Video (3)
Etik ve Küreselleşme / CKM 2017-18
Aziz Yardımlı

 

Etik ve Küreselleşme / CKM 2017-18 (3) / Kültür ve Etik


 

 


Etik ve Küreselleşme — 2018.06.21
   

Paul Mauriat / Toccata

Paul Mauriat / Toccata
   

Modern kültürde etik karakteri erdem ile anlamdaş sayarız, çünkü erdem insanın modern etik normlar ile uyum içinde davranmasından oluşur. Etik karakter insanın ikinci doğasıdır.


Erdem özgür toplumun ve özgür bireyin sorunudur. Boyun eğdirenler ve boyun eğenler, yönetenler ve yönetilenler erdemin adını bile bilmez. Despotik kültür bir erdemsizlik kültürüdür. Kölenin erdemi olmaz. Efendi kendini ancak ve ancak köle ile karşıtlık içinde tanımlayabilir. Özgür insanın karşısında ne efendi ne de köle vardır.


Kullar toplumu duyunç özgürlüğünden yoksun olduğu için, moral doğruyu ve eğriyi kendisi ayırdedemediği için, ancak dışsal yasaklar ve baskılar altında moral görünüş kazanır, ancak içsellikten yoksun bir karaktere bürünebilir. Orada dürüstlüğün anlamı bile bilinmez, yalan normal söyleşinin ruhudur, ve haksızlık evrensel yaşam biçimini tanımlar. İstençsiz kültürde ekonomi gibi politika da, felsefe gibi bilim de, etik gibi estetik de hakkını kazanamaz.

Despotizm özgürlük yoksunluğudur.

Bir tirana despot denir. Saltık egemene de despot denir. Yetkeci, otokratik, diktatör gibi terimler tümü de despotizm ile ilişkilidir. Yunanca despotes (δεσπότης) “efendi” demektir (Lat. dominus). Despotizmin genel karakteri özgürlük bilincinin yokluğudur. Efendi efendiliğini kulların istençsizliğine borçludur.


Törebilimin işi tikel durumlar için evrensel olarak geçerli normlar ya da kategorik imperativler aramak değildir.

Her tikel durum kendi içinde irdelenmeli ve çözülmelidir. Yine, bir yararlık kalkülüsü ve bir haz ve acı matematiği vb. geliştirmek de moral felsefenin işi değildir. Bu yaklaşımların kendileri istenç kavramının bilinçsizidirler ve dolayısıyla özgürlük ile bağdaşmazlar.


Paul Mauriat / Alouette

Paul Mauriat / Alouette
   
Despotun Varlık Zemini


Despot yalnızca kendini temsil etmez. Bireysel despot bütün bir gelenek ve boyun eğme kültürünün özetidir. Boyun eğmenin alışkısal ve otomatik olduğu ve baskı gerektirmediği durumlarda genel olarak istençsizlik vardır ve henüz özgürlük bilinci kazanılmamıştır. Despotizm özgürlük bilincinin doğmaya başlaması ile birlikte hakkının gerçekte kaba güçten doğduğunu ele vermeye başlar. Despotun başlıca karakteristiği kendisinden güçlü olmayan başka hiçbir istenci tanımamasıdır. Despotik kültürün karakteristiği özgürlük tinini tanımaması ve korkuyu yüceltmeye yükseltmesidir. Hak bilincinin yokluğunda, despotun bildiği ve gelenek kültürünün anladığı biricik dil zor ve şiddetin dilidir.

Kültürel İlkelcilik


Kültürler geçici, çoğunlukla daha şimdiden ölü yapılardır. Bir kültür ancak değişebilme ve gelişebilme yeteneğinde ise dirimlidir. Bir kültür değişime kapanmışsa değersiz ve gereksiz bir kullar, köleler, yarı-insanlar yığınıdır.


İlkel kültürleri yücelme kültü onların modern biçimlere dönüşümünü bir hata olarak, istenmeyen birşey olarak, bir acımasızlık, bir suç olarak görür. Bu postmodern kültür kültü bu kültürel ilkellik, gerilik ve yabanıllıkları bir kültürel-çoğulculuk mozayığı içine katar ve modern yurttaş toplumunu bu ilkel kültürler karşısında daha yüksek değil ama yalnızca ayrı bir kültür olarak görür. Bu türlülük kültürlerin eşit değerde görülmelerini engellemez.

