Modern Dönem
Aziz Yardımlı

idea yayınevi site haritası 
 

 
Modern Dönem

   
   
Modernleşme kurtuluştur — gelenekten.

Hiçbir dönemin kültürü değişime dayanamazken, modern kültür kesintisiz değişim kültürüdür. Her dönemin kültürü kendi için yenidir ve gurur ve kibir içinde eskimeyeceğini varsayar. Ya da, yine aynı şey, onda eskilik kültürün asıl değeri olarak görülür ve özellikle korunur. Güzelden kaçınma, ussal düşünmenin yokluğu, değersizde yaşanan doyum köhnenin sakınımı için ödenen bedeldir. Modern kültür sürekli eskime kültürüdür ve kendini sürekli ereksel yenileşme ile belirler. Oluş dinginliğe, ve modernleşme klasiğe özlemdir.

Geleneklerinde pıhtılaşmış despotizm geleceksizdir ve ancak geçmişte ve ancak geçmişi yaşayabilir. Despotizmin şimdisi geçmişidir ve yüreği ‘kadim’ olan için atar — ve “altın zamanlar” uğruna varolur. Eskilik, tutuculuk, gelişimsizlik, gerilik — bunlar despotizmin karakterini oluşturur. Ve bu karakter insan doğasına uymaz. Despotizm eskiyemez çünkü özgürlük kavramının yoksunluğu içinde her zaman eskidir. Yazgısı modern tarafından silinmektir. Modern eski ile birlikte varolmayı, kültürel çoğulculuğu kabul etmez. Yok edicidir. Despotizmin yitişini, gelenekten kurtuluşu ister ve her zaman şimdide geleceği yaşama istencidir. Modernite şimdinin salt bir kıpı olduğunu bilir ve geçici realitelerde eyleşmeyi sevmez. Modernite anılarda değil, yitici olanda değil, gerçek olanda, idealde yaşamayı ister. Despotizm ise uzun belleği sever, anılarda eşinmeye bayılır, ve acı içinde bir geleceğinin olmadığını duyumsar. Despotizm zamanı sevmez çünkü gelenek tarihsizlik ister.

Gelenek eskinin gücü, eskiyi yaşatan değer, değeri değersizleştiren hiçliktir. Gelenek-görenek ussal hiçbirşey kapsamadığı için kendini sorgulamaya kapatır, düşünceyi dondurur, ve kültürü salt bir aptallık ve miskinlik kültürüdür. Tutuculuk geleneğin ve göreneğin gereksinimidir. Geleneğin gücü herhangi bir yolda bir değer olmasından değil, yalnızca gelmesinden doğar. Görenek yalnızca görülmesi nedeniyle görenek olur. Görenek yalnızca gördüğünü yapar. Geleneğin ve göreneğin gücü usdışının gücüdür, ve oluşun gücü karşısında geliş saati gidiş saatidir.




Ara Pacis — dünyadaki biricik Barış Tapınağı. İÖ 13-9’da Roma Senatosu tarafından Augustus onuruna yaptırılan tapınak Pax’a, Roma Barış Tanrıçasına adandı (Link 1). Yeniden düzenlenen tapınağı örten modern yapının yan duvarına işlenen Res Gestae’nin en tam metni Ankara’da bulunmaktadır. Sümerlerden Helenlere bütün bir Batı uygarlığını temsil eden Roma tini yalnızca evrensel barış idealini düşünmekle kalmadı. Ἐν ἀρχῇ ἦν ὁ Λόγος, καὶ ὁ Λόγος ἦν πρὸς τὸν Θεόν, καὶ Θεὸς ἦν ὁ Λόγος anlatımı da ondan gelir: Başlangıçta Logos vardı, Logos Tanrı ile idi, ve Tanrı idi Logos.

Bütün bir Batı Tarihinin yapıtı ve özeti olan Roma İmparatorluğu eşitlik düşüncesinin, insanın ve insanlığın sonsuz değerinin bilincinin doğduğu yer oldu. Klasik felsefe insana insanın özsel olarak Logos olduğunu anlattı. İstenç olarak Logos, Özgürlük olarak Logos evrensel bireydir. Ve İstenç olarak Logos Telos imler.

  
Modern Tin gökten inmedi. Klasik Tin üzerine, ideale istenç üzerine doğdu. Ona özünlü özgürlük tarafından belirlendiği için, ereğine doğru gelişimdir.

