Noesis Felsefe Atölyesi / 2016-17
Mantıksal Görgücülüğün Karakteristikleri

idea yayınevi site haritası 
 

  Mantıksal Görgücülüğün Karakteristikleri


Mantıksal Pozitivizm kendi mikrokozmozunda mekanistik bir minimalizm önerdi. Felsefe Tarihi ile koşulsuz bir kopuşu savundu ve bütün bir Felsefe Tarihinin boşa giden bir çaba olduğuna inandı. Düşüncenin problemlerini çözmek için dile döndü ve onu da simgelere ve imlere indirgeyerek ‘matematikselleştirdi.’ Etik olarak, Mantıksal Pozitivizm dünyanın nasıl daha iyi bir yer olabileceği ile ilgilenmedi, çünkü ‘iyi’ pozitivif bir olgu değil, metafiziksel bir değer idi.

Mantıksal Pozitivizm hiç kuşkusuz kendisi tarih oldu. Ama bilimsel kültürün ulaştığı düzey dikkate alındığında, pozitivizmin güncel birincilliği tartışmasız ve evrenseldir, çünkü genel olarak görgücülük gibi olguculuk da insan düşüncesinin gündelik etkinliğinin bir yaratısıdır. Yine, görgül bilimsel etkinlik de a priori kavramların bir bilgisini gerektirmez, düşüncenin doğal uslamlamaları ile yürütülür, ve görgül bilimler için gündelik görgül yöntemler, tümevarım, tanımlama ve sınıflandırma yeterlidir. Usun öz-bilinçsiz olması etkinliğini sürdürmesini engellemez.

Mantıksal Pozitivizm sofizmde kendi başlangıç noktasını buldu.

“... der Mensch ist das Maß aller Dinge. Hier zeigt sich Verwandschaft mit den Sophisten, nicht mit den Platonikern.”

“...
insan tüm şeylerin ölçüsüdür. Burada Sofistler ile bir akrabalık vardır, Platonistler ile değil.

(Viyana Çevresi “Manifesto”sundan)


Felsefe tarihinde hiç kimse sofistlik taslamadı, çünkü Protagoras'ın ve Gorgias'ın kurgul derinliklerine ve diyalektiklerine karşın, sofistik ilke bir yanıyla tam bir göreliliği imler ve sofizm bu yanıyla hem kuramsal bağlamda hem de etik bağlamında her zaman küçültücü bir anlamda kullanıldı. Viyana Çevresi sonsuz banalitesi ile sofizmin yalnızca bu kötü yanını üstlendi. Sofistlere felsefe tarihinde asıl önem ve değerlerini kazandıran kavramsal derinliklerini boş metafizik olarak reddetti ve sıradanlığı içindeki insanı herşeyin ölçüsü olarak aldı.
Mantıksal Pozitivizm 🡸 🡺 Mantıksal Görgücülük
Wissenschaftliche Weltauffassung
Wiener Kreis

International Encyclopedia of Unified Science

   Mantıksal Pozitivizmin Varoluş Nedeni

Mantıksal Pozitivizm felsefeye doğa bilimlerinden gelen insanların yaratısıdır.

Pozitivistler ilkin deneyimden türetilen bilginin bir kez daha deneyimden türetilmesinden başka birşey olmayan bir doğrulamacılık ilkesi ürettiler. Bu görgül bilimlerde pozitivistlerden önce de uygulanan olağan yöntem idi. Pozitivistler ikinci olarak pek yeni olmasa da bir bilgikuramı öne sürdüler ve bu yöntem yoluyla bilmeden önce bilme gibi birşey önerdiler..

Pozitivizmin tanımlayıcı özelliği felsefe ve görgül bilimler arasındaki ilişkinin anlaşılmamasıdır. Bu temelde, pozitivizm zamanla bilim felsefeciliği olarak bildiğimiz etkinliğe dönüştü. Bugünlerde görgül bilimlerin kavramsal ve yöntemsel problemlerini ve sınırlarını anlayan görgül bilimciler normal olarak felsefeye, “bilim felsefelerine” dönerler. Bu alanda da genellikle felsefeye görgül yöntemin bakış açısından bakılır ve pozitivizmin bir kalıtı olarak felsefeyi görgül bilimlere indirgeme eğilimi ağır basmayı sürdürür.