Bu görelilik bakış açısı kültürel gelişim, kültürel ilerleme, kültürel büyüme kavramını reddeder, çünkü gelişim bir saltık erek kavramını gerektirir.

Bir kültür kültü olarak çok-kültürlülük ideolojisi insan doğasının gelişmesine karşı tutucu ve sık sık gerici bir postmodern önlemdir ve romantik "soylu yabanıl" kültünün komik bir yeniden doğuşu olarak görünür. Evrensel insan hakları bir kültür değildir. Ve özgür istenç ve duyunç özgürlüğü de değildir.

İdea ve Kültür


İdea kültür değil, insan yapımı kurgu değildir.


Nesnel idealar öznel insan doğasına özünlüdür ve gerçek etik yaşamın öğeleri ve erekleridir. İdea nesneldir ve insan bilincine sınırlı değildir. İdeanın evrenselliği ya da nesnelliği tinsel alanda daha kolay görülür, çünkü evrensel insanlığa özünlüdür. Doğal evrende İdeayı düşünmek daha güçtür. Ama İdeasız, Biçimsiz bir özdeği düşünmek saltık olarak olanaksızdır, çünkü başka her belirleniminden önce özdeğin kendisi bir Biçim, bir İdeadır ve bu biçim-belirlenimi olmaksızın ona "özdek" bile diyemezdik.

Hoşgörü ilkesi çok-kültürlülükten bütünüyle başka birşeydir ve çok kültürlülüğün bir saatli bomba olduğunu anlatır. Kültürler çarpışırlar, çünkü sonlu varlıklarını sonsuz olarak, göreli varlıklarını saltık olarak, değersiz geleneklerini ve boşinançlarını değerler olarak görürler. Değerleri bu geçiciliklerden ve hiçliklerden öteye gitmez ve onlar uğruna öldürür, kitle kıyımları yapar ve amansızca savaşırlar.

İdea ve Realiite


İdea Realiteyi dışlayan bir soyutlama değildir. İdea her zaman Realitededir, ve Realite her zaman şu ya da bu ölçüde İdeadan pay aldığı için, İdea Realiteye katıldığı için Realitedir.

 

Realite bir oluş süreci, bir akış, değişim, gelişim sürecidir. Tinin Realitesi Özgürlük ya da İstenç tarafından biçimlendirildiği için kesintisiz ve engellenemez gelişim sürecidir, çünkü İstenç biricik Güçtür ve bir Ereği olduğu için İstençtir.

 

Erek olarak İdeaya ideal deriz, ve erek henüz erişilmemiş olan, henüz Realite olmayandır. Ama İdeasız Reatite bir Realite değil, Olgusallık değil, olmayan birşey, bir hiçtir. Realite her zaman Kavram tarafından belirlenir ya da biçimlendirilir.

 

Paul Mauriat / Isadora

Paul Mauriat / Isadora
   
Aydın ve Despotizm


Önemli olan şey özgür olduğu sanısı içinde olan despotik kişiliği uyandırmaktır.

 

  • Aydın yönetmek ister. Yasa egemenliğini değil, ama kendi istencinin egemenliğini ister.
  • Aydın despottur, çünkü halkın hiçbir zaman kendini yönetemeyeceği ve halkı halk adına onun kendisinin yönetmesinin en iyisi olduğu inancındadır.
  • İdeolog despottur ve kurtarıcı istencini istençsizlerin istenç açığını kapamak üzere kullanır.
Etnisite


Etnik gelenek ve gerilik kültürlerinin ortadan kalkması evrensel özgürlüğün utkusudur. Bu yitişler Tarihin günahları değil, ama usa hakkını veremeyen sonlu kültürlerin kendi haklı yazgılarıdır. Tarihin istemediği şey estetik, etik ve entellektüel geriliklerin sürekliliğidir. Tarihsel olarak pıhtılaşmış kültürler insan doğasının gelişiminin önünde aşılması gereken engeller olarak dururlar.


