir ve etik-yaşamın temelidir.
  • Rusya’nın politik hiçliğinden Putin değil, istençsiz Rus halkı sorumludur ve Putin Rusya’nın moral geriliğinin bir yaratısıdır.
Despotizmden — Despotizm Yoluyla — Despotizme
📹 Absolute Corruption ↔ Putin (LINK)
When Kremlin critic Alexey Navalny was arrested while returning to Russia last month (February 2021), crowds came out to protest against the Russian leadership. If the protests were anything to go by, many Russians have been disillusioned and angered by President Vladimir Putin and the economic gloom.

Navalny released a video that claimed a billion-dollar palace on the Black Sea was built for Putin. The Kremlin denied the allegation.

But decades-long questions about Putin's wealth will not go away.

We talk to Hermitage Capital's Bill Browder, who believes he has the answer. (Al-Jazira)
“Putin says if Russia wanted to kill opposition leader Navalny, it would have ‘finished’ the job.” (L)


  • Putin’in sözleri dünya nüfusunun moral yargı yetenğinden yoksun %90’ı için önemsizdir.


— US president calls Russia's Putin 'killer' with no soul. (L)


Demokratik Rusya

Alexei Navalny


 

Alexei Navalny Rus Arktik hapishane kolonisinde öldürüldü. Ama her gün ölen ve 16 Şubat 2024’te de bir kez daha ölen Putin’in kendisidir, çünkü korktuğu şey gerçekte ölümlü bir insan değil, ölümsüz bir düşüncedir. Sıradan bir hırsız ve katil olan Putin 2020 Aralığında “eğer Rus güvenlik örgütleri Navalny'yi öldürmek isteselerdi, işi bitirirlerdi” dedi. Başarısız girişimlerden sonra iş bitirildi, sonu gelmeyen cinayetler zincirine bir yenisi daha eklendi, ve kleptokrasi ona karşı çıkmayı göze alan yürekli insanlardan birini daha yok etti. Navalny demokrasiyi, evrensel insan haklarını, yasa egemenliğini, ve, biraz geç ve acılı bir yolda da olsa, uluslararası yasa egemenliğini de anlamakta olan, despotik kültürünün ona dayattığı kimliği üzerinden atarak uygar yaşamın normlarını öğrenmekte olan bir insandı. Kleptokrasi gözdağını bireylerde algılar, ve onları yok eder. Ama gerçek gözdağı despotik algının ötesinde yatan ve despotizmin gerçek yadsınması olan Özgürlük İdeasıdır. Gene de bu düşünce despotik bilincin kendisinde bile bulunur, despotik kültürü en içinden tüketir. Bu nedenle despotizm demokrasiye değil, demokrasi despotizme gözdağıdır.

 

Rusya’da demokrasinin gelişmesi yalnızca tikel bir yurttaş toplumunun sorunu değil, bütün bir küresel yurttaş toplumunun sorunudur, çünkü insan hakları evrenseldir, çünkü demokrasi sınır tanımaz, çünkü gerçek etik yaşam bir etnik yaşamlar türlülüğü değil, insan doğasının kendisinden türeyen evrensel anayasa altında türdeş küresel etik yaşamdır.

 

Despotizmin hiçbir çıkış yolu yoktur — demokrasi olmaktan başka. Despotik kültürlerin politik bir karakteri yoktur. Böyle kültürlerde insan istençsizdir, boyun eğer; onursuz, değersiz, ve erdemsizdir. Böyle kültürler etik güven ve dinginlik duygusu tarafından değil, korku tarafından, sık sık ölüm korkusu tarafından tanımlanır. Moral olarak gelişmemişlerdir, yaşamın her alanında yolsuzluklar içinde boğulurlar. Despotik bilinçleri ekonomilerini olduğu gibi politikalarını da baltalar, ne bilimlerde ne de sanatlarda gelişebilirler, ve her zaman arkadan yürümek, her konuda ileri kültürlerden beslenmek zorundadırlar. Despotik kültürde politik bilinçsizlik devletin sefilliğinde sonuçlanır. Yasama gücü despotun buyruğuna indirgenir, yürütme gücü diktatörün oyuncağı olur, ve yargı gücü türeyi yerine getiremez çünkü bağımsız değil, korkuya bağımlıdır, ve yargıçlar gerekli gördükleri her zaman yasaları kolayca rüzgarın yönüne çevirirler. “Despotik etik” bir oxymorondur, çünkü etik yaşam ancak özgürlük bilinci ile olanaklıdır. Despotik kültürler insan doğasının itkilere ve içgüdülere köleliğini sürdürdüğü, henüz özgür tinselliğe yükselmediği estetik, etik ve entellektüel gerilik evrelerini temsil ederler. Estetik gerilikleri içinde ancak çirkin olanı beğenebilirler; etik gerilikleri içinde ancak yamuk olabilirler; ve entellektüel gerilikleri içinde ancak teknolojik öykünmeye yeteneklidirler. Tarihsiz oldukları için, tarihleri anlamsız ve gereksiz olduğu için, Tarihin bütün bir birikimini ancak geriliklerinin izin verdiği ölçüde almak zorundadırlar.

 

Yasa egemenliğinin çiğnenmesi sıradan suçlunun yasayı çiğnemesi değildir. Despotizmin devleti çiğnemesinin bir yanı olarak, yasa egemenliğinin çiğnenmesi yargının yasayı çiğnemesidir ve Rusya’da ve benzeri despotik kültürlerde bir kural olarak işleyen süreç budur. Bu koşulda, gerekli olan şey Putin’in ve benzer diktatörlerin alçaklığını tanıtlamak değildir, çünkü alçak kültür henüz yüksek olanı bilmediği için alçaklığını da anlayamaz. Gerekli olan şey dürüstlüğe yabancı kültürü dürüstlüğü algılamaya yetenekli kılmaktır, çünkü ancak o zaman yolsuzlukları, yozlukları, yalanları ve yanlışları algılayabilir. Etik-dışı kültürü etik yaşama eğitmek etik kültürün birincil sorumluluğu ve yükümlülüğüdür. Etik-dışı ve etik-öncesi bilincin etik gelişimi en zor olanıdır, çünkü etik-dışı kültür teknolojiyi kendini değiştirmeksizin de kolayca alırken (Singapur, Japonya, Hindistan, Güney Kore, Taiwan) ve kimi durumlarda küçük düşürücü yollara baş vurarak alırken (Çin, Kuzey Kore), etiğin kazanılması ise despotik yapının bütününde yok edilmesini, kültürün bütününde özgürleşmesini gerektirir. Etik gelişim en zor olanıdır çünkü özgürlük bilincinin kazanılması bütün bir Dünya Tarihin işini ödünç almayı gerektirir, çünkü kendini bütününde olumsuzlamayı, bozuk kendisini bir kez daha bozarak bütününde düzgün olarak baştan sona yeniden yaratmayı gerektirir. Gene de, bu bilinç daha şimdiden edimsel olarak kazanıldığı için, bütün bir insanlığın etik varoluş biçiminin özgür, ussal insan doğası tarafından belirlendiği bilindiği için, tek tek despotik ülkeler durumunda etik dönüşüm yalnızca despotik pıhtılaşmanın çözülmesini, ussal İstencin direnilemez etkinliğini gerektirir.

 

Düzgün ve sağlam olan yamuk ve çürük olanın yanına yerleşemez, onu siler. Bu nedenle, despotik halkların öz-sakınım itkisi despotik önderleri yeğler, ve moral ve etik gerilikleri içinde bu halklar önderlerinin hırsızlık, yolsuzluk ve zorbalıklarında tam olarak kendilerini, alıştıkları ve tanıdıkları bir ruhu bulurlar. Dürüst ve düzgün olanı yabancılar, ondan kaçınırlar. Politikaya yabancı despotik bilinç politikayı yasaklayan despotizmi biricik çözüm olarak bilir, çünkü özgürlükten, kendini yönetmenin sorumluluk ve değerinden, demokrasiden ürker, yönetilmeyi yeğler. Despotizm politika değil ama politikanın yadsınmasıdır. Bu nedenle ancak kendi karşıtı tarafından, ancak politika tarafından ortadan kaldırılabilir.

 

(Aziz Yardımlı, 17 Şubat 2024)

Rus kleptokrasisi (ki bir nükleer kleptokrasidir) Bolşevik despotizmin kalıtıdır.

  • Rusya kendisinden kurtulmayı başaramadı. İnsan büyüklüğüne ve görkemine tanıklık eden pekçok sanatçı yaratmış olan bu büyük kültür kendi içindeki zorbalığın küçüklüğüne yenik düştü.
  • Sovyetler Birliğinde ideolojik tiranlık 70 yılda Rus bilincinden tüm moral yargı yeteneğini sildi ve nükleer silahlar ile donatılı etik-öncesi bir kültür yarattı.
  • Sovyetler Birliğinin yıkılmasından sonra geriye (a) insan hakları, (b) duyunç özgürlüğü, (c) yasa egemenliği konusunda bilinci bütünüyle boş bir Rus halkı kaldı. Bu belirlenimler modern etiği, demokratik devleti, ve uygar yaşamı tanımlar. Sovyetler Birliğinin ideolojik programı başlıca bu belirlenimlerin yadsınması üzerine dayanıyordu.
  • İnsanlık suçları listesinde Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği, Nasyonal Sosyalist Almanya ve İmparatorluk Japonyası en önde durur. Çoktandır bu grubun dördüncü üyesi olan Çin Halk Cumhuriyeti “Çin karakteristikleri” ile tanımlanacak ideolojik bir dünya düzeni yaratmak üzere hazırlanmaktadır. Moral geriliğin ve kitlesel büyüklüğün birliği Rusya durumunda tarihin gördüğü en korkutucu gücü, kendi nüfusuna olduğu gibi dünyanın bütününe karşı da en acımasız diktatörlüğü uygulayan Sovyetler Birliğini yarattı. Çin bu her iki bakımdan da, moral hamlık açısından olduğu gibi sayısal büyüklük açısından da Çarlık Rusyasının çok çok önündedir. 1,4 milyarlık devasa kitlenin bütün bir tarihi yalnızca bir yinelemeler tarihi, bir imparatora koşulsuzca boyun eğmekle geçen özgürlüksüz, değişimsiz, gelişimsiz boş bir tarih, bir tarih olmayan bir tarihtir. “Çin karakteristikleri” arasında en belirgin olanı hiç olmazsa bütün bir yeryüzünü esirgeyecek bir moral karakteristiğin eksikliğidir. Ve Napoleon’u bile Çin’in uyanmasından ürkmeye götüren etmen bütün bir kültüre özünlü bu moral güçsüzlük ve yeteneksizliktir.

 

  • Rusya bugüne dek bütün bir tarihinde hiçbir zaman demokrasiyi tanımadı, Rus özgürlük tini hiçbir zaman Rus despotizmini dönüştürecek kadar büyümeyi başaramadı.
  • Çarlık barbarlığına karşın çiçeklenmeye başlayan Rus özgürlüğü Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinin ideolojik tiranlığı altında kökünden koparıldı.
  • Rus halkı her zaman bir halk olarak kaldı, hiçbir zaman egemen bir ulus, hiçbir zaman özgür bir yurttaş toplumu olmadı.
  • İdeolojik tiranlığın kalıtı elinde 3.000 kadar nükleer bomba ile nükleer bir kleptokrasi oldu
  • Putin’in Kasım 2023 için popülerlik oranı %85 idi (Statista). Oran Rus halkının moral geriliğinin ölçüsüdür.

 

Demokrasi Avrupa için yeni, çok yenidir (Avrupa’da monarşiler 20’inci yüzyılda devrildi).

  • Batılı demokrasilerin gelişmekte olmaları henüz gelişmemiş olduklarının, henüz kendi içlerinde despotizmin işini bitirmediklerinin anlatımıdır.
  • Kendini Putin’in imgesinde biçimlendiren yeni Rus despotizmi Batının henüz küresel despotizmi algılamamada direten pragmatik demokrasileri tarafından da hoşgörü ile karşılandı, desteklendi, ve güçlendirildi.
  • SSCB’nin çöküşünden sonra da, sayısız Batılı önder Çeçenistan’dan, Gürcistan’dan Kırım’a, Ukrayna’ya kentler ölçeğinde yıkım getiren, yüz binlerce insanın ölümüne yol açan, elindeki nükleer silahlarda bütün bir Avrupa’yı yok edebilecek gücü gören, ama kendini gerçekte yalnızca bir hırsız ve katil olarak tanımlayan Putin’i bir devlet-adamı olarak saymayı sürdürmektedir.

 

Etik-dışına göz yummak etik-dışıdır. Despot ile ancak despot uzlaşır.

  • Yurttaş toplumu önder tanımaz.
  • Yurttaş toplumunun önderi insan hakları, duyunç özgürlüğü ve yasa egemenliğidir.
  • Yurttaş toplumu kendi önderidir; önderin olduğu yerde egemen ulus değil, istençsiz halk vardır.
  • Rusya’da yurttaş toplumun gelişmesine katkıda bulunmak demokrasilerin başlıca sorunlarından ve yükümlülüklerinden biridir.