Pozitivizm, tıpkı fenonalizm gibi, bir bilinç felsefesidir. Nesnel olanı anlattığı sanılan olgular da, tıpkı görüngüler gibi, özneldir, usun kategorileri tarafından belirlenirler. Fenomenalizmin tersine, pozitivizm bu kendi öznelliğini anlayamaz ve kendi bilincinde oyalanırken ‘olgular’ ile, ‘nesnellik’ ile, ‘dışsal realite’ ile ilgilendiği sanısı içindedir. Öznelliğini ayrımsadığı zaman bile pozitivizm nesnel düşünceye geçmeyi başaramaz, bilinç düzleminde kalmada diretir, ve bir linguistik dönüş yaparak “linguistik felsefe” denilen, “sıradan dil felsefeciliği” denilen şeye geçer, sözcükler ile, simgeler ile, imler ile oyuna dalar.

Many logical positivists supported forms of materialism, metaphysical naturalism, and empiricism.

Pozitivizmin kendisi karakterine uygun olarak kuramsız bir olgudur.

   Viyana Çevresinin öğreti üretme sıkıntısı

Çevre bir "felsefi" grup karakterini taşımıyordu. Felsefeyi reddettikleri için değil, ama pozitif hiçbir öğretileri, tutarlı hiçbir ilkeleri vb. olmadığı için. Pozitivizm bir kuram bile olmaksızın salt bir olgu olarak kalmayı sürdürdü. İronik olarak, olgusallığı entellektüel olarak olmaktan çok duygusal olarak, değersel olarak, biraraya tutturulan amorf bilinçlerden oluşmuş bir küme idi. "Potizivist bir metafizik" olduğu düzeye dek, bir karakterinin olmadığı düzeye dek, grubun tutucu olarak nitelenmesi bile anlamsızdır. Despotik eğilimleri ile, felsefenin kendisine karşı gösterdiği totaliter tutum ile, kesinlikle modern değildi.

Birlik felsefi bir "okul" karakterini de taşımıyordu. Aynı nedenlerle, çünkü öğretecek bir içeriği yoktu. Varolan birkaç klişe (örneğin "uylaşımcılık," "doğrulama anlam kuramı") ya başkalaşıma uğruyor ya da bütünüyle terk ediliyordu.

Birlik daha çok toplumsal bir grup, ya da kültürel bir grup, ya da politik bir grup karakterini, aslında tüm bu karakterleri taşıdı. Önder olarak sayılanların klişeleri kabul ediliyor, paylaşılıyor ve gerekli gereksiz yineleniyordu.

Grup bir tür birlik olma eğilimi ile, gerçek anlamda bireyselliği, özgür ussal düşünmeyi önledi. Bilimin Birliği Devimi olmakla, daha başından totaliter bir karakteri sergiledi. Her zaman bir örgüt ruhu içinde davranıldı. Felsefenin ilk koşulu, dürüstlük koşulu çiğnendi ve bir oto-sansür nedeniyle normal olarak anlaşılması gereken şeyler bile anlaşılamadı.

Metafiziğe karşı çıkan Çevrenin yaptığı herşeyin metafizik olduğunu anlayanlar ve bunu söyleyenler dikkate alınmadı. Bir tür dinsel fanatizm gibi birşey insanları olmadıkları şeylere çevirdi.

BİLİMİN BİRLİĞİ DEVİMİ
REISCH, Soğuk Savaş Bilim Felsefesini Nasıl Dönüştürdü

“... the philosophy of science is the philosophy of natural science ...”
İNSAN BİLİMLERİ İÇİN BİR BİLİM FELSEFESİ YOKTUR.

 

  Bilim Felsefesi üzerine ölçün ders kitaplarından biri budur. Ve Viyana Çevresinin ve analitik geleneğin klişelerini yineleyerek başlar. "Toplumbilim" bir bilim olmayabilir, ama "fizik" bilim olmayacak da başka ne olacaktır? Çünkü bilim felsefesi "fizik felsefesidir."

"... science is important to philosophy because it seems to offer answers to fundamental philosophical questions."

Sayfa 11'de ‘tümevarım’ sorununun tartışması başlar, ama önce bir öykünün okunması gereklidir. "Our starting point is the desire to arbitrate the following dispute that arises when Alice, who has been reading A Brief History of Time by Stephen Hawking, is trying to explain the exciting things she has learned about the Big Bang and the history of the universe to her friend Thomas."

Bilim Felsefesi yapmanın en uygun yolu budur — Hawking, Big Bang kuramı ve Alice ve Thomas'ın katıldığı uzunca bir öykü (ss. 11-13)



“... science is important to philosophy because it seems to offer answers to fundamental philosophical questions.”