Romantik “soylu yabanıl” imgesi özgürlük, eşitlik ve kardeşlik değil, şiddet, kölelik, pislik, hastalık, yoksulluk vb. gibi gerilik terimlerinde tanımlanıyordu, Kültür kültü o “soylu yabanılın” değil, gelişimden sıkılan irrasyonel entellektüelin icadıdır. Geçmişi şimdi için model olarak yücelten kültür kültü şimdinin donuk olmadığını ve modernleşmenin ereksel bir akış süreci olduğunu gözardı eder. Gelişim erekseldir ve ereği ussal insan doğasından başka yerde aramak despotik barbarlığın açık göstergesidir.

     

Özgürlük ve Modernlik; Despotizm ve Gelenek

  • Özgürlük modern dünyanın karakteridir; evrensel-küresel etik yaşamın güdüsü ve gücüdür; ve insanın sonsuz değerine ulaşmasının zeminidir. Özgürlük değer değil ama değerin olanağı ya da zeminidir.
  • Despotizm özgürlük bilincinin yokluğudur ve yalnızca bireysel despotun yaratısı değil, istençsiz kitlelerin, yığınların, halkların boyun eğme karakterlerini anlatır.
  • Despotizmde herşey öyle geldiği için öyle gider, hiçbirşey sorgulanmaz ve bütün bir kültür devasa bir gelenektir.
  • Özgürlük bilincinin yokluğu despotizmi tutucu yapan etmendir, çünkü istençsiz kültür eylemsiz kültürdür, Despotizm Tarihi durdurur, çünkü değişimi sağlayacak olan özgür istencin yokluğu ya da bastırılması ile karakterize edilir.

 



Despotizm ve Etik-Karakterin Gelişmemesi

  • Despotik karakter tikel karakterdir. Özgür karakter evrenseldir.
  • Despotik karakter göreli karakterdir. Özgür karakter saltıktır. Despotik karakteri başkası belirler. Özgür karakter kendisi tarafından belirlenir.
  • Despotik karakter kültürden alınan tikel ve göreli normlar tarafından belirlenir ve gelişimi durdurulmuş ölü bir şekildir. Özgür karakter evrensel ve saltık karaktere doğru gelişir. Despotik karakter kendi normları dışında olan normları anlayamaz, bu nedenle düşünce akışkanlığı ve çevikliği gösteremez, ve genel olarak algısının ötesinde yatan yeni söylemlere kapalıdır. Entellektüel olarak donuk ve duruktur.
  • Karakter özsel olarak istençtir. Ancak istençli insan kendisi olabilir.

    Köle kendisi değil, başkasıdır.
    Bu nedenle bir köle hiçbir zaman kendini bilemez.

 

  • Karakter gelişimi özgür insanın sorunudur, çünkü ancak özgür insan değişime, büyümeye, yeniliğe yeteneklidir.
  • Despotik kültürde karakter bilinçsiz bir yapıdır, toplumun sözde etik normları tarafından belirlenir, ve çocukta bir kez oluştuktan sonra genellikle bir daha değişmez ve daha öte gelişmez.

 



Gelenek, Tutuculuk ve Despotizm

  • Kulluk toplumları otomatik olarak gelenek toplumlarıdır. Ve gelenek kendini genel olarak değişime karşı sürdüren normdur.
  • Gelenek varlığını sorgulanmamaya borçludur. Sorgulanması usdışı doğasını dolaysızca açığa serer.
  • Despotik toplum güçsüzdür çünkü istençsizdir. Böyle kültürlerde insanlar birey olmamanın ne olduğunu dolaysızca sergilerler.
  • Despotik karakter düşünemez, çünkü özgürce düşünemez, çünkü verili kalıpların dışında düşünemez. Bu nedenle ister bireysel isterse toplumsal olsun despotik kültür bilgisiz kültürdür.
  • Gelenek kültürü genel olarak yeniliğe karşı kapanır ve anlamsızca kendini yineler.