 

  • Bir SPD “politikası” olan Ostpolitik yalnızca gücün dilinden anlayan tiranlık ile uzlaşma politikası olarak tasarlandı ve ayı ile barış içinde yaşamanın formülü “yakınlaşma yoluyla değişim/Wandel durch Annäherung” ya da “tecim yoluyla değişim/Wandel durch Handel” olarak belirlendi. Ostpolitik ya da Doğu-Politikası gerçekte bir politika değil, politikanın yadsınmasıdır. Almanya bugün bile politikanın bir “evrensel insan hakları” sorunu olduğunu anlamış değildir.
  • Angela Merkel tecimi insan haklarının üzerinde sayan ya da insan haklarını tecimin bir ödülü sayan bu sözde “politik” formülü insan haklarını çiğneme konusunda SSCB ile eşit olan Çin durumunda da uygulamayı sürdürdü. Açıktır ki “ insan hakları” kavramı üzerine bir kez bile düşünmüş değildi.
  • Almanya Rusya'ya Ukrayna saldırısından ötürü yaptırımlar uygulamayı kabul eden en son AB ülkesi oldu.

 

  • Nazi Almanyasından kalan artıklardan kurulan Federal Batı Almanya demokrasiye olmaktan çok Sovyet despotizmine duygudaşlık gösterdi.
  • Sovyetler Birliğinin çöküşünden sonra, birleşik Almanya despotik Putin Rusyası ile çok sıcak dostluğunu sürdürdü.
  • Willy Brandt, Helmut Schmidt, Gerhard Schröder, Angela Merkel — tüm bu pragmatik Alman önderleri moral olarak Rus despotizmine göz yumacak denli duyarsız idiler
  • İlk iki sosyal demokrat önder ve başbakan, Brandt ve Schmidt, “evrensel insan hakları” kavramının bilinçsizi idiler ve ancak evrensel insan haklarının çiğnenmesi pahasına olanaklı olan Ostpolitik öğretisini uygularken, gücün dilinden başka bir dil bilmeyen despotizmin “ussal diyalog” yoluyla durdurulabileceği yanılgısı içinde idiler.
  • Gazprom, Nord Stream, Nord Stream 2, Rosneft projelerinde güçlü bir katalizör rolü oynayan Sosyal Demokrat başbakan Schröder ( 1998-2005) Putin’in adamı idi ve Putin’i “lekesiz bir demokrat/ein makelloser Demokrat” olarak gördü. Ödül olarak kleptokrasiye ortak yapıldı.
  • Putin tarafından yakın ve güvenilir bir dost olarak görülen ve onunla aynı yoldaşlık tinini paylaşmış olan Angela Merkel (2005-2021) Putin’in hırsızlık ve cinayetlerini olduğu gibi Kırım’ı ve 14.000 insan yaşamı pahasına Ukrayna’nın doğu Donbas topraklarının bir bölümünü ele geçirmesini de görmezden geldi.
  • Despot ancak despotluğu algılanmadığı sürece güçlüdür, ve despotu ancak despot algılamaz.
  • Merkel ve benzerleri de, tıpkı Rus halkı gibi, Putin ve çetesinin adi bir suç örgütü olduğunu çok iyi bilmekte, ve bu pragmatik Alman önderler Rus halkı ile aynı moral geriliği paylaşmaktadır.


20 Aug. 2021; Merkel’s lack of regrets illustrates the fallacies of Germany’s Russia policy.

20 Ağustos 2021. “Putin büyük bir yanlış yaptı” diyen Angela Merkel Almanya’nın Rusya politikasından ötürü özür dilemeyeceğini bildirdi. Politikanın ne olduğunu öğrenmeye hazır değildi.


 

  • Almanya bütün tarihi boyunca ancak kısa süreli bir demokrasi yaşadı (Weimar Cumhuriyeti, 1918-1933).
  • Nazi despotizmi altında Almanya (tıpkı Bolşevik despotizmi altındaki Rusya gibi) doğmakta olan demokratik bilinçten bütünüyle temizlendi ve nüfus Nasyonal-Sosyalizme eğitildi.
  • Her iki ülkede, Almanya’da ve Rusya’da Nasyonal-Sosyalist ve Enternasyonal-Sosyalist ideolojilerin yıkılmasından sonra yeniden özgürlüğe uyanan nüfuslar despotizme alışmış ve demokrasiye yabancı idiler; her iki ülkede de halkın kendini yönetmek için niyeti ve deneyimi yoktu.
  • Nazilerin yenilmesinden sonra Batı Almanya bugün de sürmekte olan ABD denetiminin altında egemenliğinden yoksun bir tür görünürde devlet olmanın ötesine geçemedi. (Aynı şey Nazi ideolojisi gibi birşeye bile gereksinim duymadan Hirohito militarizmi altında ilkin doğu Asya’yı terörize eden ve sonra kendini dünya egemenliği düşlerine kaptıran despotik Japonya için de geçerlidir. Kimyasal ve biolojik yöntemler de aralarında olmak üzere dile gelmez her tür yöntem ile 10-30 milyon kadar insanı yok eden aynı Japonya, aynı nüfus, aynı militarist tin savaştan hemen sonra, sanki hiçbir şey olmamış gibi, sanki bir amnezi yaşamış gibi, bu kez pasifizme sarıldı, kendini teknolojiye adayarak çok kısa bir süre içinde dünyanın ikinci büyük ekonomisi oldu.)
  • Anayasası (“Temel Yasa” ya da “Grundgesetz für die Bundesrepublik Deutschland,” 1949) ABD’nin yardımı ile yazılan Almanya (şimdi eski Doğu Almanya’yı da kapsamak üzere), ve Anayasası yine ABD generali Douglas MacArthur tarafından yazdırılan (1947) Japonya bugün de ABD hegemonyası altındadır, sözcüğün gerçek anlamında egemen değildirler, ve kendi başlarına bırakıldıklarında demokrasiye bağlı kalıp kalmayacakları kuşkuludur.

Demokrasi en büyük gözdağıdır — despotizm için.

  • Despotizmin bildiği biricik dil gücün dilidir. Despot hak terimlerinde ussal bir diyalog için yeteneği ve yetkinliği olmadığı için despottur.
  • “Despotik etik” bir oxymorondur ve böyle bir “karakteristik” ancak Çin Komünist Partisi için olanaklıdır.
  • Despotizmin olanağı istençsiz halkların hak ve özgürlük kavramları üzerine bilinçsizliğidir.
  • Bu nedenle, despotik kültür güç yoluyla olmanın dışında durdurulamaz ve denetlenemez, ve despotik kültürü yenmenin biricik yolu ona özgürlük bilincini kazandırmaktır; bu olanaklıdır çünkü en sonunda kendisi onu kazanmayı beklemekte, barbarlığından utanmayı istemekte, ve uygar sayılma özlemi içinde eriyip tükenmektedir.

Putin için suikast politikanın başka araçlar ile sürdürülmesidir.

  • Putin için politika politikanın kendisinin yok edilmesi için bir araçtır.
  • Despotizm zor üzerine dayanır ve ilk zoru uygulayandır.
  • Putin politika yapmaz, çünkü bir despot politikanın ne olduğunu, bir hak, ahlak ve etik sorunu olduğunu bilmez.
  • Putin Marxist-Leninist bir KGB görevlisi idi, SSCB’nin çöküşünden sonra ilk olarak başarılı Petersburg yolsuzluğunu örgütlemesi ile dikkati çekti, Yeltsin tarafından Rusya cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturtuldu (1999), ve votka temelinde alınan bu karar yine votka temelinde Rus halkı tarafından seçim yoluyla onaylandı (2000).

Kleptokrasi bir devlet değil, ve Putin’in yaptıkları politika değildir.

  • Putin’in ‘devleti’ bir yolsuzluklar örgütü olmanın da ötesinde bir adi suç örgütüdür, moral gerilik içindeki despotik kitleler ve yığınlar tarafından ayakta tutulur, ve politik hiçbir karakter taşımayan bu kleptokratik örgüt Batı pragmatizmi ve yararcılığı tarafından bir ‘devlet’ olarak kabul edilir.
  • Bolşevik tiranlık tarafından yoğrulan, ideolojik çürümeyi kimliği olarak kabul eden ve yüreğinde her zaman bir Bolşevik kalan Putin için Sovyetler Birliğinin çöküşü “the greatest geopolitical catastrophe of the century” idi. Bir “yıkımın” yer aldığı hiç kuşkusuz doğrudur, ama bu yıkım politik olmaktan çok coğrafi bir yıkım gibi birşey, bir tür doğa fenomenini gibi birşey idi. SSCB ne istediğini bilen, demokrasiyi isteyen bir toplum tarafından değil, ama çoktandır tükenmiş bir halkın doğal dürtüleri tarafından, açlık ve varoluşsal bir korku tarafından devrildi.
  • Sovyetler Birliğinin çöküşü ona “politik” bir devrim karakterin kazandıracak, ülkeyi despotizmden demokrasiye yöneltecek “istenç” etmeninden bütünüyle yoksun idi. Ne Gorbaçev ne de Yeltsin olan bitenin bilincini taşıyordu. Yurttaş toplumunun yokluğunda, ideolojik diktatörlüğün çöküşünün getirdiği anarşi ve kaos ancak bir başka diktatörlük tarafından önlenebilirdi. İstençsiz halk bildiği biricik çözüme sarıldı ve yeni bir diktatörlük rejimi daha yaratmada gecikmedi.
  • Oligarkların ve kleptokratların varlığı devletin ve politikanın yokluğudur.
  • Marxist-Leninist ideoloji yetmiş yıl boyunca on milyonlarca insanı fiziksel olarak yok ederken, ideolojik tiranlığın terörü bilinçlerdeki son moral, etik ve politik kırıntıları sildi, bütünüyle istençsiz yığınlar ve kitleler yarattı. Bu duyunçsuzluk ortamında, jeopolitik yıkım SSCB etiketinin yerine kleptokrasi etiketinin geçirilmesinde sonuçlandı. Moral varlıklar olmayan eski komünistler kolayca yeni oligarklar ve kleptokratlar oldular.

İlgili linkler:

📹 Message Navalny recorded for Russian people if he was killed (LINK)
📹 Putin's biggest threat (LINK)
 

 

 

 
Biofelsefe (DİZİN)

BioKİMYA— Terimler


Nükleik Asit


BioLOJİ — Terimler


 

Politik Kavram


Mantık Bilimi

  • Politik kavram yurttaşlık istencidir.
  • Politika = Etik.
  • Despotik kültür politika bilmez.
  • Bu eskimiş toplumlar kendilerini yönetemez, özgür, ussal, uygar etik yaşamı yaşayamazlar.

  • Etik-dışına göz yummak etik-dışıdır.

  • Etik sınır tanımaz.
  • Demokrasi sınırları siler.
Dünya Tarihinde Osmanlı İmparatorluğu

     
 
📹 Mantık Bilimi (İdea, Us, Kavram)
İdea, Us, Kavram

• “Nous düşünülen için, töz için alıcı olabilme yetisidir.” (Aristoteles)
• “Nous evrenin özüdür” (Anaxagoras).
• İnsan Usu bütün bir evrende kendi ile karşı karşıyadır.
• Us karşıtında kendini bulan düşüncedir.
• Tin özgürdür çünkü ussallığı içindeki evren ussal düşünce için saltık olarak saydamdır.
• İnsan Nousunun evrensel Nous ile özdeşliği bilgi, özgürlük, sonsuzluktur.
• İdea salt soyut evrensel değil, kavram ve realitenin birliği olarak somut gerçekliktir.
📹 Mantık Bilimi (Kavram, Yöntem, Bölümleme 1)
Kavram, Yöntem, Bölümleme 1

• Mantık Biliminin bölümlemesi Kavramın işlevidir. • Mantık Biliminin Yöntemi Kavramın işlevidir.
• Logosun bilimi İlk Felsefedir.

📹 BioFelsefe — EVRİM (2020.09.15)
Pozitif Yasalar ve Doğal Yasa (Doğal Hak)

• Hak ilkin dolaysızdır — ve bu dolaysızlığı onun sonsuzluğu, düşüncesizliği demektir (her tür kötülük, kölelik, işkence vb. bir zamanlar pozitif hak olarak görüldü).
• Moral yargı yetisi dolaysız-pozitif hakların yargıcıdır (kendi içine geri dönen İstenç, kendini yargılayan İstenç, dolaylılık alanı).
• Etik yaşamın ilkeleri duyuncun onayından geçen pozitif hak normlarıdır.
• Duyunç tüm pozitif hakların yargıcıdır ve onları haklılıkları açısından yargılar.
• “Doğal Hak” (ya da yalın olarak “Hak”) insanın salt insan olmasından gelen haktır.
• Pozitif haklar Doğal Hak ile uyum içinde olmalıdır.
• Pozitif hakların Doğal Hak ile uyum içine getirilmesi İstencin tarihsel işidir.
• Modern yasalar yurtaşlık istencinin anlatımlarıdır.
• Demokratik yasalar insan özgürlüğünün anlatımlarıdır.
• Monarşik yasalar tanrısal aklama gereksinimi içindedir.
• Despotik yasalar özençten doğar (Cengiz Han’ın yasaları ‘değişmez’ ve ‘gizli’dir).
• Sparta’nın yasaları yüzyıllar boyunca değişmeden sürdü (yasalarının despotik aptallığına ek olarak, Sparta’da ne güzel sanatlar, ne bilimler ne de felsefe gelişti).
📹 Politik Kavram
Pozitif Yasalar ve Doğal Yasa (Doğal Hak)

• Hak ilkin dolaysızdır — ve bu dolaysızlığı onun sonsuzluğu, düşüncesizliği demektir (her tür kötülük, kölelik, işkence vb. bir zamanlar pozitif hak olarak görüldü).
• Moral yargı yetisi dolaysız-pozitif hakların yargıcıdır (kendi içine geri dönen İstenç, kendini yargılayan İstenç, dolaylılık alanı).
• Etik yaşamın ilkeleri duyuncun onayından geçen pozitif hak normlarıdır.
• Duyunç tüm pozitif hakların yargıcıdır ve onları haklılıkları açısından yargılar.
• “Doğal Hak” (ya da yalın olarak “Hak”) insanın salt insan olmasından gelen haktır.
• Pozitif haklar Doğal Hak ile uyum içinde olmalıdır.
• Pozitif hakların Doğal Hak ile uyum içine getirilmesi İstencin tarihsel işidir.
• Modern yasalar yurtaşlık istencinin anlatımlarıdır.
• Demokratik yasalar insan özgürlüğünün anlatımlarıdır.
• Monarşik yasalar tanrısal aklama gereksinimi içindedir.
• Despotik yasalar özençten doğar (Cengiz Han’ın yasaları ‘değişmez’ ve ‘gizli’dir).
• Sparta’nın yasaları yüzyıllar boyunca değişmeden sürdü (yasalarının despotik aptallığına ek olarak, Sparta’da ne güzel sanatlar, ne bilimler ne de felsefe gelişti).
 