Modern dönem klasik dönemin yarım bıraktığı işin tamamlanması olma anlamında onun ussallığı üzerine, onun sanatı, etiği ve bilimi üzerine dayanır. ‘Modern’ klasiğin karşıtı değildir, çünkü klasik her zaman modern, her zaman yeni olandır. Ve ‘modern’ ancak klasiğe ait olması, ondan özgürlük tinini ödünç alması ölçüsünde gerçekten modern ya da yenidir. Böylece onun ürünü, onunla süreklilik, onunla bütünlüktür. Özgürlüğün ve istencin eylemi olarak, modernleşme klasik ideali edimselleştirme sürecidir.

Helenik tin evrensel insan doğası kavramından yoksundu. Kent-devletinin tikelliğine uyarlanmış olarak, onda özgürlük ve eşitlik evrensel değildi ve bu nedenle Helenik tin etiğinde eksikti. İdealin yalnızca kavramı idi, realitesi değil. Böylece gerçek İdea, kavramın ve olgunun birliği değildi. Tinin daha öte gelişebilmesi uğruna, eksiksizleşebilmesi uğruna tarih oldu, ortadan kalktı. Asya kültürleri hiçbir zaman eskimediler, hiçbir zaman tarih olmadılar.

Helenik kültür modern kültürün doğduğu yer, ona hiçbir biçimde yabancı olmayan, tersine onu yetiştiren, ona tinin öz-değerini ve öz-saygısını öğreten gerçek kaynaktır. Bir güzellik ve gerçeklik kültürü olan Helenik tinden sonra, insanın sonsuz değeri ilkin Roma dünyasında ve tasarımsal olarak, Tanrının Oğlu imgesi altında kavrandı. İnsanın — her bir insanın — bu dünyasal varoluştaki saltık değeri verildiğinde, bundan böyle kölelik ve eşitsizlik insanın toplumsal ve politik dünyasında ortadan kalkmaları zorunlu yanlar oldular.

Değerleri sonsuz olan bireyler arasındaki ilişki, etik büyüme ile orantılı olarak, dışsal, olumsal, sonlu belirlenimlerinden bütünüyle arındırılır, özgürleşir, ve özgür duygu ilişkisi biçimine yükselir. Etik olarak büyümüş bireyler birbirlerinde en eksiksiz öz-duygularını bulurlar. Dünya Tarihinin uğruna çalışıp çabaladığı ideal-ereksel etik yaşam biçimi yalnızca tinin duyusal, duygusal ve düşünsel sonsuzluğu için bir öncüldür.

Kötülük, çirkinlik, nefret, bilgisizlik vb. yalnızca insan gelişiminin geriliğinin belirtileridir — insanın gelişmişliğinin değil, yalnızca gelişmekte olduğunun. Yenilmeleri salt bir zaman sorunu, edimsel Tarihin görevidir. Helen-Roma tininin özgürlük ilkesini, evrensel eşitlik ilkesini kavraması Tarihi evrensel özgürlük istenci ile birleştiren kıpı oldu. Bunu izleyen süreç engelsiz ereksel gelişimdir, çünkü istenç güçtür, ve gücü saltık güçtür. İstenç varsa erek vardır, ve istencin ereği kendisi, kendini eksiksiz bir etik dünya olarak edimselleştirmektir.

   

Modernlik yalnızca yenilik değil, akışkan yeniliktir. İstencin denetimindeki modernleşme İstencin ideal Aile, Toplum ve Devlet biçimlerine erişinceye dek engelsizce açınımı, ilerlemesidir. Modernlik dinginlik olamaz. Tersine, sonlu istencin dünyasında yeni olan ortaya çıkar çıkmaz eskidiği için, modernleşme kesintisiz bir olumsuzlama etkinliğidir. Bu sürekli yiticiliği ve geçiciliği ile, modern dönem bundan böyle bir ‘dönem’ bile değil ama bir süreç, salt sürmekte olan bir değersizlik, uçuculuk ve yiticiliktir. Onda hiçbir durum ve belirlenim tam ve kalıcı değil, her zaman eksik ve geçicidir. Tüm pıhtılaşmış ön-modern kültür biçimleri ile karşıtlık içinde, modernleşme hiçbir zaman tutucu olmayı başaramaz, çünkü istenç ereğine erişmeden dinginlik ve doyum bulamaz. Tutuculuk despotizme aittir çünkü despotizm istençsiz olmakla değişime yeteneksizdir. Modern Tini değişime yetenekli kılan etmen, ön-modern dönemde bulunmayan etmen ondaki evrensel duyunç özgürlüğü ve istenç gücüdür.