“Bilim felsefe için önemlidir, çünkü temel felsefi sorulara yanıt veriyor görünür.”
O ZAMAN BİLİM FELSEFESİNİN GEREĞİ NEDİR?


“Philosophy is garbage, but the history of garbage, that’s scholarship!”
— Burt Dreben
Semantik ve Fizikselcilik
  • Pozitivistler felsefeyi bir anlambilim düzeyine, semantiğe indirgemeyi istediler. Örneğin en önem verdikleri sözde buluşlardan biri anlamın tümce bağlamı ile ya da başka bir a posteriori dolaylılık yoluyla belirlendiği koşuludur.
  • Aynı zamanda bir tür fizikselcilik birleşik bilim için zorunlu görülüdü. İndirgemecilik pozitivistler arasında moda idi. Ama semantiğe ve fiziğe indirgemenin aynı şey olması gerekli idi.
  • Pozitivistlerin "linguistik" sözcüğünü dillerinden düşürmemelerine karşın "dilbilim" ile hiçbir ilgileri yoktu. Felsefenin sorunlarının kötü "dil" kullanımından doğduğunu ve buna göre "iyi" dil kullanımının düşüncenin tüm problemlerini çözeceğini düşündüler. Düşüncesiz dil gibi birşey düşünerek, dili düşünceye önsel yaptılar.
  • Viyana Çevresi üyeleri "bilimsel" olduklarını ileri sürmenin bilimsel olmaları için yeterli olduğunü düşündüler. Bu metafiziksel önesürüm doğrulama gerektirmiyordu.
  • Ve görgücü temelleri üzerine bilimin olanaksızlığını hasır altına sürdüler.
  • "Dil" temelinde realite ile nasıl buluşulacağı sorusunda "resim kuramı" gibi bir saçmalıktan, Wittgenstein'ın "önermeler realitenin resimleridir" görüşünden daha iyi bir yanıt bulamadı.
 
   Semantik Bağlam ve Mantıksal Bağlam

"[Philipp] Frank bir keresinde kuramsal anlamın yalnızca “bir bildirimler ya da ilkeler dizgesine” ait olduğunu belirtti. “Yalıtılmış bir sözcük ya da giderek yalıtılmış bir bildirim bile ancak dolaylı olarak anlam taşır. Ona eğer anlamlı bir dizgenin ya da öğretinin parçası olmaya uygun ise ona ‘anlamlı’ deriz" (Frank 1950, 31).
— (REICH, Soğuk Savaş Bilim Felsefesini Nasıl Dönüştürdü, s. 222)

Bu bakış açısı anlamın kavram tarafından belirlendiğini, tekil, yalıtılmış, bağlamsız bir sözcüğün, imin, simgenin vb. bile ne olursa olsun bir anlam taşıdığını bilir. Ama bu bilgisini bastırır, çünkü kavramı anlamın kaynağı olarak kullanmak a priori bir yol izlemek olacaktır. Bağlamın gerçeği dizgesel ya da mantıksal bağlam, kavramsal bağıntıdır. Anlamaya çalıştığımız şey dil düzleminde kurulan semantik bağlamların altında yatan mantıksal-kavramsal bağıntılardır.

   Legal Pozitivizm
  1. Yasalar insanların buyruklarıdır.
  2. Tüze ve Ahlak arasında — "olduğu" gibi yasa ve "olması gerektiği" gibi yasa arasında —zorunlu bir bağıntı yoktur
  3. Ahlaksal yargılar, olgu bildirimlerinin tersine, uslamlama ile doğrulanamaz ya da savunulamaz (bilişsel değildirler).
Pozitivizm: Ahlak olmaksızın Hak

Pozitivist bakış açısından bir diktatörün komutları yasalardır, çünkü diktatörün yetkesi anayasa üzerine dayanır. Pozitivist diktatörün buyruğu olarak yasayı ahlaktan ayırdettiği için, diktatörü haklı görür.

Bugün sayısız pozitivist tüzeci öğrencilerine yasaların duyunçtan bağımsız olduğunu öğretmeyi sürdürmektedir. Her ikisi de ırksal ayrımcılğı getiren Nürnberg yasaları ve Jim Crow yasaları pozitivistin birer "olgu" olarak doğrulamak zorunda olduğu duyunçsuz 'yasalar'dır. Onları çürütmek için ileri sürebileceği bir "doğal hak" kavramı yoktur.

Pozitivist için yalnızca pozitif yasalar vardır, "evrensel insan hakları" gibi bir soyutlamanın varolan yasalar üzerinde, reel yasalar üzerinde bir gücü söz konusu olamaz.