     
Küreselleşme  
 

Modern Dönem


Hiçbir dönemin kültürü değişime dayanamazken, modern kültür kesintisiz değişim kültürüdür. Modern dönem İstenç ve Özgürlük dönemidir. Ve İstenç salt istediği için erekseldir. İstencin Ereği İyidir. İstenç eylem, gelişim için saltık güçtür. Homo sapiens büyümek için, gizilliğini edimselleştirmek için varolur.

— Aziz Yardımlı

Ulus-Devlet ve Küreselleşme


Despotizm altında ulus olanaksızdır. Despotizm altında istençsiz yığınlar, kitleler halklar olanaklıdır. Ve bu istençsiz insanlığın egemeni tümüne istenç olan tekerktir. Tekerklik halkların henüz özgürlük bilincinden yoksun oldukları ve yalnızca boyun eğmeyi bildikleri bütün bir ön-modern evreye yayılan politik biçimdir.

— Aziz Yardımlı

Etik ve Küreselleşme


Evrensel insan doğası kavramı verildiğinde, insan haklarında, duyunç özgürlüğünde ve yasa egemenliğinde türlülük doğrudan doğruya haksızlığın, duyunçsuzluğun ve yasasızlığın türlülüğüdür.

Küreselleşme ideal-türdeş etiğin oluş sürecidir. Doğallıkla evrenseldir çünkü etik bir tikel etikler türlülüğünü sevmez. Ancak ideal etik kültürel-çoğulculuğu uygarlığın türdeşliğine dönüştürebilir. İnsanın etik ereği karşısında, her kültür sonlu, sınırlı ya da geri bir etik yapıdır ve gerilik olgusunun kendisi dolaysızca ilerleme olanağını imler. Özgürlük tutuculuğu sevmez.

— Aziz Yardımlı

İdeoloji ve İnsan Doğası


Etik insan doğasından doğar ve bir ideoloji yaratısı değildir. İdeoloji yapay bir etik yaratmayı, etiğin özü olan özgürlüğü bastıran bir ‘etik’ yaratmay ister çünkü muazzam bir etik gerilik üzerine dayanır. Bu gerilik nedeniyle ideoloji dünya tarihinde ancak modern etik gelişime izin vermeyen çaresiz despotik toplumlarda bir kurtuluş programı olarak ortaya çıkar.

— Aziz Yardımlı

İnsan Doğası


Verili ve değişmez bir insan doğası kavramı insan bilimlerinin birincil öncülüdür.

Hiçbir görgül gözlem ve deneyim “insan doğası” kavramını irdeleyemez, ve hiçbir duyu-algısı ya da duyum onu saptayamaz, çünkü bir kavramdır. Kavram insan için dışsal olarak kazanılabilir birşey değildir. Dışsal olarak ancak etkinleştirilebilir, çünkü gizil ya da kendinde ya da doğuştandır. “Doğuştan” ya da “doğal” olduğu ve dolayısıyla verili olduğu söylenir. Tanrı tarafından verili olması gerekmez. İnsanı ortaya çıkaran, onu ‘verili’ birşey yapan kozmik süreci tam belirlenimi içinde kavramak insan usunun problemidir.

— Aziz Yardımlı

İskandinav Devrimleri


İskandinavya’da demokratik devrimler 19’uncu yüzyılda yer aldı ve krallar yurttaşlığı kabul edince devrimlerden üç krallık doğdu:

• Kongeriget Danmark
• Kongeriket Norge
• Konungariket Sverige


Eğer Fransız Devrimi örneği izlenirse, İskandinavya’da herhangi bir devrim yer almamış, çünkü hiçbir kral öldürülmemiş, hiç kimse giyotine gönderilmemiş, teröre baş vurulmamış, kitle kıyımları yapılmamıştır. Öyleyse hiçbirşey olmamıştır. Ama gerçek tam tersi olarak görünür. İskandinav devrimleri modern devrimin bir şiddet eylemi olmadığını, tersine şiddetin kendisini ortadan kaldıran eylem olduğunu gösterdi. Fransa’da ise despotizmin halka sunduğu açlık yaşamının yeri Jacobinizmin halka sunduğu terör yaşamı tarafından alındı.

— Aziz Yardımlı

Aydınlanma ve
Aydın Despotlar


Aydın kendini boşinanca karşı tanımlar, ve boşinançlı olmadığının gururu içindedir.

“Aydın” politik bir karakterdir, ve özgür ve eşit “Yurttaş” kavramını tanımaz. Aydınlanmayı yapan düşünürler arasında Kant, Hume, Locke, Diderok, Voltaire gibi ünlüler bulunur. Sözde bir ‘Us Çağı’nı tanımlayan bu düşünürlerinin ortak yanı Usa tam güvensizliktir.

Aydınlanma aydınlık bir sözcüktür. Ama modern döneme aydın-despotizmi, kuşkuculuk, ırkçılık gibi öğeler ile gölgesini düşürür ve kendini arkaik despotik kültürün artığı olarak gösterir. Aydınlanma kendini Boşinaç ile karşıtlık içinde tanımlayan halk felsefesidir. Ama boşinanca karşı çıkmak yeterli değildir. Sözcüğün pırıltısına karşın, ‘Aydınlanma’ gerçekte karanlığı sever, çünkü görgücü ve kuşkucu öncülleri üzerine insan için bilgiyi olanaksız sayar (Locke, Hume, Kant vb.). Aydınlanma evrensel insan haklarını tanımadığı için etik ile de geçimsizdir ve etik-dışı bir Yararcılık etiği ile gelir. Politik olarak açıkça aydın-despot egemenliğini önerir ve demokrasiyi reddeder. Aydının politikası en sonunda kaba güç üzerine dayandığı için politika değildir.

— Aziz Yardımlı

Fransız Devrimi: Olgular ve Eylemler


Fransız Devrimi ‘devrim’ sözcüğünü neredeyse ‘şiddet’ ile eşitledi, çünkü genellikle devrim süreci olarak görülen bütün bir on yıl aşağı yukarı bir yokedicilik ve şiddet evresi olarak yaşandı. Sonra imparatorluğu ile Napoleon geldi.

‘Devrim’ sözcüğü yalnızca devirme ve yok etme ile eşitlenmez. Devrim yurttaş toplumunun eylemidir, bir partinin tepeden yurttaş toplumunu yaratması değil. Henüz eşitlik istemeyen istençsiz halklar yalnızca onları güdecek önderlere gereksinirler. Halk yasa egemenliğine yabancıdır ve bildiği yalnızca insanın egemenliğidir. 

— Aziz Yardımlı
 
     
Amerikan Devrimi  
 

Amerikan Devrimi


16’ncı yüzyıl sonlarında Anglikan Kilisesinden kaçan Püritanlar Yeni Dünyaya eski Avrupa’nın arkaik kültürlerinden önemli ölçüde arınmış olarak geldiler. 1607’de Mayflower’dan karaya ayak bastıklarında yanlarında yalnızca yolcuların tümü tarafından imzalanan bir “hak eşitliği sözleşmesi” vardı. Yeni Dünyalarına eski dünyanın monarşik, aristokratik, feodal ya da etnik artıkların getirmediler.

Püritanizmin kamu moral yaşamı üzerindeki etkisi hiçbir etkisinin olmaması idi. Moral son söz kişinin kendi duyuncuna aitti — ‘kutsal’ insanlara, ya da ‘kutsal’ sözlere değil. Kutsallık sözcüğün gerçek anlamında insanın en iç ussal yaşamında, özgür duyuncunda yatıyordu. Yurttaşlık eşitliğini bozacak herhangi bir dinsel üstünlük konumunun yokluğunda, hiçbir insan başkalarından güçlü değildi ve politik güç topluluğun politik istencinden doğuyordu. Tüm arkaik inançlarına ve boşinançlarına karşın, kendini duyunç özgürlüğü ve istenç özgürlüğü ile, bireyselliğin değeri ile belirleyen Püritanizm daha başından politik bir bilinç biçimi idi.

— Aziz Yardımlı

Püritanlar ve Pilgrimler


Pilgrimler ayrılıkçı Püritanlar idiler. Başka Püritanlar gibi Anglikan Kilisesini reformdan geçirmek yerine ondan ayrılmayı seçen bu radikal Protestanlar dinin tüm dışsallığını dışlıyorlardı. Bir devlet kilisesi olan Anglikan Kilisesini arındırmak doğrudan doğruya kraliyete vurmak olacak ve eylem politik bir devrim niteliğini kazanacaktı. Ama ne İngiltere’de bir Protestan devrim için zemin vardı, ne de bir duyunç özgürlüğü sorunu olan Protestanlık bir şiddet eyleminin ürünü olabilirdi. Püritanların bir İç Savaştan (1642-46) utku ile çıkmalarına karşın, kısa süreli bir Cumhuriyet’ten sonra 1660’da yeniden Kraliyete dönüldü ve bu kez Anglikan Kilisesi kendini tüm Püritanlarından arındırdı. Modern devrimin gerçek eylemcisi olacak olan yurttaş toplumu Yeni Dünyaya sığınmaya başladı.

— Aziz Yardımlı

📹 The Pilgrims (LINK)
The Pilgrims
Featuring Roger Rees, in his final onscreen performance, as William Bradford and narration by Oliver Platt, THE PILGRIMS will explore the forces, circumstances, personalities and events that converged to propel their crossing, a story universally familiar yet largely unexplored in its rich and compelling historical actuality, and rarely presented in the broad global context required.

Kolonial Amerika


16’ncı yüzyılın sonlarında Kuzey Amerika’da İspanya, Fransa, Hollanda ve Rusya tümü de sonradan ABD içerisine alınacak olan topraklarda koloniler oluşturdular. 17’nci yüzyıl başlarına dek İngiltere’nin Amerikalarda kolonisi yoktu. 1607’den başlamak üzere Kuzey Amerika’nın doğu kıyı şeridinde İngiliz kolonileri kurulmaya başladı. Bunlar yarım yüzyıl içinde hızla büyüdü ve 1650’de nüfusları 50.000’e ulaştı. Göç sürdü ve 50 yıl sonra 1700’de nüfus yaklaşık 250.000 oldu. Birleşik Devletler’i oluşturacak olan koloniler bu on üç İngiliz kolonisi idi.
     
 
     
Çin  
 
Uygarlaşmayan Asya

Problem yalnızca Başkan Xi Jinping değildir. Yalnızca Xi Jinping düşüncesini izleyen Çin Komünist Partisi ve parti-devlet de değildir. Ve yalnızca kendini yönetemeyen ve önder gereksinimi duyan istençsiz Çin halkı da değildir (Çin henüz özgür bireylerin yurttaş toplumu değil, henüz özgür ve egemen bir ulus değildir). Ve problem yalnızca arkaik karakteristiklerine sarılmada direten Çin’e sınırlı değildir. Dünya Tarihinin moral problemi özgürlük bilincinden ve duyunç gelişiminden yoksun bütün bir Asyatik kültürdür (“moral” problem, çünkü bu ülkelerde “etik yaşam” yoktur). Etik problem ise dünyanın bu geriatrik despotizmi hoşgörmeyi yeğleyen pragmatik demokrasileridir. (Çin’de Tarihsiz Modernleşme)
📹 Uighur woman living in France speaks out about alleged Chinese ‘re-education’ camp horrors (abcNEWS) (Y)

Başkasının Tarihi Olmak: Çin’de Tarihsiz Modernleşme


1,4 milyarlık Yeni Çin “Made in China” değildir. Çin’in modernleşmesi tarihsiz bir modernleşme, yarı-modernleşme, etik-dışı bir teknolojik güçlenmedir. Komünist Partisinin diktatörlüğü altında, ve moral ve etik gelişimin yokluğu koşulunda, teknoloji moral ve etik denetim yerine usdışı dürtülerinin denetimi altındadır.