 




Etik-Karakter ve Bilgi

  • Etik baştan sona bilgiye dayanır. Ve etik karakter de baştan sona bilgiye dayanır. Etik karakter bir olumsallık sonucunda ortaya çıkmaz. Başka bir deyişle, etik karakter tikellerin değil, evrenselin bilgisini gerektirir.
  • Bu nedenle insana bilgiyi yasaklayan kuşkucu felsefeler insan doğasına aykırı etik 'kuramlar' geliştirmek zorundadırlar. Kuşkucu ‘etik’ kuramları baştan sona etik-dışı kuramlardır ve etik belirlenimleri nesnel insan doğasından değil, öznel ilkelerden türetmeye çalışırlar. Hedonizm, yararcılık, pragmatizm, deontolojik etik, vb. Özgür istenci tanımadıkları için insanı dışsal yetke altına düşürmek zorundadırlar.
  • Etik salt bir alışkanlık sorunu değildir. Gerçekte, 'alışkanlık' bilgisiz, duyunçsuz, usdışı davranma kipidir.
  • Ancak modern etik gerçek etik yaşamın edimselleşmesine doğru yönelebilir, çünkü modern etik sürekli yenileşme sürecinde olan etiktir ve etik yaşam insan doğasının bilgisi üzerine dayanır.
  • Güven duygusu bir öz-duygu sorunudur ve yalın olarak kendi benini başkasına teslim etmek, başkasını kendi ile bir saymaktır. Ama despotik karakterde öz-duygu yoktur, çünkü despotik karakter kendisi değil, başkasıdır.
  • Saygı duygusu da benzer olarak özgür olmayı gerektirir, çünkü ancak özgür bir insan saygı duymayı başarabilir. Köle karakterin boyun eğmesi bir saygı duygusu değil, bir korku duygusudur.
  • Sorumluluk, haklılık, kaygı duyma gibi karakter nitelikleri despotik kültürde bulunmaz ya da en iyisinden zayıf olarak bulunur.

 



Küresel Etik-Karakter

  • Toplumun en son üyeye dek tüm üyeleri etik karakter kazanabilir ve yeryüzünün tüm bireyleri haksızlık yapmayan, moral olarak bütünüyle gelişmiş eksiksiz etik karaktere eğitilebilir. İnsanlığın bir bölümüne bu olanağı ve yeteneği yadsımak usdışı ve etik-dışıdır.
  • Etik sınır tanımaz, çünkü insan doğası sınır tanımaz. Etik gelişimin belirlenimi insan doğasının işlevidir. Etik karakterin pozitif olarak dinler tarafından, ideoloji tarafından, genel olarak insanüstü herhangi bir dışsal yetke tarafından planlanması usdışıdır ve ancak bir etik karakter ‘görünüşünde’ sonuçlanır.
  • İnsan doğası kültürel değildir, tarihsel değildir, değiştirilebilir değildir. Hak İdeası, Özgürlük İdeası, Türe İdeası insan yapımı nesneler değildir. İdealar yapılı değildirler, verilidirler. Hiçbir insan hak ideasından ya da kavramından yoksun değildir. Ve benzer olarak özgürlük ve türe idealarından da. İdeanın nesnelliğini anlamamak, evrenselin ussallığını anlamamak olanaklıdır. Bunun için varlığı yalnızca fiziksele, yalnızca özdeksele indirgemek yeterlidir. O zaman kültürel, tarihsel "ideaları" tiranların, ideologların, rahiplerin, mollaların vb. bilincinden türetmek gerekecektir. O zaman evrensel etikten vazgeçmek ve her birinin kendi göreli değerleri olan kültürlerin grotesk bir çoğulculuğu ile yetinmek gerekecektir. O zaman bu kültürler kalabalığında güzel ve çirkin, ahlaklı ve ahlaksız, bilgili ve bilgisiz arasında hiçbir ayrım kalmayacaktır.