Usun bakış açısından Yasa duyunç üzerine dayanır, ahlak ile çelişmemelidir. Pozitivistler tüzeyi ve ahlakı ayırırlar, amoralistik bir yasa kavramı ileri sürmek zorunda kalırlar (kişisel olarak bunu reddetmeleri ilgisizdir).

Pozitivist bakış açısından, Evrensel İnsan Hakları (ya da Doğal Hak) boş metafiziktir, anlamsızdır, ve bilişsel değildir. Çünkü yoktur.

Pozitivistin duyunç yetisinin olmaması ya da bastırılmış olması gerekir. Bu nedenle Russell gibi, Wittgenstein gibi, Popper vb. gibi adlar pozitivizmi yalnızca bir "felsefe" olarak savunmakla kalmazlar, onu yaşamları ile ve kişilikleri ile kılgısal olarak da temsil ederler.

Jeremy Bentham (1748-1832) ve John Austin (1790-1859) Doğuştan Hak (Doğal Hak) kuramına karşı çıktılar ve a priori hak ya da ideal hak gibi kavramları reddettiler.

Austin Tüze bilimini gerçek bir bilim yapmak için onu tüm ahlaksal kavramlardan temizlemek gerektiğine inandı. Bentham'ı izleyerek, yasanın toplumsal bir olgu olduğunu ve güç ve boyun eğme ilişkilerini yansıttığını ileri sürdü. Ona göre yasalar egemenin buyruğudurlar ve ceza ve yaptırımlar tarafından desteklenirler. Boyun eğme bir alışkanlık sorunudur ve "egemen" halkın alışkanlık ile boyun eğdiği kişi ya da kişilerdir. Yasanın ne olduğunu belirlemek için hiçbir ahlaksal yargı gerekli değildir. Bir yararcı olarak, Austin böyle pozitif yasaların en büyük sayının en büyük mutluluğunu sağlayacağına inanıyordu.

 
   Kimlik Kazanma Sorunu

Mantıksal pozitivizm sık sık felsefe tarihinde çoktandır yanlışlıklar olarak görülen konumları bir kez daha savunmuş (örneğin deneyim, tümevarım, uylaşım, doğrulama, natüralizm, realizm gibi konularda), sonra sıkı öz-eleştiriler yoluyla bunlardan vazgeçerek yeni tek-yanlı görüşler üretmeyi sürdürmüştür.

 
   Felsefenin Güçlüğü

Viyana Çevresi üyeleri için felsefe çok güçtür, çünkü görgücülük geleneksel olarak bir "felsefe" sayılsa da, sözde analitik yöntemi gereği diyalektiği kavramaya yeteneksizdir. Mantığı en iyisinden "hoşgörü" ve "uylaşım" gibi terimlerde anlayan çevre, yöntemi konusunda bile bir görüş geliştirmiş değildir, görüş birliği bir yana.

Viyana Çevresi entellektüel bir anarşi tarafından karakterize edilir, ve Çevrede Bilimin Birliğine benzer hiçbirşey yokken, bir görüşler çoğulculuğu egemendir.

 
   Pozitivizm niçin bilinmeli?

Mantık evrenseldir, ve bozulması da evrenseldir. Pozitivistin mantığını her bilinçte yeniden işletebiliriz.

Mantıksal Pozitivizmi ve Analitik Felsefeyi incelemenin başlıca yararı doğal bilincin sorularına verilen en kötü yanıtlardan yararlanma olanağıdır. Soru yanıtı olanaklı olduğu için sorudur. Viyana Çevresi çoğunlukla soruları metafiziksel olarak gördüğü için bir yana atmakla yetindi. Etik, Estetik, Tüze, genel olarak İnsan Bilimleri ya fiziğe indirgeme planının parçası yapıldılar, ya da doğrudan doruya bilişsel olamayacakları, bilgi konusu olamayacakları ileri sürülerek gözardı edildiler.

 
   Bilim ve Felsefe ilişkisi nasıl görülür?

"Largely owing to the influence of W. V. Quine, many philosophers have come to believe that philosophy is continuous with science. "

Normal olarak Quine'ın "buluşu" pozitivizme evrensel olarak yöneltilen eleştirinin kendisidir. Ama Quine bunu özgün bir buluş olarak kabul eder ve ne yaptığını anlamayanlar tarafından ciddiye alınır.

Bu formülde bilim "görgül" bilim olduğu için, bilim ve felsefe arasındaki süreklilik felsefenin görgül bilimlerin sürdürülmesi olarak kabul edilmesi demektir.