Maoist ‘devrimin’ bir devrim olmadığı, yalnızca yeni bir ‘küçük düşürülme’ yüzyılı için açılış yaptığı anlaşılınca, Deng bütün bir Çin’i daha da sefilleştiren sözde devrimi geri aldı ve Çin 20’nci yüzyılın son çeyreğinde yok edilecek bir düşman olarak gördüğü ‘emperyalizmin’ yaşam öpücüğü ile yeniden yaşama döndürüldü.

Çin tarihi Picasso’nun dehasına bile uyarlanamayacak grotesk bir tarihsizlik, bir tarih savurganlığıdır. Özgürlük bilincinin yoksunluğu istençsizlik ve duyunçsuzluk, etik ve moral gerilik, bir zor, şiddet ve terör kültürü demektir. İstençsiz ve moral gelişimden yoksun Çin’in önemi dünya için yeni bir teknolojik-despotik gözdağı olmasında yatar. Tarih moral gelişim de demektir. Ve Çin, özgürlük yoksunluğunda, tarih yoksunluğu çekmeyi sürdürmektedir.

— Aziz Yardımlı
Çin karakteristikleri ile uyum içinde, “İnsan Hakları” Kavramının postmodern tanımı

Çin’de 2 milyon kadar Uygur ve daha başka etnik azınlık bir süredir “yeniden eğitim” için toplama kamplarında yaşamaktadır. Köle emeği, kısırlaştırma, işkence ve ölüm terimlerinde tanımlanan olgu Çin dışişleri bakanı Wang Yi  için “shining examples of China’s human rights progress” ve gurur verici bir eylemdir. ABD, Kanada, Hollanda ve İngiltere parlamentoları için, “soykırım.” (LINK 1, 2, 3, 4)

History of China / Dynasties and States


The earliest known written records of the history of China date from as early as 1250 BC, from the Shang dynasty (c. 1600-1046 BC). Ancient historical texts such as the Records of the Grand Historian (c. 100 BC) and the Bamboo Annals (296 BC) describe a Xia dynasty (c. 2070-1600 BC) before the Shang, but no writing is known from the period, and Shang writings do not indicate the existence of the Xia. The Shang ruled in the Yellow River valley, which is commonly held to be the cradle of Chinese civilization.

Tibetan Empire (618-842)


The Tang dynasty (Chinese: 唐朝[a]) or the Tang Empire was an imperial dynasty of China that ruled from 618 to 907, with an interregnum between 690 and 705. It was preceded by the Sui dynasty and followed by the Five Dynasties and Ten Kingdoms period in Chinese history. Historians generally regard the Tang as a high point in Chinese civilization, and a golden age of cosmopolitan culture. Tang territory, acquired through the military campaigns of its early rulers, rivaled that of the Han dynasty. The Tang capital at Chang’an (present-day Xi'an) was the most populous city in the world in its day.

Tang dynasty 618-917


The Tang dynasty (Chinese: 唐朝[a]) or the Tang Empire was an imperial dynasty of China that ruled from 618 to 907, with an interregnum between 690 and 705. It was preceded by the Sui dynasty and followed by the Five Dynasties and Ten Kingdoms period in Chinese history. Historians generally regard the Tang as a high point in Chinese civilization, and a golden age of cosmopolitan culture. Tang territory, acquired through the military campaigns of its early rulers, rivaled that of the Han dynasty. The Tang capital at Chang’an (present-day Xi'an) was the most populous city in the world in its day.
📹Battle of Talas 751 / Abbasid-Tang War (LINK)
 
Battle of Talas 751 — Abbasid — Tang War DOCUMENTARY
There are certain historical battles, which had very little influence immediately but changed things through the centuries. The battle of Talas between the Abbasid Caliphate and the Chinese Tang Empire in 751 is a good example of such a conflict. It changed the religious outlook of Central Asia as Buddhism was slowly pushed out and Islam took its place, was crucial in changing the faith of the Turkic tribes. Later on the Seljuk Turks moved to the West, and that was one of the reasons for the Crusades. Historians also think that this battle was important for the Renaissance, as the papermaking made its way to Europe after it. (LINK: Kings and Generals)
 
     
Büyük İskender ve Helenistik Dönem  
 

Büyüklük ve Özgürlük: İskender ve Tarih


Büyüklüğün işi Tarih yapmaktır. Tarih Tinin oluş süreci olduğuna göre, Büyüklüğün işi homo sapiensi büyütmektir. Dünya-Tarihsel kahramanların büyüklüğü İstençlerinden, Özgürlüklerinden doğar.

Despotun işi Tarihi durdurmak, istenci engellemek, özgürlükten korkmaktır. Despotun tarihteki rolü küçüklüğü temsil etmektir. Büyük İskender tarihsel olarak uyuşmuş despotik Doğu dünyasını özgürlük ile tanıştırdı. Despotizm yalnızlığı ve yalıtılmışlığı sever, etkileşimden ve değişimden uzak durur. Ama yenilik eskiyi rahat bırakmaz, onu saklandığı yerden bulup çıkarır, bozar, ve yenileştirmeye başlar. Asya’ın gerçek Tarihi İskender’in İstenci ile başlar, çünkü gelişim için İstenç gereklidir, ve İstenç ancak büyük olabilir. Tarih özgürlük bilincini evrensel ölçekte kazanma sürecidir.

— Aziz Yardımlı

Hellenistic Kingdoms and Empires


• Kingdom of Epirus
• Kingdom of Pergamon
• Ptolemaic Kingdom
• The Kingdom of Macedon
• Kingdom of Lysimachus
• Seleucid Empire
• The Kingdom of Antigonos
• Greco-Bactrian Kingdom

Hellenistic Period 323-31 BC


The Hellenistic period covers the period of Mediterranean history between the death of Alexander the Great in 323 BC and the emergence of the Roman Empire as signified by the Battle of Actium in 31 BC.

Seleucid Empire (312-63 BC)


The Seleucid Empire (Ancient Greek: Βασιλεία τῶν Σελευκιδῶν, Basileía tōn Seleukidōn) was a Hellenistic state ruled by the Seleucid dynasty, which existed from 312 BC to 63 BC; Seleucus I Nicator founded it following the division of the Macedonian Empire vastly expanded by Alexander the Great. Seleucus received Babylonia (321 BC), and from there, expanded his dominions to include much of Alexander's near-eastern territories. At the height of its power, the Empire included central Anatolia, Persia, the Levant, Mesopotamia, and what is now Kuwait, Afghanistan, and parts of Pakistan and Turkmenistan.

Ptolemaic Kingdom (305-30 BC)


Helenistik Ptolemi Hanedanı uygar Mısır’ı bir kez daha uygarlaştırdı, tarihsel olarak tükenmiş ve kitlenmiş bir boşinançlar kültüründen değişime, yeniliğe ve gelişime açık özgür bir kültür türetti.

Büyük İskender’in generallerinden Ptolemi I’in soyundan gelen Mısır kraliçesi Kleopatra anadili Koine Yunancası olan bir Makedon idi. Ölümü ile Helenistik dönem sona erdi.

• Ptolemi I Stoer
• Musaeum at Alexandria
• Cleopatra and Marc Antony
• Battle of Actium
• Rosetta Stone

How the Battle of Actium Changed the World?


How the Battle of Actium Changed the World?

• The end of the Roman Republic
• The beginning of the Roman Empire
• The end of the Ptolemaic Egypt
• The end of the Helenistic Period
• The beginning of the Roman Period

Cycladic, Minoan, Mycenaean


Cycladic culture was a Bronze Age culture (c. 3200-1050 BC) found throughout the islands of the Cyclades in the Aegean Sea. I

The Minoan civilization was an Aegean Bronze Age civilization on the island of Crete and other Aegean Islands which flourished from c. 2700 to c. 1450 BCE, before a late period of decline, finally ending around 1100 BC. It preceded and was absorbed by the Mycenaean civilization of ancient Greece.

Mycenaean Greece (or the Mycenaean civilization) was the last phase of the Bronze Age in Ancient Greece, spanning the period from approximately 1600-1100 BC. It represents the first advanced civilization in mainland Greece, with its palatial states, urban organization, works of art, and writing system.

📹 Ancient Greece (LINK)


 
     
Mezopotamya  
 

Mezopotamya


Sümerler uygarlığı yaratmak zorunda idiler. Çevrede öykünülecek hiçbir uygarlık yoktu. Model alınacak hiçbir kent, hiçbir krallık, verili hiçbir kültür göremediler. Ne mimari ne de politika vardı. Ne sanat ne de bilim. Maymun gör, maymun yap formülü onlar için geçersizdi. Çevreleri tarafından belirlenmek yerine, kendileri çevrelerini belirlemeye geçtiler. Düşündüler. İdealara öykündüler, ve onlara ilk realitelerini verdiler. Kentler ve kent-devletleri, yasalar ve devlet kurumları, sayılar ve harfler, yontular ve şiirler, mitler ve müzik, tanrılar ve tapınaklar yarattılar.

— Aziz Yardımlı

Mezopotamya — KENTLER


At the end of the day, the Radiant Star, the Great Light that fills the sky,
The Lady of the Evening appears in the heavens.
The people in all the lands lift their eyes to her.
There is great joy in Sumer.

The young man makes love with his beloved.
My Lady looks in sweet wonder from heaven.
The people of Sumer parade before the holy Inanna.

Inanna, the Lady of the Evening, is radiant.
I sing your praises, holy Inanna.
The Lady of the Evening is radiant on the horizon.

📹 Babylon (LINK)


 
     
Persia; Moğollar; Timur  
 

Pers İmparatorluğu


Persia dünyanın en eski uygarlıklarından biridir. Ama daha eskileri de vardır, ve eskilik ne kadar asıl ise, bir kültür kendinde ne kadar “kadim” ise tarihsel olarak o kadar değersiz ve o kadar gereksizdir. Eskiliği eskimemesinden ve yitmemesinden gelir, ve yerini daha iyi olana bırakmadığını anlatır. Mezopotamya kültürünün tarihsel bir uzantısı olan Pers tini değişime direnmenin, kültürel süredurumun, etik geriliğin modern dönemde sürmekte olan örneklerinden biridir.

— Aziz Yardımlı

İranlılar


Tarih devlet kavramına uymayan devletlerin ortaya çıkış ve ortadan kalkış sürecidir. Din tarihi de din kavramına uymayan dinlerin ortaya çıkış ve ortadan kalkışı ile belirlenen bir oluş sürecidir. Tarihsel süreçte din ve devlet kavramları aynı kültürel dizgenin bileşenleri olarak birbiri ile bağdaşabilir olmalıdır ve bu zorunluk devlet ve din arasındaki etkileşimlerde kendini gösterir. Laiklik problemi pozitif dinsel öğretiler modern özgür politik yapı ile geçimsiz olduğu zaman ortaya çıkar. Modern demokratik devlet evrensel insan haklarını, duyunç özgürlüğünü ve yasa egemenliğini tanımayan ve çiğneyen boşinanç artıkları ile çatışır.

— Aziz Yardımlı

Moğol İmparatorluğu


Etnik karakter etik değildir.

Salt etnik karakteri ile belirlenen göçebe insan moral nitelikten de yoksundur çünkü özgür değildir. Yasa tanımaz çünkü yasa etnik kimliği tanımaz ve evrenseldir. Göçebe mülkiyet bilincinden de yoksun olduğu için tecim nedir bilmez ve yağmayı yeğler. Moğolların kitle kıyımlarının da eşliğinde şiddet yoluyla kurdukları imparatorluğun başlıca güdülerinden biri talan hırsı idi.

— Aziz Yardımlı

Timur İmparatorluğu


Bir Türko-Mongol kabileye ait olan Timur 1370’da Transoxiana’ya yerleşti, bölgenin egemeni oldu, ve Semerkant’ı imparatorluğuna başkent yaptı. Otuz beş yıl içinde tüm Orta Asya’yı, İran’ın büyük bölümünü ve Irak’ı, güney Rusya’nın ve Hint yarımadasının büyük bölümlerini denetimi altına aldı. Batıda, Timur’un orduları Suriye’de Memlük ve Ankara’da Osmanlı ordularını yendi (1400-02). Timur 1405’te Çin’i ele geçirmeye hazırlanırken öldü. Oğlu ve ardılı Shah Rukh (h. 1405-47) engin imparatorluğun sınırlarını korumayı ancak başarabildi. Timur hanedanının sonraki prensleri kendi krallıklarını kurmaya çalıştılar ve iç çatışmaları ile imparatorluğu zayıf düşürdüler. Sonunda Timur ailesine geriye yalnızca Horasan ve Transoxiana kaldı.

— Aziz Yardımlı
 
     
Anadolu Uygarlıkları  
 

Phrygia (Kingdom, c. 1200-700 BC)


Legendary Phrygian kings:

Gordias, whose Gordian Knot would later be cut by Alexander the Great
Midas, who turned whatever he touched to gold
Mygdon, who warred with the Amazons

According to Homer's Iliad, the Phrygians participated in the Trojan War as close allies of the Trojans, fighting against the Achaeans.