 



Yurttaş ve Politik Güç

  • Özgür toplumda her bir birey salt özgür istenci olduğu için güçlüdür. Tek bir insanın değil, bir elitin de değil, tüm insanların güçlü oldukları ve eşit olarak güçlü oldukları yerde gücün bir anlamı yoktur.
  • Politik olarak, modern demokratik devlet yurttaşın istencinden başka birşeyden oluşmaz. Onda özeksel bir güç ya da bir güç yoğunlaşması yoktur. Demokrasi sevgili önderlere ya da güçlü liderlere gereksinmez.
  • Yasama, yürütme ve yargı güçleri gerçekte yurttaşlık gücünün anlatımlarıdır ve devlet görevleri tiranlık yetkileri, kibir kürsüleri, megalomanlık koltukları değil, ama yalnızca ve yalnızca yurttaş toplumuna hizmet etme konumlarıdır.
  • Toplumun karakteri için önemli olan nokta gücün özekten çevreye dağılması ya da paylaştırılması değil, güçler ayrılığı denilen şey de değil, ama yurttaşlık bilincinin kendisidir. Yurttaş istencini devlet yapan özgür bireydir, biricik egemendir, ve onun kendi güçleri olan yasama, yürütme ve yargı güçleri arasında uyumsuzluk gibi birşey onun devletini ilgilendirmez. Yurttaşın güçlü olmadığı yerde onun güçleri ayırması da söz konusu olamaz ve güçlü olduğu yerde kendi güçlerini ayırmasının bir anlamı yoktur..

 



     

Despotizm ve İdeoloji

  • Despotik kültür ideolojinin yuvasıdır. İdeolojiyi despotizmin son kalesi yapan etmen içinden doğduğu kültürün özgürlüksüz karakterini taşımasıdır.
  • İdeoloji özgür istenci tanımaz ve buna göre ilk olarak doğmakta olan modern yurttaş toplumunu reddeder (ona keyfi bir adlandırma ile "burjuva toplumu" der ve "burjuva" ile demek istediği şey bir tür "egemen sınıf," "mülkiyet sınıfı," "kapitalistler sınıfı," "sömürücü sınıf" vb. gibi şeylerdir).
  • İdeoloji evrensel insan haklarını tanımaz. Duyunç özgürlüğünü tanımaz. Ve yasa egemenliğini tanımaz.
  • İdeoloji için güç haktır.

 



İstenç, Güç, ve İstenç Zayıflığı

  • İstenç güçtür.
  • İstençsizlik güçsüzlüktür.
  • Yurttaşın istenci gücüdür.
  • Modern yurttaş toplumunda herkes güçlü çünkü herkes özgürdür.
  • Yurttaşlar özgürlükte eşittir.
  • Herkesin güçlü olduğu yerde herkes güçsüzdür.
  • Modern yurttaş toplumunda güce yer yoktur ve yalnızca despotik artığın zoruna karşı yurttaşın ikincil zoru gerekli olur.

 

  • Despotik karakter güçsüz çünkü istençsizdir.
  • Despotik karakter dışsal güce boyun eğmeyi bilir.
  • Despotik karakter içsel olarak dürtülerine, itkilerine, içgüdülerine boyun eğer, onların kölesidir.
  • Despotik karakter zayıftır, öz-denetimden yoksundur ve bu nedenle dışsal yetkeye ve yasaklara gereksinir ve bu nedenle ahlakı kendisinin değil başkasınındır.
  • Despotik karakterde duyunç gelişimi olanaksızdır, çünkü duyunç gelişimi duyunç özgürlüğünü gerektirir.
  • Despotik karakter dışsal olarak kültür tarafından belirlenir.
  • Despotik karakter etik karakter değildir.
  • Despotik karakter dışsal yasaklar ve baskılar olmaksızın uygarca davranamaz. Etik normlar kendi istencine ait olmadığı için onlar karşısındaki tutumu ancak düşüncesiz bir boyun eğme tutumu olabilir.
  • İstençsiz insanın dinsel inancı ancak boyun eğme, yerlere kapanma, teslim olma tutumudur; inancında yükselmez ama ezilir ve bir güç karşısında yitmesi, kendini Birde yok etmesi gerektiğine inanır.
  • Bu bilinç gerçekliğe inançta kendi gerçekliğini, kendi büyüklüğünü duyumsamaz. Tersine, öz-duygusunun büyüklüğü kendini küçültmesi ve küçük düşürmesi ile doğru orantılıdır.