   

Modern dönem onda evrenselleşen bu bireysel özgürlük tini ile tanımlanır. Özgürlük insanın başkası değil, kendisi olmasıdır. Bu istenç gücü insanın kendinde olanı yapabilmesinin, yalancı ve geçici ve değersiz kendilerden kurtularak gerçek kendisi olabilmesinin saltık güvencesidir, çünkü istenç gücün kendisi, üzerinde daha güçlüsü olmayan saltık güçtür. Dünyasını onun estetik, etik ve entellektüel gizilliği ile uyum içinde yaratma gücü yalnızca özgür bireyselliğe aittir.

   

Birey ancak özgür bireyler arasında, ancak kendileri eşit ölçüde bireyler olarak onun başkası olmayan kendilerin evrenselliğinde varolur. Bireysellik tikellik, ama kendini evrensel ile eşitlemiş tikelliktir. Evrensel bireyleri kendi içinde toplayan bir tümlük değildir. Evrensel tikeller ile yalnızca çatışan ve onları yalnızca altına alan bir tümlük de değildir. Evrensel tikel de olduğu, onunla bir olduğu için evrenseldir ve tikeli ancak kendisi kendi karşıtı da olduğu için kapsar. Mantıksal bağıntı dışsal yanyanalık değil, karşıtların içsel birliğidir. Evrensel tikelde salt kendi ile bağıntı içindedir. Tikel ile bir olmayan, ondan ayrı da ‘olabilen’ evrensel gerçekte evrensel değil, salt soyut bir düşüncedir. Bireysel hiç kuşkusuz tikeldir, ama salt tikel olduğu için evrensel ile birdir.

Bireysellik ancak evrensel özgürlük tininde ortaya çıkar ve köleler ve kullar karşısında bir üstünlük sorunu değildir. Üstünlüğünü kulluk karşısında duyumsayan insanın kendisi kulluğa bağımlı bir sefildir. Bireysellik üstünlük imler ve kendini eşit ölçüde üstün olan başka bireyselliklerde bulur. Ama herkesin üstün olduğu yerde hiçbir üstünlük yoktur. Bireysellik ancak eşit ölçüde özgür olan başka bireysellikler karşısında doğar, çünkü onlarda sınırını, kendi olumsuzunu, kendi başkasını değil, yalnızca kendini bulur. Özgürlük hiçbir olumsuzun olmaması değildir. Bu Nirvananın hiçliği, saltık istençsizlik, saltık eylemsizliktir. Özgürlük sınırda, kendini olumsuzlayanda, başkasında kendini bulmaktır. İstenç erek olarak yalnızca kendini ister.

   

Bireysellik saltık bireysellikler arasında varolabilen gerçek etik karakterdir, çünkü onlarda salt kendi ile karşıtlık içinde olduğu için özgürdür. Bireysel istenç kendini evrenselleştirebilme gücüdür, çünkü kendinde evrenseldir. Bireysel istenç ancak evrensel istenç ile birliğinde kendisidir, ve bu birlik ancak erişilen erekte edimselleşir.

   

Eğer modern yaşamın bir karakteri varsa, bu etik sağlamlık ve kararlılık ve değişmezlik değildir. Bunlar, tam tersine, katı gelenek yaşamının belirlenimleridir. Modern yaşam akıştadır. Modern yaşamın etik karakteri yoktur, çünkü bu karakter oluştadır. Ve bu yalnızca belirli herhangi bir biçiminin olmaması değil, ama hiçbir biçiminin henüz gerçek karakter olmaması demektir. Onda geleneğin karakterleri bozulmuş, ve henüz yenileri yapılmamıştır. Onun realitesinde herşey yanlış, eksik, etik-dışıdır. Ve yitici ve geçicidir. Kültür ereğine erişmiş tinin bütününde üzerinden atacağı bir tür dış kabuk gibidir. İdea ya da İdeal kültür değildir. Modern dünya yaşayan ve değişen bir dünyadır ve ekonomik, politik, kültürel tüm biçimlerini ortaya çıkar çıkmaz eksik olarak yargılar ve ortadan kaldırır. İnsanın eksiksizleşebilirliği düşüncesinin kendisi henüz insanın eksik olduğunu, salt kültürel olduğunu imler.