 

Hititler


İÖ 18’inci yüzyılda ortaya çıkan Hititler Mezopotamya ve Mısır’da olduğu gibi bir nehir vadisinde yaşamadıkları için sulama tarımı üzerine bağımlı olmayan daha teknolojik bir kültür geliştirdiler. Hititler bölgenin önceki kültürü olan Hattiler ile karıştılar ve bir ölçüde yakın ilişkide oldukları Luwianların ve Hurrianların kültürlerini de özümsediler. Ama kültürlerini başlıca Mezopotamya ve Mısır kültürlerinden aldıkları öğeler ile geliştirdiler. Hititler İÖ 14 ve 13’üncü yüzyıllarda Orta Doğu’nun en güçlü imparatorluğu oldular ve bölgenin Babil, Asur, Mitanni ve Mısır gibi büyük güçleri ile eşit terimlerde yarıştılar.

— Aziz Yardımlı

📹 The Prayer of Kantuzili in Hittite (LINK)


The Prayer of Kantuzili in Hittite

The Prayer of Kantuzili (CTH 373) (LINK)

The prayer of Kantuzili is preserved on a single column tablet written in a Middle Hittite ductus (KUB 30.10). ... Since all known Hittite prayers were composed for members of the royal family, Kantuzili, to whom the present prayer is ascribed, was certainly a Hittite prince (or king).

Sister of Iris (LINK)

Text and Translation (LINK)
Text

§2 Ammel šīunimi kuitmuza annašmiš ḫašta numu ammel šīunimi šallanuš. Numušan lāmanmit išḫieššamita zikpat šīunimi. Numukan āššawaš antuḫšaš anda zikpat šīunimi ḫarapta innarāwantimamu pēdi iyawa zikpat šīunimi maniyaḫta. Numuza ammel šīunimi Kantuzilin tukašta ištanzanaštaš ÌR-nantan ḫalzait. Nuza DUMU-annaz kuit šiunašmaš duddumar natkan šākḫi nat kanišmi.

§5 Ḫuišwatarmapa anda ḫingani ḫaminkan. Ḫinganamapa anda ḫuišwanniya ḫaminkan. Dandukišnaša DUMU-aš uktūri natta ḫuišwanza. Ḫuišwannaš šiwattuššiš kappuwanteš. Māmman dandukišnaša DUMU-aš uktūri ḫuišwanza ēšta manašta mān antuwaḫḫaš idāluwa inan arta manatwa natta kattawatar.

§10 Numu pirmet inani peran pittuliyaš pir kišat numu pittuliyai peran ištanzašmiš tamatta pēdi zappiškizzi. Nu wētti mieniyaš armalaš maḫḫan nuza ūka apeniššan kišḫat kinunamušan inan pittuliyaša makkēšta. Nat šīunimi tuk memiškimi.

Translation

§2 My God, since my mother gave birth to me, you, my God, have raised me. Only you are my name and my reputation, my God. Only you have joined me together with good people, my God, and to a position of strength, my God, only you have directed my deeds. My God, you have called me, Kantuzili, the servant of your body and your soul. Since childhood, my God’s mercy, I recognise and acknowledge it.

§5 Life is tied to death. Death is tied to life. A child of humankind does not live forever. The days of his life are counted. If a child of humankind could live forever, even if human ills and sickness arose, they would not be a grievance to him.

§10 But my house, because of the sickness, has become a house of anxiety, and because of the anxiety, my soul is dripping away to another place. Such as someone who is sick throughout the year, so have I become, and now the sickness and the anxiety have grown too great. My God, I keep saying it to you.

 

NOTES

  • ḫašta, “to give birth”, literally means “to open”
  • ÌR is the Sumerogram (a sign that stands for an entire word, taken from Sumerian) for “servant”. A Hittite would’ve read it out loud as the Hittite word. In this text, I have replaced several Sumerograms and Akkadograms with their Hittite equivalents (šīunimi for DINGIR-YA, annašmiš for AMA-YA) but unfortunately the Hittite word for “servant” is unknown, so I had to read out the Sumerogram instead.
  • the same goes for DUMU, “child”
  • manatwa natta kattawatar: until recently, researchers were unsure whether this was a rhetorical question (would they not be a grievance to him?) or an assertion (they would not be a grievance to him). The publication of a Sumerian hymn to the Sun-god Utu has shown that the sentence is directly adapted into Hittite from the Sumerian text, and that it is an assertion: if human beings could live forever, sickness wouldn’t matter anymore.




 



Lydia (Kingdom c. 1200-546 BC)


Lydia (Assyrian: Luddu; Greek: Λυδία, Lydía; Turkish: Lidya) was an Iron Age kingdom of western Asia Minor located generally east of ancient Ionia in the modern western Turkish provinces of Uşak, Manisa and inland İzmir. Its population spoke an Anatolian language known as Lydian. Its capital was Sardis.
     
 
     
Orta Asya ve Türkik Halklar  
 

Hunlar


Hunlar Moğolistan’ın Ordos bölgesinde ortaya çıktılar. Çin kayıtlarına göre, Xiongnu etnik grubu ile ilişkili idiler. Hunların barbarlığı öylesine acımasız idi ki Avrupa’nın başka barbar halkları bile onlardan korkuyordu (Dünya Savaşları sırasında Almanlara ‘Hunlar’ demek moda oldu).

Hunlar 4’üncü yüzyılda batıya doğru göçe başladılar ve 360’ta İskitler ile komşu oldular (Samartia). İskitya’da yerleştikten sonra Ostrogotlar ve başka barbarlar ile çatıştılar. Tuna’ya ulaşınca Karpat havzasında (Pannonia) yerleştiler (Macaristan). Hunların göçü batıdaki Barbar Göçlerini başlattı ve Batı Roma’nın yıkılışında etkili oldu. Hunlar bir krallık kurmadılar, kentler kurmadılar, ne de herhangi bir teknoloji ya da sanat geliştirdiler (395 yıllarında yazan Ammianus Marcellinus’a göre, bir kralları yoktu ve her grubun kendi önderi vardı).

Alanlar


The name Alan is an Iranian dialectical form of Aryan. Possibly related to the Massagetae, the Alans have been connected by modern historians with the Central Asian Yancai and Aorsi of Chinese and Roman sources, respectively.

Having migrated westwards and become dominant among the Sarmatians on the Pontic Steppe, they are mentioned by Roman sources in the 1st century AD. At the time, they had settled the region north of the Black Sea and frequently raided the Parthian Empire and the Caucasian provinces of the Roman Empire. From 215-250 AD, their power on the Pontic Steppe was broken by the Goths.

Central Asia / KHORASAN


Khorasan (sometimes called Greater Khorasan) is a historical region lying in northeast of Greater Persia, including part of Central Asia and Afghanistan. The name simply means “East, Orient” (literally “sunrise”) and loosely includes the territory of the Sasanian Empire north-east of Persia proper.
 

Turkic Languages


The Turkic languages are a language family of at least thirty-five documented languages, spoken by the Turkic peoples of Eurasia from Eastern Europe, the Caucasus, Central Asia, and West Asia all the way to North Asia (particularly in Siberia) and East Asia. The Turkic languages originated in a region of East Asia spanning Western China to Mongolia, where Proto-Turkic is thought to have been spoken, according to one estimate, around 2,500 years ago, from where they expanded to Central Asia and farther west during the first millennium.

Göktürkler


“Yukarıda mavi gök, aşağıda kara toprak yaratılırken, aralarında insan oğulları da yaratıldı. Ve insan oğullarının üzerinde atalarım kağan Bumin ve İsthemi durdu. Türk halkının efendileri olunca, onun imparatorluğunu kurdular, yönettiler, ve ülkenin yasasını belirlediler. Dünyanın dört bucağında çok sayıda düşmanları vardı, ama onlara karşı seferlere önderlik ederek dünyanın dört bucağında sayısız ulusa boyun eğdirdiler ve barışı kabul ettirdiler. Onlara baş eğdirdiler ve diz çöktürdüler. Bunlar bilge kağanlar, yiğit kağanlar idiler; ve tüm subayları bilge ve yiğit idi; tüm soylular ve bütün bir halk türeli idi. Böylesine büyük bir imparatorluğu nasıl yönetebildiklerinin, ve imparatorluğu yönetirken nasıl yasaya bağlı kalabildiklerinin nedeni bu idi.”

(The Cambridge History of Early Inner Asia
/ Edited by DENIS SINOR, Chapter 11 The establishment and dissolution of the Turk empire.)

Bulgars


The Bulgars (also Bulghars, Bulgari, Bolgars, Bolghars, Bolgari, Proto-Bulgarians) were Turkic semi-nomadic warrior tribes that flourished in the Pontic–Caspian steppe and the Volga region during the 7th century. They became known as nomadic equestrians in the Volga-Ural region, but some researchers say that their ethnic roots can be traced to Central Asia. During their westward migration across the Eurasian steppe, the Bulgar tribes absorbed other ethnic groups and cultural influences in a process of ethnogenesis, including Hunnic and Indo-European peoples. Modern genetic research on Central Asian Turkic people and ethnic groups related to the Bulgars points to an affiliation with Western Eurasian populations. The Bulgars spoke a Turkic language, i.e. Bulgar language of Oghuric branch. They preserved the military titles, organization and customs of Eurasian steppes, as well as pagan shamanism and belief in the sky deity Tangra.

Tatars


The Tatars (Tatar: татарлар, tatarlar; Russian: татары) are a Turkic ethnic group living mainly in Tatarstan and the wider Volga-Ural region. They speak Tatar, a Kipchak Turkic language.

After the breakup of the Mongol Empire, the Tatars became especially identified with the western part of the empire, known as the Golden Horde.

Volga Tatars
The Volga Bulgars, who settled on the Volga river in the 7th century AD and converted to Islam in 922 during the missionary work of Ahmad ibn Fadlan, inhabited the present-day territory of Tatarstan.

Crimean Tatars
The number of Crimean Tatars is estimated by UNPO to be between 240,000 and 300,000. The Crimean Tatars emerged as a nation at the time of the Crimean Khanate (1441-1783). The Crimean Khanate was a Turkic-speaking Muslim state that was among the strongest powers in Eastern Europe until the beginning of the 18th century.

Lipka Tatars
The Lipka Tatars are a group of Turkic-speaking Tatars who originally settled in the Grand Duchy of Lithuania at the beginning of the 14th century.
 
     
Roma  
 

Roma Krallık Dönemi (İÖ 753-509)


Roma Krallık ile başladı (İÖ 753-509). Roma’nın kuruluşu için İÖ birinci yüzyıl ortalarında tarihçi Marcus Terrentius Varro tarafından verilen tarih İÖ 753 idi. Roma’nın mitsel kurucusu Romulus tarafından İÖ 753’ten 721’e dek yönetildiği görüşü de benzer olarak mitseldir.

• Sabinler
• Sabin Kadınları
• Latium
• Latinler
• Etruria
• Etrüsk Uygarlığı
• Etrüsk Dili
• Lucretia
• Numa Pompilius

Mit ve Sanatta Roma’nın Kuruluşu (PDF 120M)


• Roma
• Truva
• Virgil
• Aeneas
• Venüs
• Vesta Rahibeleri
• Romulus
• Numa Pompilius
• Latinium
• Sabinler
• Etrüskler
   

Roma Anayasası


Geç Roma Cumhuriyeti Anayasasında politik görevler tüm özgür erkek yurttaşlara açıktı.
Politik tırmanış (cursus honorum) en alt görev olan qauestorluk ile başlayarak en yükseği olan konsüllüğe doğru yükseliyordu.

Denetim ve dengeler dizgesi:
1) Her magisterlik en az iki üye tarafından paylaşılıyordu;
2) Görev süreleri her durumda sınırlı idi (genellikle bir yıl; 2 ya da 3 yıl sonra daha yüksek bir göreve seçilme hakkı; ve aynı göreve 10 yıl sonra seçilme hakkı).
Dizgenin kuramda katılımcı demokrasi olmasına karşın, elit sınıfın dayattığı oligarşik öğeler etkili idi.

Roman Family and Marriage


The Ancient Roman family was a complex social structure based mainly on the nuclear family, but could also include various combinations of other members, such as extended family members, household slaves, and freed slaves.

Marriage in ancient Rome (conubium) was a strictly monogamous institution: a Roman citizen by law could have only one spouse at a time. The practice of monogamy distinguished the Greeks and Romans from other ancient civilizations, in which elite males typically had multiple wives.

Science in the Roman Empire; University of Constantinople


Konstantinopolis Üniversitesi tanrıbilimi dışlayarak yalnızca bilimleri konu aldı.
Roma manastır okulları İncil incelemelerinin yanısıra klasik yazın yapıtlarını da ele aldılar ve bu incelemeler için dinadamı olma koşulu getirilmedi.

The Imperial University of Constantinople, sometimes known as the University of the Palace Hall of Magnaura (Greek: Πανδιδακτήριον τῆς Μαγναύρας), was an Eastern Roman educational institution that could trace its corporate origins to 425 AD, when the emperor Theodosius II founded the Pandidakterion (Byzantine Greek: Πανδιδακτήριον).

Kartaca


• Carthage
• Hannibal
• Punic Wars
• Scipio Africanus


Carthage (Qart-ḥadašt, lit. 'New City'; Latin: Carthāgō) was a Phoenician state that included, during the 7th–3rd centuries BC, its wider sphere of influence known as the Carthaginian Empire. The empire extended over much of the coast of Northwest Africa as well as encompassing substantial parts of coastal Iberia and the islands of the western Mediterranean Sea.

In 146 BC, after the third and final Punic War, Roman forces destroyed Carthage ...