Quine felsefenin yerinin "görgül bilimlerin" arasında olduğunu düşünüyordu, çünkü natüralist idi, ve natüralist (ya da materyalist düşünce) için herşey materyal olduğuna göre, felsefe için de uygun olan materyal olanın bilimi olması idi. Tinsel olan "bilişsel" olmadığı için bilgi konusu olamazdı.

 
   Kanatsız Uçuşlar

Viyana Çevresi felsefecilerini bir "çevre" yapan etmen felsefenin alanına kemikleşmiş görgücüler olarak girmeleri oldu.

Yetersiz kanatları ile, tümü de uçuşlarına erken başladılar. Kişisel tarihleri ve kollektif tarihleri düşe-kalka oraya buraya atılıp durmaktan oluşur. Yalnızca felsefe ile değil, ama birbirlerinin görüşleri ile de sürekli çatışma içinde olmak kuraldır. Ve yanlışlın yanlış ile çarpımı doğru üretmez.

Mantıkları tam bir hoşgörü ve uylaşım mantığıdır. Düşünmekten çok yanlışlarını ancak yanıldıkları ortaya çıkınca görürler ve görgül yanılma-sınama yöntemi bildikleri ve uyguladıkları biricik yöntemdir. Bir yandan herşeye karşın felsefe olarak imgeledikleri şeyi öğrenmeye çabalarken, öte yandan kurtarıcı rollerini ciddiye alarak derme-çatma felsefeleri ile felsefe tarihini rayına oturtma misyonlarına sarılmayı sürdürürler. Ellerinde uylaşımcılık, doğrulamacılık, indirgemecilik, "mantık" dedikleri bir simgecilik gibi bulanık aygıtlara dayanarak, felsefe dünyasına sağınlık, açıklık, duruluk, tamlık gibi idealleri kazandırmaya çalıştılar.

Analitik gelenek “bilim felsefesi” ile ilgilenmedi.
   Pozitivistler ve Analistler

Viyana Çevresinin ve analitik geleneğin üyelerine "tutarsızlık," "kendi ile çelişki, "mantıksızlık" gibi terimleri uygulamak gereksizdir. Ne bu gafların bir sonu vardır, ne de "eleştiri"ye uygundurlar, çünkü eleştiri olumsuzlamak üzere belirli, duru, tam, açık bir düşünce, görüş, önesürüm vb. gibi birşeyi hedef alırken, ne Viyana Çevresi ne de analitik gelenek hedefte durur.

Pozitivistler ve analistler Felsefe Tarihini tanımazlar, okumazlar, ve yadsırlar. Anlamadıklarının anlamsız olduğunu ileri sürerler. Ve gene de onun problemleri ile uğraşmanın bir adım bile ötesinde değildirler. Böyle bilinçte ussal olanı anlama yetkinliği yoktur çünkü pragmatizm için önemli olan anlamak değil ama sonuç almaktır.

"Uylaşım" bir doğruluk ilkesi olarak alındığında, "mantıkta ahlak yoktur" (Carnap) ilkesi kabul edildiğinde, ussal tartışmanın yolu kapanır. Bu düzeye dek pozitivizm postmodernizme giden yolda bir kilometre taşıdır. Gerçekte, sık sık bu iki kampın nede ayrıldıklarını söylemek olanaksızdır.


"The positivists have a simple solution: the world must be divided into that which we can say clearly and the rest, which we had better pass over in silence. But can any one conceive of a more pointless philosophy, seeing that what we can say clearly amounts to next to nothing? If we omitted all that is unclear we would probably be left with completely uninteresting and trivial tautologies."
— Werner Heisenberg, Physics and Beyond, 1971, s. 213.

   Heisenberg: Pozitivistlere Bir Yanıt

"Pozitivistlerin yalın bir çözümü vardır: Dünya açıkça söyleyebileceğimiz şeylere ve üzerlerinden sessizce geçmemiz gereken şeylere bölünmelidir. Ama açıkça söyleyebileceğimiz şey hemen hemen hiçbirşey olduğuna göre, daha saçma bir felsefe düşünülebilir mi? Eğer açık olmayan herşeyi atlarsak, büyük olasılıkla elimize ilginçlikten bütünüyle uzak ve basmakalıp totolojiler kalacaktır."

 

 

 

İdea Yayınevi Site Haritası | İdea Yayınevi Tüm Yayınlar
© Aziz Yardımlı 2017 | aziz@ideayayinevi.com