   

Özgürlüğü ile, modern dönem insanın gerçek karakterini yaratma süreci, etik-karakterin oluş sürecidir. Çünkü ilk kez modern dönem herkes için özgürlük dönemi ve böylece herkes için etik karaktere doğru biçimlenme olanağıdır. Özgürlük dönemine insanlar despotik serflik, kölelik, kulluk kültürlerinden başlarlar ve ona tüm bu geri karakter özellikleri ile katılırlar.

   

Modern etik düşünmeyen alışkanlık değildir. Tam tersine, duyunç özgürlüğü etiğin kendisini sürekli olumsuzlanma ve sürekli akışkanlık durumunda tutar, haklı olmayan, doğru olmayan, iyi olmayan her belirlenimi ortadan kaldırır, aile, toplum ve devlet yaşamlarını ideal ve ussal olana doğru sürekli olarak yeniden biçimlendirir.

   

Modern dönem politik olarak demokratik dönemdir, ama demokrasi ancak modern toplumun kendisi kadar iyidir. Henüz sık sık kendini saçmalık olarak, sefillik olarak gösteren bir demokrasidir, çünkü bütün bir ön-modern despotik gelenek kültürü tüm artıklarını ona boşaltır. Bu niteliği ile, demokrasi modern tinin etik büyüme yoludur.

Modern dönem ekonomik dönemdir — ön-modern karın-doyurma ekonomisi değil, ama sınırsızca artan gereksinimler için sınırsızca büyüme, sınırsızca üretme ve sınırsızca tüketme ekonomisi. Ama ekonomisi de ancak etiği kadar iyidir ve modern toplumun ve bireyin etik karakterinin akışkanlığı ile uyum içinde, modern ekonomi de henüz çocuksudur, insanın dünyasını baştan sona yeniden biçimlendiren bu muazzam etik çaba aynı zamanda etik-dışı bir yolsuzluklar, dolandırıcılıklar ve giderek açıkça hırsızlıklar alanıdır.

   

Modern yaşam akışkandır — ya da uçucu, yitici, değersiz. Gelenek yaşamı dingindir — ya da uyumlu, kalıcı, ve sürdürülebilir normları ile değer yüklü. Modern yaşam olgunlaşmamış bir değişim yaşamıdır. Gelenek yaşamı olgunlaşmış bir yaşamdır — ama zamanından önce olgunlaşmış, değişime kapanmış, tutucu. Bu geri yetişkinliğinin perspektifine takılmış olarak, ön-modern yaşam yeni, ileri, daha güzel ve daha iyi ve daha özgür olanı algılamaz ve tanımaz. Gene de ön-modern kültür bir aptallık kültürüdür, çünkü aptallık kendisinden başka olanı anlamasını sağlayacak kavramların yoksunluğundan başka birşey değildir.

   

Modern toplumun işi ekonomidir — üretim ve paylaşım —, ve onda insan ilişkileri kişi ilişkileri olarak yalnızca ve yalnızca sözleşme ilişkileridir. Modern toplumun işi değerler ile ilgili değildir. Onda bireyler birbirlerine yabancıdır, kendilerinde erekler değil ama araçlardır, ve mülkiyetin güdümünde olduğu düzeye dek toplumsal değiş-tokuş ilişkileri gerçek insan ilişkilerinin aranacağı düzlem değildir. Tam tersine, sürdürülen etik gerilik nedeniyle, bu ilişki muazzam eşitsizlik olgusunun doğduğu yerdir.

İnsanın hakkı kendinde sonsuzdur, ve kendinde insanın tüm varoluş üzerinde hakkı vardır, kendinde herşey sınırsızca onundur. Kendi için ya da belirli mülkiyet bu evrensel-sonsuz hakkın sınırlanması olarak, dışlayıcı olarak, etik-dışının zemini olarak, kötü olarak görünür. Ama mülkiyet tikel olduğu denli de evrenseldir ve bu çelişkinin çözümünün olanağı tikelin evrensel ile birliğinin zorunluğunda yatar. Ancak köle bilinç, ancak bağımlı bilinç sorumluluk olan bir özgürlük belirlenimini kendi dışında, bir fetiş olarak gördüğü mülkiyette arar.