Barbar Göçleri ve Batı Roma


• Roma İmparatorluğu topraklarının Batısı 4’üncü yüzyıldan başlamak üzere Germanik kabileler tarafından istila edildi.
• Etnik Germanik tarihçilik Batı topraklarının yitirilmesini “Fall of the Roman Empire” olarak görmeyi ister (W).
• Papa tarafından Charlemagne adına kurulan “Kutsal Roma İmparatorluğu” kurgusunu güçlendirmek ve bu sözde ‘imparatorluk’ ve Roma İmparatorluğu arasında bir tür süreklilik yaratmak için “Roma İmparatorluğunun Düşüşü” miti gereklidir.
• Romalılar “ikinci Roma” olan Konstantinopolis’i hiçbir zaman “Bizantion” olarak, ve imparatorluklarını “Bizans İmparatorluğu” olarak görmediler. • Roma İmparatorluğu 1453’te Osmanlılar tarafından sonlandırıldı.
• Osmanlı Sultanları kendilerini Roma İmparatorları olarak kabul ettiler.
• Daha sonra, başkaları arasında, Germanik Kayzer ve Rus Çarlığı da Roma kalıtını paylaşmayı istedi.

Ama Roma’nın gerçek kalıtı İmparatorluk topraklarında doğan ve geleceğin tüm imparatorluklarını sonlandıracak olan “evrensel insan eşitliği” ilkesi idi.

• Kabaca 5 ve 15’inci yüzyıllar arasına sıkıştırılan feodal ve karanlık “Orta Çağlar” Germanik Avrupa’nın Katolik Kilisesi, Haçlı Seferleri, yasasızlık ve şiddet ile tanımlanan dönemidir.
• Batı Avrupa ancak Reformasyon ile ve yalnızca Kuzey ülkelerine sınırlı kalan modernleşme yönünde tarihsel bir dönüş yaptı.

— Aziz Yardımlı

 
📹Who has the best claim to the title of Roman Emperor? (LINK)
• Roma İmparatorluk çizgisini etnik olarak belirlemek geçersizdir, çünkü İmparatorluk gücü “etnik” değil evrenseldir.
• İmparatorluk çizgisini dinsel olarak belirlemek de geçersizdir, çünkü İmparatorluk gücü “dinsel” değil dünyasaldır.
• İmparatorluk tekerkliktir — tek bir özgür bireyin istencinin istençsiz halklar tarafından tanınmasıdır.
• Tekerklik saltıktır çünkü istenç güçtür, ve üzerinde başka hiçbir güç tanımadığı için egemendir.
• Sümerlerden Büyük İskender’e, Roma İmparatorlarına, Osmanlı Sultanlarına tüm tekerkler ya kendileri Tanrı ya da Tanrının gölgesidir.
• Tekerklik duyunç özgürlüğü ve yasa egemenliği üzerine kurulu ön-modern etik yaşamın olanağıdır.
• Tekerkliği sürdürmenin en sağlam yolu hanedandır.

— Aziz Yardımlı

Countries Which Have At Some Point Claimed To Be Rome’s Successor
 

📹 Who has the best claim to the title of Roman Emperor?

 
     
Selçuklular  
 

Büyük Selçuklu İmparatorluğu


• Türkik kabilelerin Orta Asya’dan Batıya doğru göçleri on birinci yüzyılda başladı ve yaklaşık 400 yıl sürdü.
• Kırsal göçebe Oğuz Türkleri arasında bir boy olan Selçuklular Sunni İslama döndükten sonra (985) Türkmenler olarak 11’inci yüzyılda Horasan’a yerleştiler ve 1040’ta Gaznelileri yenerek (Dandanakan) Horasan’a egemen oldular.
• Daha sonra İran’a ilerlediler ve 1055’te Abbasi Halifesinin onayı ile ve herhangi bir direniş görmeksizin Tuğrul Bey altında Bağdad’a girdiler.
• 1037’de kurulan Selçuklu İmparatorluğu kısa bir süre içinde Persia, Irak ve Levant’ın Arap ve Pers nüfuslarını egemenliği altına alarak 1060’ta Roma İmparatorluğu ile komşu oldu.
• 1080’de Şii Fatımileri Suriye’den uzaklaştırdılar.


Selçuk Roma Sultanlığı


• 1071’de Alp Arslan Roma İmparatoru IV. Diogenes’i Malazgirt’te yendi.
• 1077’de I. Süleyman (Kutalmışoğlu) imparatorluktan koparak Anadolu Selçuklu Sultanlığını kurdu.
• Doğu Romalılardan alınan İznik başkent yapıldı; Kilikya ve Antakya ele geçirildi.
• 1096 Birinci Haçlı Seferi başladı.
• 1116’da I. Haçlı Seferi sırasındaki yenilgiler nedeniyle başkent Konya’ya çekildi.
• 1243’te Köse Dağ savaşında Moğollara yenilen Sultanlık aşamalı olarak Moğollara vasal oldu.


   
 
     
Osmanlı  
 

Osmanlı


Osmanlılar hiçbir zaman ‘Müslüman’ ya da ‘İslamik’ bir devlet ya da imparatorluk olmadılar.

Osmanlı İmparatorluğu hiçbir zaman bir ‘Türk devleti’ değildi.

Bir imparatorluğun karakterine uygun olarak, Osmanlı İmparatorluğu hiçbir zaman etnik ayrım yapmadı ve dinsel hoşgörü uyguladı.
Osmanlı İmparatorluğu Roma İmparatorluğunun birikimi üzerine kuruldu ve Osmanlı İmparatorları kendilerini “Roma İmparatorları” olarak kabul ettiler.
Konstantinopolis’in fethinden sonra yeni İmparatorluk yerel bir devlet olmaktan çıkarak gerçek bir dünya gücü oldu.

— Aziz Yardımlı

Ahmed Cevdet Pasha (1822-1895)


Ahmed Cevdet Pasha was an Ottoman scholar, intellectual, bureaucrat, administrator, and historian who was a prominent figure in the Tanzimat reforms of the Ottoman Empire. He was the head of the Mecelle commission that codified Islamic law for the first time in response to the Westernization of law. He is often regarded as a pioneer in the codification of a civil law based on the European legal system

Mehmed Emin Âli Pasha (1815-1871)


Mehmed Emin Âli Pasha, also spelled as Mehmed Emin Aali (March 5, 1815 – September 7, 1871) was a prominent Ottoman statesman during the Tanzimat period, best known as the architect of the Ottoman Reform Edict of 1856, and for his role in the Treaty of Paris (1856) that ended the Crimean War. Âli Pasha was widely regarded as a deft and able statesman, and often credited with preventing an early break-up of the empire.

Treaty of Paris (1856)


The Treaty of Paris of 1856 settled the Crimean War between the Russian Empire and an alliance of the Ottoman Empire, the British Empire, the Second French Empire and the Kingdom of Sardinia.

The treaty, signed on 30 March 1856 at the Congress of Paris, made the Black Sea neutral territory, closed it to all warships and prohibited fortifications and the presence of armaments on its shores.

Mahmud II (1785-1839) (1808-1839)


His reign is recognized for the extensive administrative, military, and fiscal reforms he instituted, which culminated in the Decree of Tanzimat ("reorganization") that was carried out by his sons Abdulmejid I and Abdülaziz. Often described as "Peter the Great of Turkey", Mahmud's reforms included the 1826 abolition of the conservative Janissary corps, which removed a major obstacle to his and his successors' reforms in the Empire. The reforms he instituted were characterized by political and social changes, which would eventually lead to the birth of the modern Turkish Republic.

Mustafa Reşid Pasha (1800-1858)


Koca Mustafa Reşid Pasha was an Ottoman statesman and diplomat, known best as the chief architect behind the Ottoman government reforms known as Tanzimat.

Born in Constantinople in 1800, Mustafa Reşid entered public service at an early age and rose rapidly, becoming ambassador to France (1834) and to the United Kingdom (1836), minister for foreign affairs (1837), and once again ambassador to the United Kingdom (1838) and to France (1841). In the settlement of the Oriental Crisis of 1840, and during the Crimean War and the ensuing peace negotiations, he rendered important diplomatic services to the Ottoman state. He returned a third time as ambassador to France in 1843. Between 1845 and 1857, he held the office of Grand Vizier six times.

   

Osmanlı Deniz Kuvvetleri


• Dragoman of the Fleet
• Eyalet of the Archipelago
• Imperial Arsenal (Tersâne-i Âmire)
• List of admirals in the Ottoman Empire
• List of battleships of the Ottoman Empire
• List of Fleet Commanders of the Ottoman Navy
• List of ironclad warships of the Ottoman Empire
• Kapudan Pasha
• List of major surface ships of the Ottoman steam navy
• List of mine warfare vessels of the Ottoman steam navy
• List of non-combat vessels of the Ottoman steam navy
• List of patrol vessels of the Ottoman steam navy
• List of sail frigates of the Ottoman Empire
• List of sailing ships of the Ottoman Empire
• List of wrecked or lost ships of the Ottoman steam navy
• Ministry of Naval Affairs (Ottoman Empire)
• Naval Academy (Ottoman period)
• Naval battles involving the Ottoman Empire
• Ottoman fleet organisation during the Balkan Wars
• Ottoman fleet organisation during the Italo-Turkish War
• Ottoman fleet organisation during the Russo-Turkish War (1877-78)
• Ottoman Navy
• World War I naval ships of the Ottoman Empire.

Ottoman-Venetian War 1499-1503


The Second Ottoman-Venetian War was fought between the Ottoman Empire and the Republic of Venice for control of the lands that were contested between the two parties in the Aegean Sea, Ionian Sea and the Adriatic Sea. The war lasted from 1499 to 1503. The Turks, under the command of Admiral Kemal Reis, were victorious and forced the Venetians to recognize their gains in 1503.

   
 
     
Etik ve Küreselleşme  
 
1 Etik ve Küreselleşme

Eğer etik ideal insan karakterinin ve ilişkilerinin incelemesi olarak kabul edilirse, sorun tarihsel gelişimin bu ilişkilerin gerçek belirlenimlerinin göründüğü bir noktaya ulaşıp ulaşmadığı ve onları çıkarsamanın yönteminin ne olacağıdır. Önemli olan nokta bu ideal ilişkilerin uydurulması değil ama bulunmasıdır, ve bilgi konusu olmaları nesnel olmaları anlamına gelir.

— Aziz Yardımlı

2 Etik ve Ekonomi

Ekonomi etik olabilir mi? Etik dürüstlük ile bütünüyle çakışırken, ekonomi ise sık sık bireysel hırsı kazanca dönüştürme etkinliği olarak görülür. Gerçekte bu yalnızca popüler görüş değil, ama en ünlü ekonomistlerin de görüşüdür. Adam Smith’ten Milton Friedman’a aşağı yukarı tüm ekonomi kuramcılığı yalnızca ekonominin etik karakterini gözardı etmekle kalmaz, ama ekonominin özsel olarak etik-dışı olduğunu, çünkü pazar düzenekleri tarafından, görülmez el tarafından, öz-çıkar ve hırs tarafından denetlendiğini ve gene de ancak bu niteliği ile toplumsal gönenci yükseltebileceğini kabul eder. Bu görüşe göre amaç aracı aklar ve sonuçta ekonominin moral niteliği moral olmamasında yattığı kabul edilir.

— Aziz Yardımlı

3 G20 ve Küreselleşme

G20’nin politik bir gücü yoktur çünkü bir istenci yoktur. İstencin doğası bir erek taşımak, dolayısıyla bir ve evrensel olmaktır, ve oy birliğini olmasa da hiç olmazsa çoğunluğun kararında birleşmeyi varsayar. Ama G20 demokrasiyi hiçbir biçimde tanımayan, giderek demokrasiye karşıt olduklarını bildiren despotik devletleri de üyeler olarak kapsar. Grubun ilkeleri ya da değerleri arasında insan hakları ve demokrasi bulunmaz. Üye ülkeler genel olarak yasa egemenliği açısından da bir görüş birliği içinde değildir ve uluslararası yasa kavramına bütünüyle ilgisizdir.

— Aziz Yardımlı

4 Kollektif Eylem Kavramı

Kollektif Eylem kavramının çözümlemesinde saptanması gereken birincil bileşen istençtir, çünkü ancak özgür insanlar, ancak kendi duyunç ve istençlerinin bilincinde olan bireyler kendileri için amaçlar saptar ve onları gerçekleştirme uğruna eylemde bulunurlar. Ancak bireyler bir kollektif için zorunlu olan güvenme ve güvenilme yeteneğini taşırlar. Kollektif eylem kavramının yaygın olarak gözardı edilen bu birincil bileşeni kollektif eylem problemi ve free riding ya da hazıra konma problemi gibi popüler başlıkların çözümlemesi için anahtardır, çünkü özgürlük, güven, duyunç gibi kavramlar öz-çıkarın birincilliği gibi bir tasarımın temelini silerler.

— Aziz Yardımlı

5 Modern Yunan Etiğine Doğru

Modern etiğin gerektirimleri dikkate alındığında, Yunanistan’ın Avrupa Birliği’ne bütünleşmesi kaçınılmaz olarak etik bir bunalım olarak, geleneksel etiğin modern etik ile çarpışması olarak, etik-dışının etik ile çarpışması olarak yaşanacaktır. Çarpışmanın yeğinliği her bir ülke durumunda ulaşılan etik gelişmişlik düzeyi ve Birliğin evrensel etiği arasındaki ayrımın işlevidir.