 



Despotik Kültür

  • Despotik kültür istençsiz kültürdür ve bu güçsüzlük kendini despotik kültürün her yanında sergiler.
  • Despotik sanatta başlıca güdü ya da giderek kimi zaman biricik güdü bilinçsiz dürtülerden ve doğal itkilerden gelir, insan olmanın değeri yiter. Sanat kendine yetmeyen, kendisi olamayan insanın bağımlılığını, zayıflığını sergilemesinin düşüncesiz aracı olur. Bu tin için Güzellik İdeası diye birşey yoktur.
  • Despotun inancı korku temelinde, ödül ve ceza temelinde, haz ve acı temelinde bir boşinançtır.
  • Despotik kişilik özgür düşünemez ve bilgi ile ilgilenmez, çünkü bu kişilikte düşünce bilince dışsal olarak verilen normların dışına çıkamaz. Bu bilinç yalnızca minik bir despotik dairede kendini yineler.

 




Despotizm ve Halk

  • Halk "yurttaş toplumu" değildir. Klasik "demos" terimi özel olarak "yurttaşları" anlatmak için kullanılırdı.
  • Halk aşağı yukarı her kalabalığı anlatmak için kullanılan geniş ve gevşek bir terimdir.
  • Romantik ilkellik duygudaşlığının görüşü ile karşıtlık içinde, halk genel olarak istençsizdir ve bir egemene boyun eğme gereksinimi içindedir. Halk moral gelişme açısından dışsal yetkeye gereksinen küçük bir çocuk gibidir.

 



Romantik İlkelcilik ve Kültür Kültü

  • Kabilecilik, ilkel kültürlere duygudaşlık, etnik geleneklere şefkat vb. tümü de bu kültürlerin yaşadıkları ve yaşamakta oldukları geriliğin acılarını gözardı eder. Bu duygudaşlık insan doğasının, özgür istenç ve ahlak kavramlarının bilgisizliği üzerine dayanır.
  • Geri kültürlerin komünal alışkanlıkları, eşitlikçi toplumsal yapıları ve doğal çevre ile uyumları özgür insanın hak eşitliği, ussal kollektif davranışı ve sorumluluk duygusu ile bir benzerlik göstermez. İlkel kültürel yapılar bir kural olarak daha öte gelişimi engelleyen son duraklardır. Geçmiş kültürleri yüceltmek ya da örnek olarak göstermek aşağı yukarı onları tanımlayan bilgisizliği, boşinançları, moral geriliği, etik geriliği, şiddet ve yabanıllığı paylaşmak demektir. Bu aptalca saflığı herşeyden önce bu geri kültürlerin kendileri yadsıyacaklardır.
  • Kuzey Amerika yerlilerinin, Avustralya aborjinlerinin, Amazon yerlilerinin, Afrika kabilelerinin yaşamlarının "ölçülemez değerleri" temsil ettikleri yanılsaması moral duyarsızlıktan doğar. Bu aynı duyunçsuzluk modern tarihte yaşanan ideolojik trajedileri de önemsemez. Bir duygusal aşırılık olarak sosyal romantizm ya da romantik ilkelcilik gerçekte tam bir duygusuzluk olduğunu gösterir.
  • İnsan doğasın kendisi tarafından çürütülen ilkelcilik görüşü modern dönemde bu bakış açısının nasıl doğduğu sorusundan ötürü önem kazanır. Bilimi yadsıyan, güzel sanatı yadsıyan, genel olarak gerçekliği yadsıyan bakış açıları aynı nihilist ruh durumundan doğar.

 



Kültür ve Uygarlık

Kültürler çatışır. Uygarlık barıştır.

     

Herhangi bir sözlük bile kültürün daha genel bir kavram olduğunu ve insanların yaptıkları ve ettikleri ve düşündükleri herşeyi kapsadığını açıklar — güzel ve çirkin, iyi ve kötü, ussal ve usdışı. Kültür bizi doğadan ayırdeden tüm belirlenimleri kapsar. Issız bir adadaki bir ağacın gövdesine çizili bir çizgi bile doğadan daha çoğunu gösterir ve orada tinin bulunuşunu ele verir. İnsan Doğadır. Ve Tindir.

Uygarlık barbarlık ile karşıtlık içinde durur ve salt doğa ile göreli olarak gelişmişliği değil, tinsel gelişmişliği de anlatır — estetik, etik ve entellektüel. Kültürler barbar olabilir ve sık sık barbardır. Ve uygarlığı reddeden barbarların soyu henüz tükenmemiştir. Bu barbarların inandıklarına göre, güzel ve çirkin eşit değerdedir. İyi ve kötü eşit değerdedir. Ve bilgisizlik ve bilgililik eşit değerdedir. Ya da, ikinciler birincilere yeğlenmelidir — çirkinlik, kötülük ve bilgisizlik..