   

Ve gene de, modern yaşama umutsuz bilgeliğini sunan nihilistin tersine, modern tin nihilizme düşmez: Modernleşme bir idealin, sürekli olarak sonlu istenç biçimlerinden kaçmayı sürdüren ussal ereğin güdümündedir. Modernleşme yenilik uğruna yenilik değil, istencin yeniliğidir, ve istenç her zaman bir erek uğrunadır. Ve ereği gerçek değer olan bir gelişim süreci değerlerini kendi değerinden yaratır.

   

“Modern” terimi yalnızca yenilik ile değil ama hemen eskiyen yenilik ile, her zaman sonraki yeniyi arayan kesintisiz değişim ile bağlıdır. Modern dönem modern ekonomide ve teknolojide, kentleşme ve demokratikleşmede sürekli yenileşme ile, özgürlük ile, istenç ve ussallık ile bağdaşmayan kültürel artığın soyutlanması ve temizlenmesi ile tanımlanır. Modern yaşam eskiliği, değersizliği, hiçliği yaşatan gelenekten, arkaik ve despotik herşeyden dehşete düşer.

   

Ön-modern yaşam istençsiz ve dolayısıyla herşeyden önce gerilimsiz ve endişesizdir. Bireyselleşmeye izin vermez ve dolayısıyla yabancılaşmasızdır. İnsanı sımsıkı kabile ve klan değerlerine yapıştırarak toplumsallaşmaya izin vermez. Boşinançların sağlamlığı nedeniyle kuşku duyamaz, anlamsızlık nedir bilemez, ve düşkırıklığına düşemez. Alışkanlığın gücü altında parçalanmaya bağışıktır.

   

Büyümeyen tutucu geleneksel kültür biçimleri ile karşıtlık içinde, özgür modern yaşam kesintisiz bir estetik, etik ve entellektüel büyüme yaşamıdır. Özgür değişim salt değişim uğruna değişim, salt yenilik uğruna yenilik değildir. Tinin özgürlüğü tinin gizilliklerinin edimselleşmesi olarak ereksel olduğu için süreç yalnızca ilerleme değil ama ereksel ilerleme olarak gelişimdir. Modern yaşam bir istenç yaşamıdır.

   

Kültür tinin kendini geçici ve yalancı biçimlerinde açındırma sürecidir. Kültür bir bakıma insanın kendini aldatma ve avutma sürecidir. Onda kendi içinden yarattığı her belirlenim — ister estetik, ister etik isterse entellektüel olsun — ideal belirlenimler karşısında yetersizdir. Ve gene de gelişimin doğası bu geri basamaklardan geçmek, önce Mezopotamya ve Mısır olmak, sonra Persia olmak, sonra Helen-Roma dünyası olmak, sonra bunları reddetmek ve sonunda bütünüyle özgür dünyada hiçbir engel olmaksızın, hiçbir sınır olmaksızın kendini yaratmaya başlamaktır.

Modern yaşam daha özgür olana doğru değişir. Modern yaşam daha dürüst olana doğru değişir. Ve modern yaşam daha güzel olana doğru değişir. Modern yaşam etik ideal uğruna değişir, yenileşir, ve ussallaşır. Modern yaşam insan gizilliğini sürekli olarak edimselleştirir. Modern yaşam yalnızca şimdiyi değil ama geleceği de yaşamaktır çünkü bir istenç yaşamıdır. Ve bir istenç yaşamı bir gerilim yaşamıdır. Modern yaşam bir erek yaşamı olduğu için doyumsuz ve dinginliksizdir.

   

Modern yaşam toplum yaşamıdır — topluluk yaşamı değil. Ve özgür politik yaşamdır, apolitik despotik yaşam değil. Özgür yaşam politik yaşamdır — bireye kişi olma, özne olma, yurttaş olma iznini vermeyen yetkeci gelenek yaşamı değil. Modern yaşam tüzel kişinin kendini kendi özgürlüğü içinden ve kendi özgürlüğü yoluyla yaratma, kendini yönetmeyi öğrenme sürecidir.

   

Klasik çağlarda çözümü bireysel erdeme düşen problem modern dönemde toplumun evrensel problemi olur, ve bireyin etik karakteri evrensel etik karakterden türer. Aile, toplum ve devlet yaşamlarında göreli belirlenimlere uygun davranan birey göreli olarak erdemli olur. Bu aptalca görelilikleri saltık ile eşitlemek modern politik istencin çözmesi gereken problemdir. Modern dönem istenç dönemi olduğu için birey ancak ve ancak politik olduğu düzeye dek, istencini etik yaşama kattığı düzeye dek erdemlidir. Etik karakter politik istenci kapsar ve apolitik olmak erdemsiz olmaktan daha iyi değildir.