— Aziz Yardımlı

6 İş Etiği ve Küreselleşme (TEİD Sunumu — pdf)

— Bu uygulayımsal bilginin, özgür ve yüksek nitelikli emeğin bir başyapıtıdır. Doğa + Anlaktır; duyusal Özdek + kültürel Biçimdir; ya da, doğa + doğaüstü diyebileceğimiz bir sentezdir. İnsan düşüncesinin, bilim ve teknolojinin özdeksel Doğa üzerine yansımasıdır.

Ve geri mühendislik için geri dünyaya sunulur.

— Aziz Yardımlı

   
 
     
Bioloji  
 

Arkhea


• Arkhea (daha önceki ad: Arkhebakteri) bir tek-hücreli örgenlikler alanı, özel bir yaşam alanı, ve özel bir evrim grubu oluşturur (öteki iki alan bakteriler ve ökaryotlardır).
• (Üçlü yaşam alanı sınıflandırması 16S rDNA dizileri üzerine dayandırılır; başka sınıflamalar da vardır.)
• Arkhea methanojenler, haloarkhea, ve sülfür-bağımlı thermofiller olarak sınıflandırılır.
• Arkhea çekirdekten yoksun olduğu için bir prokaryot olarak da görülür.
• Arkhea ve bakteriler genellikle büyüklük ve şekilde aynıdır.
• Bakterilerden ayrı olarak, arkhea ökaryotlara daha yakın genler ve metabolik süreçler kapsar.
• Arkhea biokimyasında benzersiz özellikler vardır: Hücre membranlarında ether-lipidler bulunur.
• Arkhea enerji kaynağı olarak şeker ve ammonia gibi organik bileşimler, metal ionları ve giderek hidrojen gazını bile kullanır (tuza-dayanıklı arkhea güneş ışığını kullanır, ama fotosentez yapmaz).

— Aziz Yardımlı
     

DNA Eşyazım (Transcription)


• Genetik bilgi DNAdan RNAya ve ondan proteine akar.
• Eşyazım süreci DNAdan RNA polimeraz aracılığıyla iletmen RNA (mRNA) zincirinin yapımıdır.
• Çeviri süreci RNAdan protein üretimidir.

• Gen anlatımının son ürünü RNA ya da protein olabilir.
• Eşyazım DNAdaki bilginin kullanımı yoluyla RNA bireşimidir.
• Eşyazım sürecinde küçük bir DNA kalıbındaki kodlar yeni bir RNA molekülü olarak yeniden yazılır ya da eşlenir (eşyazım).
• DNAnın protein kodlama geni üretilen RNA molekülünde tümleyici bir yolda yinelenir.
• DNAdan hücrenin protein üretme düzeneğine genetik bir ileti taşıyan bu RNA molekülüne iletmen RNA (mRNA) denir.
• “Eşyazım” mRNAdan başka RNA tiplerinin bireşimi için de kullanılan bir terimdir.
• Eşyazım iletmen RNA (mRNA), ribozomal RNA (rRNA), aktarım RNA (tRNA) ve ek olarak özel yapısal, katalitik ve düzenleyici işlevler yerine getiren ve çeviri yapmayan (kodlamayan/noncoding) küçük RNA molekülleri (ncRNA) üretir.
• Eşyazım sürecinde üretilen birçok RNA eşyazımı çeşitli değişkilere uğrar: Uç eklemeleri, baz değişkileri, kırpılma ve iç dilimlerin çıkarılması gibi işlemler işlevsiz birincil eşyazımı işlevsel moleküle dönüştürür.

— Aziz Yardımlı

RNA Çeviri
(Translation)


• “Çeviri” terimi RNAdan protein bireşimini anlatır.
• Kalıtımsal bilgi DNAnın nükleotid dizisinde bir kodda kapsanır.
• Kodlanmış bilgi eşyazım sırasında DNAdan iletmen RNA (mRNA) olarak bilinen bir RNA biçimine aslına uygun olarak yazılır ve daha sonra amino asit zincirine çevrilir.
• Amino asit zincirleri sarmallar, zigzaglar ve başka şekillere katlanarak proteinleri oluşturur.
• İletmen RNAnın (mRNA) nükleotid dizisi bir tür yazılı ileti gibi düşünülebilir.
• Bu ileti çeviri aygıtı tarafından üç nükleotid kapsayan “sözcükler”de okunur.
• Okuma işlemi mRNAnın bir ucundan başlar ve molekül boyunca ilerler.
• Bu üç-harfli sözcüklere kodonlar denir.
• Her bir kodon özgül bir amino asidi temsil eder.
• 900 kodon örneğin 300 sözcüğe karşılık düşer ve 300 amino asitten oluşan bir zincire çevrilir.
• Çeviri ribozomlar üzerinde yer alır.
• Çeviri sürecinde mRNA dizisi 5' (5 asal) ucundan 3' ucuna bir kerede üç baz olmak üzere okunur ve büyümekte olan zincire ilgili aktarım RNAsından (tRNA) bir amino asit eklenir.
• Çeviri ribozom bir sonlandırma kodu ile karşılaşınca durur.
• Sonlandırma kodu normal olarak UAG, UAA ya da UGA biçimindedir.
• Bu kodonlara karşılık olarak ribozom ile özel salma etmenleri ilişkilidir.
• Sonlanmadan sonra yeni üretilen protein, tRNAlar, ve mRNA tümü de ayrılır ve ribozom başka bir mRNA ile etkileşime girer.
• Herhangi bir mRNA uzunluğu boyunca birçok ribozom tarafından çevrilir.
• Ökaryotlarda örgenlikte başka bir yere aktarılacak proteinler endoplazmik retikulumun (ER) dışına yerleşmiş ribozomlarda bireştirilir.
• Tamamlanmış amino asit zincirleri sonra Golgi aygıtına aktarılır, oradan keseciklerin hücre membranı ile kaynaşması yoluyla hücre dışına salınır.

— Aziz Yardımlı

DNA Eşlenim
(Replication)


• DNA eşlenimi tek bir kökensel DNA molekülünden iki özdeş DNA eşlem üretme sürecidir.
• DNA eşlenimi tüm dirimli hücrelerde olur ve kalıtım için özseldir.
• DNA iki tümleyici telden yapılı bir çifte sarmaldır (bazların ‘tümleyiciliği’ (Adenin ↔ Thimin) ve (Guanin ↔ Sitozin) eşlenmesini anlatır).
• Eşlenim sırasında DNAnın iki teli ayrılır ve her biri yeni tellerin üretimi için kalıp olur.
• Yeni sarmal bir kökensel tel ve bir de yeni telden oluşacaktır (yarı-tutucu eşlenim).
• Baz-eşlemesi DNA eşleminin ve DNA onarımının temelinde yatar.

• Hücrenin düzeltme düzenekleri eşlemin hemen hemen tam olarak doğru yapılmasını sağlar.
• DNAnın eşlenmesi genom üzerindeki belirli başlangıç noktalarında başlar.
• Helikaz DNAnın tellerinin ayrılmasını sağlar.
• Polimeraz tümleyici nükleotidleri ekleyerek yeni tellerin bireşimini sağlar.

— Aziz Yardımlı
 

Telomer


• Telomer (“telos-meros”) τέλος ve μέρος sözcüklerinden türetildi (telos :: son; meros :: parça).
• Telomerler her bir kromozom kolunun ucunu kapayan ve genom sağlamlığını sürdürme işlevini gören nükleoprotein yapılarıdır.
• Telomerler doğrusal kromozomların uçlarına yerleşmiş ve kodlama yapmayan yineleyici DNA dizilerinden ve Shelterin karmaşasını oluşturan ek proteinlerden oluşur.
• Telomerler nükleazların saldırılarını önleyerek kromozomların yapısal bütünlüğünü korur.
• Telomer kromozom ucunu bozulmaya ve komşu kromozomlar ile kaynaşmaya karşı korur (kaplama, kapak, kep vb. gibi).
• Telomerler DNA onarım düzeneklerinin asıl ucu bir DNA kopmasından ayırdetmesini de sağlar.
• Telomerlerin uzunluğu her bir hücre bölünmesi ile kısalır.
• Telomer yitimi yaşlanma süreci ile bağlılaşım içindedir.
• Telomer uzunluğu biolojik yaş için bir gösterge ve yaş-ilgili hastalıklar için bir risk etmeni olarak kabul edilir.

— Aziz Yardımlı

Ribozom


• Protein bireşimi ribozomlar aracılığıyla yerine getirilir.
• mRNA → protein çevrilmesi ribozomlarda yer alır.
• tRNA antikodonu mRNA kodonu ile buluşur ve amino asit polipeptide eklenmek üzere ribozoma bırakılır.
• Ortalama memeli hücresinde 10 milyon kadar ribozom bulunur.
• Ribozomlar hem serbest parçacıklar olarak hem de endoplazmik retikulumun membranlarına bağlanmış olarak bulunur.
• Ribozomlar ilk kez 1955’te betimlendi.

• Ribozom mRNAyı okur ve biolojik protein bireşimini (mRNA çevirisi) yerine getirir.
• Ribozomlar amino asitleri iletmen RNA (mRNA) kodonları tarafından belirlenen düzen içinde biraraya getirerek polipeptid bireşimini sağlar.
• tRNA moleküllerinin düzeni bir proteinin amino asit dizisini belirler.
• rRNA molekülleri amino asitler arasında peptid bağları kurarak proteinleri oluşturan peptidil tranferaz tepkimesine katalizörlük eder (ribozomlar peptidil hidrolisiste de katalizör olarak davranır).
• Yeni oluşan proteinler ribozom sitesinden kopar ve kullanım için hücrenin başka yerlerine göç eder.

— Aziz Yardımlı

İletmen RNA (mRNA)


• mRNA 1961’de keşfedildi.
• mRNA tek-telli bir RNA molekülüdür.
• mRNA bir genin genetik dizisine karşılık düşer.
• mRNA bir proteinin bireşiminde bir ribozom tarafından okunur.
• mRNA DNAdan eşyazım süreci sırasında yaratılır (RNA polimeraz geni ilk olarak mRNAnın ön-mRNA olarak da bilinen birincil eşyazımına çevirir).
• Ön-mRNA genellikle henüz intronlar (son amino asit dizisi için kodlanmayacak bölgeler) kapsar.
• İntronlar RNA tutturma (splicing) sürecinde atılır ve geriye yalnızca proteini kodlayacak exonlar kalır ve bu bölgeler olgun mRNA molekülünü oluşturur.
• Olgun mRNA ribozom tarafından okunur.
• Aktarım RNA (tRNA) tarafından taşınan amino asitleri kullanan ribozom proteini yaratır (çeviri süreci).
• Tüm bu süreçler moleküler biolojinin genetik bilgilerini akışını betimleyen özeksel inağını (central dogma) oluşturur.

• Genetik bilgiler mRNAda nükleotidler dizisinde kapsanır.
• Nükleotidler her biri üç baz çiftinden oluşan kodonlar olarak düzenlidir.
• Her bir kodon özgül bir amino asit için kodlayıcıdır (protein bireşimini sonlandıran dur kodonları dışında).
• Kodonların amino aside çevrilmesi süreci iki başka RNA tipini gerektirir: 1) Aktarım RNA (tRNA), ki kodonları tanır ve karşılık düşen amino asitleri aktarır; 2) ve ribozomal RNA (rRNA), ki ribozomun protein üretici düzeneğinin özeksel bileşenidir.

— Aziz Yardımlı
 
 
     
Mantık Bilimi  
 

Mantık Bilimi ANASAYFA


  Ansiklopedik Hegel
Mantık Bilimi (BÜYÜK)

Mantık Bilimi ANASAYFA 2020-21




 
     
Yalancı-Liberalizm ve John Locke  
 
John Locke ve Yalancı-Liberalizm

John Locke’un felsefesine ‘liberalizm’ diyebilmek için sözcüğün anlamını bozmak ve yabancı sözcüğün kafa karıştırıcı tılsımına başvurmak zorunludur. ‘Özgürlük/libertas’ sözcüğünden türeyen ‘liberalizm’ sözcüğü bugün pekçok kafada kapitalizm, tekelci-kapitalizm, emperyalizm, sömürgecilik gibi çağrışımlar yaratır. Yine, aynı kökenden türeyen ‘libertaryan’ sözcüğü de ahlaksızlıktan anarşizme çeşitli anlamları üstlenir.

Locke's law: “CX: Every freeman of Carolina shall have absolute power and authority over his negro slaves, of what opinion or religion soever.”

John Locke ve Negrolar


Görgücülük, Yararcı ‘Etik,’ ve Evrensel İnsan Hakları

İngiliz Görgücülüğü evrensel insan hakları (doğal hak) kavramını başından reddetti. Duyunç özgürlüğü kavramını moral iyi ve kötü yerine “haz ve acı” ölçütlerini geçiren ahlak-dışı ve etik-dışı yararcılığa indirgedi. Ve yasa egemenliği kavramını hak ve ahlakın ayrılığını savunan enteresan bir legal pozitivizm ile bozdu, despotun buyruğunu yasa ile eşitledi.