Bir saltık ölçütün yokluğunda ön-modern kültürleri eşit değerde gören görelilik bakış açısı kendi göreliliğini reddetme pahasına modern kültürü indirger. Çok-kültürlülüğün ya da kültürel çoğulculuk denilen şeyin onaylanması genel olarak kültürün onaylandığını gösterir. Ama bu bakış açısı uygarlık konusunda acımasızdır. Uygarlık "kötüdür," "yanlıştır," ve "uygarlıklar çatışabilir." "Uygarlıkların çarpışması" teriminin dikkatleri çekmesinin başlıca nedeni bir oxymoron olmasıdır. Gerçekte kültürler, barbarlar, etnik tikellikler çarpışırlar ve aslında bütün bir tarih boyunca kültürel evrim süreçlerinde sık sık birbirleri ile ölesiye çarpışmışlardır. Çünkü yeterince uygarlaşmamışlardır.

Kültürün öz-bilinci yoktur, kendini bilmez, çünkü kendi göreliliğini anlamasını sağlayacak bir saltık ölçütü yoktur.

Kültür çoğulcudur. Bir kültürler çokluğu vardır ve her bir kültür kendi için iyi, üstün, haklı, yüksek vb.dir. Ve başka her kültür bunların tersidir. Ayrım sık sık karşıtlık noktasına dek yeğinleşir ve karşıtın ortadan kaldırılması bir ölüm-kalım sorunu, bir zorunluk olur. Kendi için değerli olan kültür onu değersizleştirecek ve yok edecek olanı yok eder. Kültürel süredurum ve sakınım kültürün birincil karakteridir. Ama çarpışma iki yanlı bir barbarlıktır, çünkü iki yan da kültürdür, görelidir, sonludur, ve en sonunda iki yan da ortadan kalkmak zorundadır.

 



     
 

Kültürel Süredurum

Kültür tutucudur ve varoluşu istence, özgürlüğe, değişime, gelişime direnişi üzerine koşulludur. Kültür her durumda insan potansiyelinin sınırlı ve sonlu açılımlarından oluştuğu için, sürekliliği onu savunan insanın kendi doğası tarafından yadsınır. Kültür insan doğasının yetersiz somutlaşması, insan potansiyelinin güdük edimselleşmesidir. Kültür zorunlu olarak gelişme ile çatışır.

Gelişim bir gizilliğin edimselleşmesi, ‘birşeyin’ kendinde o olduğu başka bir ‘birşeyin’ ortaya çıkışıdır. Gelişim gizilliği ve erekselliği (entelekheia) varsayar.

Her kültür homo sapiensin gizilliğinin sınırlı bir açılımıdır ve bu nedenle sonludur ve ortaya çıktığı gibi ortadan yiter. Herşey sürmeye çabalar, her bir şey kendi ile özdeştir ya da her bir şey özdeşlik ilkesine bayılır. Genel olarak şeylere özünlü bir süredurum vardır. Ama süre sonludur. Ve şeyler kendileri oldukları denli de başkalarıdır, değişime açıktırlar, ve tüm şeyler akışta, tüm doğal ve tinsel şeyler akıştadır Logos ya da Nous ya da Us ya da İdea dışında, çünkü ne doğal ne de tinsel olmaya sınırlıdırlar. İdeaları, Logosu, genel olarak nesnel Usu reddetmek çok ussal görünür, çünkü çözümsüz görünen ontolojik problemlere, saltığın doğrulanmasına, idealizme götürür. Bu problemlerden kaçış göreciliktir ve o zaman varoluş estetik, etik ve entellektüel hiçliğe bozulur ve insan yalnızca dünyaya fırlatılmış değersiz, önemsiz, anlamsız vb. bir varlığa indirgenir.

Kültür kendini akışa, değişime karşı korumak için sıkı sıkıya köklerine sarılır — kabile köklerine, etnik köklerine, ırksal köklerine, ya da tarihsel köklerine. Ama bu tikel kökler insan doğasına ait değildir. İnsan doğasına ait olan gerçek kökler evrensel insan hakları, duyunç özgürlüğü ve bu iki bileşen temelinde özgür etik yaşamdır. Tarihin işi ortaya çıkan kültürlerin ortadan kaldırılması ve tinin sonlu şekillerinin birbiri ardına yoldan temizlenmesidir.

 



Uygarlık ve Küreselleşme

Uygarlık kültürel türlülük ile karşıtlık içinde kültürel türdeşliği kabul eder. Kültürel türlülük küreselleşme sürecinde etik türdeşliğe doğru gelişir, çünkü gelişim tüm kültürleri eşitleyecek evrensel-ereksel insan değerlerine doğrudur.

Etik gelişim istencin işidir ve istenç ereğinden ayrılamaz. İnsan doğası homo sapiensin, türün doğasıdır ve evrenseldir. Ve insan doğası ya da insan özü hak, ahlak ve etik kavramlarının kaynağıdır. Kültür bu kavramların tarihsel süreç içindeki sonlu, sınırlı, yetersiz açınımları ya da edimselleşmeleridir. Bu nedenle kültürler geçici ve değerleri yiticidir.

 

 




Maymun gör, maymun yap

Deneyciler bir kafes ile, dışsal olarak dayatılan sınırlayıcı bir yapı ile başladılar. Kafes içindeki bir ipun ucuna bir muz astılar ve altına merdiven koydular. Sonra kafesin içine beş maymun getirdiler. Çok geçmeden maymunlardan biri muza uzanmak için merdivenlere tırmanmaya başladı. Maymun merdivenlere dokunur dokunmaz deneyciler tüm öteki maymunların üstüne çok soğuk su püskürttüler. Bir başka maymun muzu alma girişiminde bulununca, öteki maymunların üstüne bir kez daha soğuk su püskürttüler. Bir süre sonra maymunlar gruplarından hiç birinin muza doğru gitmesine izin vermez oldular.

 

     

‘Muza uzanma’ya karşı kültürel yasağın yerleşmesinden sonra, deneyciler soğuk suyu bir yana bıraktılar. İlk maymunlardan birini kafesten çıkararak yerine yeni birini getirdiler. Muzu gören yeni maymun ona doğru yöneldi. Şaşkınlık ve dehşet içinde, tüm öteki maymunların saldırısına uğradığını gördü. Bir başka girişimden ve saldırıdan sonra yeni maymun ne zaman merdivenlere tırmanmaya ve muzu almaya çalışacak olsa saldırıya uğrayacağını öğrendi ve muza yaklaşmaya son verdi. Kafesin ‘muza yaklaşma’ kültürüne alıştırılmış ve asimile edilmişti.

Bundan sonra deneyciler ilk beş maymundan birini daha çıkararak yerine yeni birini geçirdiler. İkinci yeni maymun merdivenlere gitti ve tahmin edileceği gibi saldırıya uğradı. Birinci yeni maymun bu cezalandırma eylemine coşku içinde katıldı! Benzer olarak, başlangıçtakilerden bir üçüncü maymun yeni biri ile değiştirildi, ve sonra bir dördüncü, ve sonra bir beşinci ile. Yeni maymun merdivenlere ilerlediği her keresinde öteki maymunların saldırısına uğradı. Onu döven maymunların çoğunun niçin kendilerinin merdivenlere çıkmalarına izin verilmediği ya da niçin en yeni maymunu dövmeye katıldıkları konusunda hiçbir fikirleri yoktu. Başlangıçtaki tüm maymunlar değiştirildikten sonra, geri kalan maymunlardan hiç biri soğuk su ile ıslatılmamıştı. Buna karşın, maymunlardan hiç biri muza uzanmak için merdivenlere bir daha yaklaşmadı. Niçin yaklaşmadı? Çünkü, bildikleri kadarıyla, ‘buralarda işler her zaman böyle yürümüştür.’

 



 

     

 

 

 

İdea Yayınevi Site Haritası | İdea Yayınevi Tüm Yayınlar
© Aziz Yardımlı 2017-2018 | aziz@ideayayınevi.com