   
 
     
Teknoloji ve Etik  
 

Teknoloji ve Etik


Ekonomi kapitalizm değildir. Modern ekonomi yalnızca kapital tarafından belirlenmez. Eşit ölçüde başka şeyler tarafından, beden ve kafa emeği, sözleşme, teknoloji ve yasa tarafından da belirlenir. Kapital fiziksel şey değil, salt toplumsal ilişkinin bir biçimi, salt bir istenç belirlenimidir. İstencin sorumluluğunda olduğu için, etik ile bütünüyle uyum içinde olmalıdır. Gerçekte, bir istenç ilişkileri alanı olarak bütününde ekonomi etik ile baştan sona uyum içinde olmalıdır. Sömürü, dolandırıcılık, yolsuzluk vb. etik-dışı ve dolayısıyla ekonomi-dışı etmenlerdir. İnsanlığın geri bir kültürel evresine ait tarihsel fenomenlerdir.

— Aziz Yardımlı

Teknolojik Devrimler


Modern teknolojinin doğuşu başlangıçta özellikle mekanik biliminin hızlı gelişimine bağlı olarak bir makine devrimi karakterini taşır. İşleyim tarzlarının değişmesini ya da devrilmesini ilgilendirdiği düzeye dek, büyüyen ekonomi ile karakterize edilen teknolojik devrim “tarım ekonomisinden işleyim ekonomisine geçiş” denilen şeyi değil, büyümeyen bir geçim ekonomisinden kopuşu ve tarımı da kapsamak üzere tüm kesimlerde pazar uğruna üretime geçişi anlatır. Gerçekte, nüfusların büyümesi ile olmaktan çok genel olarak insan gereksiniminin büyümeye başlaması ile koşulludur.

— Aziz Yardımlı

Yapay Anlak (Artificial intelligence / künstliche Intelligenz)


AI insan Usunun mekanik bir modelini üretebilmek için duyulan bir tutkudur. Doğal bilinç — kavramlarını kavramadan düşünenn bilinç — tarihsel gelişimi boyunca Logosu çeşitli Tanrı tasarımları altında yorumladı. Şimdi aynı kavramsız bilinç alanı Logosa, kendi Usuna mekanik alanına yaraşır imgeleri ve düşlemleri ile yaklaşma çabası içindedir. Teknolojinin budalalar tarafından geliştirilmekte olması Usun hilesinin bir başka biçimidir.

— Aziz Yardımlı

 
 
     
Fransız Devrimi  
 

Fransız ‘Devrimi’: Despotizmden Tiranlığa


Fransız Devrimi bir yandan Fransa için demokrasi ve modernleşme yönünde bir dönüş olarak, aslında bütün bir dünya tarihi için bir dönüm noktası olarak görülür. Öte yandan tiranlığa ve teröre bozulan ve sonunda Napoleon’un İmparatorluğunda noktalanan bir trajedi olarak görülür. Devrim kendinde her ikisidir — hem özgürlük uğruna eylem hem de uğruna yapıldığı erekleri hiçe sayan bir terör dönemi.

— Aziz Yardımlı

Fransız Devrimi: Olgular ve Eylemler


Fransız Devrimi ‘devrim’ sözcüğünü neredeyse ‘şiddet’ ile eşitledi, çünkü genellikle devrim süreci olarak görülen bütün bir on yıl aşağı yukarı bir yokedicilik ve şiddet evresi olarak yaşandı. Sonra imparatorluğu ile Napoleon geldi.

‘Devrim’ sözcüğü yalnızca devirme ve yok etme ile eşitlenmez. Devrim yurttaş toplumunun eylemidir, bir partinin tepeden yurttaş toplumunu kurması değil. Henüz eşitlik istemeyen istençsiz halklar yalnızca onları güdecek önderlere gereksinirler. Halk yasa egemenliğine yabancıdır ve bildiği yalnızca insanın egemenliğidir. 

— Aziz Yardımlı

Genel Katmanlar: Dinadamları, Soylular, ve Fransa’nın Geri Kalanı


Bir katmanlar hiyerarşisi olan États généraux (Estates General; Generalstände) en yukarıda dinadamları sınıfı, sonra sırasıyla soyluluk ve halk tarafından oluşturuluyordu. Politik bir gücünün olmamasına karşın gene de yapılan oylamalarda her bir katmanın büyüklüğüne bakılmaksızın yalnızca bir oy hakkı vardı.
Katmanlar ekonomik değil politik sınıflar gibi görünseler de Kraliyet tarafından dikkate alınmaz ve sayılmazlar. Katmanlar hakları ve yükümlülükleri açısından eşitsizdir — ayrıcalıklılar ve ayrıcalıksızlar olarak. 

— Aziz Yardımlı

Katolik Kilisesi ve Dinadamları Sınıfı


Avrupa’nın moral problemlerinin kaynağı Avrupa’nın sözde Orta Çağlarında yatar. Sorun Hıristiyanlıkta değildir; onun kötü bir ön biçiminden, duyunç özgürlüğüne izin vermeyen ve insanların moral büyümesini durduran duyunçsuz bir kurumsallıktan kaynaklanır.

— Aziz Yardımlı

Aristokrasi


Geniş toprak mülkiyeti üzerine dayanan Aristokrasinin varlığı evrensel insan haklarının yokluğu üzerine koşulludur. Tüm şaşaası, görkemi, gösterişi ile Aristokrasi toprağa bağımlıdır, ve ‘aristokratlık’ kendinde köylülük, serflik ve giderek toprak köleliği ile koşullu bir sandır. Aristokratik incelik ve kibarlık köylülüğün kabalığı ve görgüsüzlüğü ile görelidir, ve aristokrasi gücünü avamın istençsizliğinden türetir.

— Aziz Yardımlı

Girondinler ve Jacobinler


Girondinler demokratik devrim yapması olanaksız bir kültürde devrim programına öncülük yapmaya çalıştılar. Jacobinlerden daha az devrimci olmasalar da, aynı zamanda ılımlı, normal, dengeli entellektüeller idiler. Karşıtları olan Jacobinler başka bir kültüre aittiler — kuşkucu, keskin, şiddete düşkün, ve bütünüyle duyunçsuz.

— Aziz Yardımlı

Terör ve Devrim


Tutuklamalar ve yargılamalar Devrimci Mahkemeler tarafından yerine getiriliyordu. Bu yasanın işlemesi kısa bir süre içinde hapishanelerin dolmasına yol açtı. Duruma çözüm olarak Konvansiyonun bir kararı ile, beş kişilik bir Komiteye “olağan avukatlık ve tanıklık formalitelerinden vazgeçerek ölüm cezası çıkarma” yetkisi verildi. Ek olarak, suçlu bulunanlara ölüm cezası dışında başka bir cezanın verilmesi yasaklandı.

22 Prairial Yasası (ya da, loi de la Grande Terreur) 10 Haziran 1794’te çıktı (Fransız Devrim Takviminin II’nci Yılı, 22 Prairial).

Bu ‘Büyük Terör Yasası’na göre, “Her yurttaşın komplocuları ve karşı-devrimcileri yakalama yetkisi vardır.” Ve bir yurttaşın ‘kuşkulu’ olması için bir dedikodunun onu suçlaması yetiyordu. Kuşku suçun yerini aldı, ve suç evrensel istence karşı işlendiği için cezanın ölüm olması zorunlu idi.

Napoleon’dan Sonra


Fransa 19’uncu yüzyıl boyunca Napoleon’un İmparatorluğunun yıkılmasından sonra kararlı bir politik yapılanma içine giremedi. Toplum 1900’e dek birbiri ile çatışan Kraliyetçiler, Cumhuriyetçiler ve Bonapartistler arasında bölünmüş olarak kaldı ve monarşi, cumhuriyet ve imparatorluk biçimleri arasında birçok keskin dönüş yer aldı.
 
     
Avrupa  
 

Rönesans


• “Rönesans Dönemi” terimi Roma Katolik Kilisesi, Medici, feodalizm, Germanik kabileler, Orta Çağlar, Karanlık Çağ, “Kutsal Roma İmparatorluğu” terimleri ile aynı bağlam içinde durur.

• Rönesans Orta Çağlardan modernliğe geçiş dönemi midir?
• Rönesansın İtalya dışındaki Avrupa için anlamı nedir?
• İtalyan Rönesansından başka ‘rönesanslar’ ne demektir?
• Rönesans bir Orta Çağ fenomeni midir?
• Rönesans geçmiş ile tam bir kopuş mu, yoksa Orta Çağların bir uzantısı mıdır?
• Rönesans hümanizmi Protagoras’ın sofistik ‘hümanizmi’ midir?

‘Kutsal Roma İmparatorluğu’


• “Kutsal Roma İmparatorluğu” (Sacrum Romanum Imperium) Germanik Avrupa’nın kuruluş mitidir.
• Bu terime bir olgunun değerini yüklemek başka kurguların yaratılmasına götürür: —
a) Roma İmparatorluğu ‘Bizans İmparatorluğu’ yapılır;
b) barbar Germanik kültüre özellikle Haçlı Seferleri bağlamında sık sık uygar “Latin” kültürü adı verilir.
c) Roma İmparatorluğu ve Modern Avrupa arasına bir “Orta Çağlar” dönemi yerleştirilir;
d) Germanik feodalizm politik karakter ile donatılır.

• Tarihçilik birinci öncülü olarak tüzel, moral ve etik kavramların tarihsel sürece uygulanmasını gerektirirken, aşağı yukarı bir kural olarak tarihçilik tarihin anlamını belirleyen bu tüzel, moral ve etik kavramların bilgisinden yoksundur.
• Tarih ciddi olmak için, bir bilim olmak için, boş bir masalın ötesinde saygınlık ve değer kazanmak için kültürel derbederlikten kurtulmalı ve kavramlerın nesnelliğine sarılmalıdır.

— Aziz Yardımlı
   
 
     
Japon Tini  
 

Meiji Restorasyonu: ‘Batılılaşan’ Feodalizm


Despotizm altında modernleşme paradoksaldir, çünkü modernleşme evrensel özgürlük bilincinin eylemidir. Meiji Restorasyonu ‘despotik bir modernlik’ yaratmaya çalıştı. Ülke feodal samurai kültürünü ortadan kaldırmak yerine, tam tersine samurainin kendisini güçlendirecek bir ekonomik, toplumsal ve politik düzenlemeler sürecine girdi. Biricik kaygı feodal Japonya’nın Batı karşısındaki bağımsızlığını ve egemenliğini sürdürmek, ülkenin bir Batı sömürgesi olmasını önlemekti. Meiji Restorasyonu ortadan kaldırması gereken güçlerin kendileri tarafından gerçekleştirildi ve bir tekerk olması gereken Meiji İmparatoru Meiji oligarşisinin bir kuklası olmaktan daha öte bir güç kazanmadı.

— Aziz Yardımlı

Teknolojik Feodalizm


Çin gibi, Japonya’nın tarihi de yinelemelerden oluşur. Batı ile karşılaşıncaya dek Japonya’nın da evrensel Dünya-Tarihi ile hiçbir ilişkisi olmadı. Tarihsiz bir ülke olarak, bir devlet değil, devlet olma özlemi olarak kaldı. Feodalizm devletin yokluğu ve kaba gücün varlığıdır. İnsan ilişkilerinin güç, şiddet ve korku terimlerinde yaşandığı bir kültürde ne hak, ne yasa, ne de duyunç bulunur. Japon etnik tikelliğinde hiçbir zaman bir evrensel insanlık duygusu doğmadı, ve bir boyun eğme alışkanlığından ötürü özgürlük kavramı Japon bilincinde bugün de yitiktir.

— Aziz Yardımlı

Samurai


Japonya’da feodal dönemin baş aktörleri olan samurailer yerel savaş lordları olan daimyoların hizmetçileri olarak ortaya çıktılar. Askeri üstünlükleri yoluyla aşamalı olarak güçlenerek, zamanla Japon politikası, ekonomisi ve toplumsal yaşamı üzerinde egemenliklerini kurdular. İlk kez 10’uncu yüzyılda sözleri edilmeye başlayan samurailer 19’uncu yüzyıla dek varlıklarını sürdürdü. 1868’de sayıları iki milyona ulaşan samurailer Meiji reformlarından sonra kravat takmaya başladılar, ve ruhları ile bir saydıkları kılıcı bırakarak ateşli silahlara, uçaklara ve uçak gemilerine sarıldılar.

— Aziz Yardımlı

Japon Teknolojisi ve Japon Etiği


II. Dünya Savaşında uğradığı yıkımın üzerinden çok geçmeden Japonya küllerinden yeniden doğdu — tam olarak savaştan önce olduğu gibi, aynı moral kütlük içinde, ve olan biteni hiç anlamamış olarak. Anka değişmeksizin kendini yalnızca yineler. Douglas MacArthur Anayasası da samurai tinini ortadan kaldırmayı başaramadı — tıpkı Matthew Perry tarafından esinlendirilen Meiji Restorasyonu gibi.

— Aziz Yardımlı
 
     
VİDEO  
 

Video / Yıllara Göre Tarih / AFRİKA


Video / Yıllara Göre Tarih / AMERİKA


Video / Yıllara Göre Tarih / ASYA


Video / Yıllara Göre Tarih / AVRUPA


Video / TEMATİK


     

Tarihsel Fenomenler


     
 
     
İdea Yayınevi Site Haritası | İdea Yayınevi Tüm Yayınlar
© Aziz Yardımlı 2017-2024 | aziz@ideayayınevi.com