   

Modern etik yaşam politik yaşamdır ve hiç kimse politikayı yurttaştan daha iyi yapamaz. Politik olmayan istenç bir istenç bile değildir.

Yurttaşlık bilinci tarafından yapılmayan politika ne etik, ne dürüst, ne de onurludur, çünkü tikel özencin işidir. Etik-dışı, onursuz, ve çirkindir. Popülizm politika değil, banalitedir. Etik en yüksek biçiminde politiktir ve politik yaşam anayasalar ve yasalar yapma yaşamıdır. Yasalar insanı değil, insan yasaları yapar ve onları kendi duyuncundan ve istencinden, kendi usundan yapar. Yaptığı hiçbir pozitif yasa haklı olmadığı için onları sürekli olarak yeniden yapar. Soyut yasa kavramının tersine, pozitif yasalar saltık değil, görelidir. Ama insan doğası saltıktır ve yasalar onun saltık hak kavramına, doğal hak denilen ama yalnızca ve yalnızca tinsel olan hakka doğru evrimlenir. Ve bu evrimin olanağı yurttaşın istencinde yatar. İstençsiz yurttaş salt bir uyruktur, ve istençsiz olmakla yalnızca güdülmeyi hak eder.

Likurgus’un yasalarının 800 yıl boyunca değişmeden kalacak denli iyi oldukları söylenir. Gerçekte o bilgenin değişmeyen yasaları Sparta’nın etik geriliğinin tanıkları ve kanıtları oldular, çünkü bu grotesk yasaların sağlamlığı Sparta halkının etik değişim ve gelişimini engelledi ve aptallar olarak kalmalarını sağladı.

   

Yasaları kendisi oluşta olan genel istenç yapar ve bu onların henüz büyüme sürecinde olan bir istencin hak, ahlak ve etik olgunluğunun anlatımlarına sınırlı olması demektir. Evrensel istencin gerisine düşen bir ham istencin belirlenimleri olarak, pozitif yasalar tikel, göreli, çelişkili, ve geçicidir. Politikanın ereği kültürel tikellikler değil, evrensel insan haklarıdır, ve politikayı yerel, dinsel, etnik, sınıfsal vb. kültürel normlara indirgemek evrensel insan haklarının bilinçsizliğinden kaynaklanır.

Politik istenç salt istencin özgürlüğü nedeniyle doğal çevre tarafından, genetik etmenler tarafından, ruhsal yapı vb. tarafından belirlenmez, çünkü özgürlük istenç gücüdür ve tam olarak karar vermede böyle dışsal etmenlere egemen olabilmek demektir. İstenç dürtü, itki, eğilim, tutku vb. gibi bilinçsiz doğal-kültürel güdüler değildir — üstelik onlarla barış içinde olabilse bile. Politik manipulasyon da benzer olarak özgür istenci sorumluluktan bağışlamaz, çünkü aldatılmak kulluk kültürüne özgüdür ve yurttaş toplumuna yakışmaz.

   

Modern yaşam teknolojik yaşamdır. Modern yaşam demokratik yaşamdır. Modern teknoloji saltık şiddetin olanağı, ve demokrasi şiddetin saltık yadsınmasıdır, çünkü şiddeti olağan bir bileşeni olarak içeren despotik kültür ile karşıtlık içinde, demokratik yaşam zor ve şiddet olmaksızın yaşamdır. Demokrasi yurttaş toplumunun politik biçimi olarak evrensel insan haklarıdır. Hak eşitliğinin ya da güç eşitliğinin bilinci olarak demokrasi yaşamı barışçıllaştırmanın biricik biçimidir, çünkü demokratik yaşamda herkes eşit ölçüde güçlü, dolayısıyla herkes eşit ölçüde güçsüzdür. İstenç güçtür, ve evrensel istencin geçerli olduğu yerde, özgürlüğün evrensel olduğu yerde güç herkesin gücüdür. Zor ve şiddet kültürü özgür modern yaşama ön-modern despotik yaşamın artığı olarak uzanır.

   

Teknolojinin ereği yalnızca insanı banaliteden kurtarmak, yalnızca anlamsız ve aptal yinelemelerden, bir robotun yerine getirebileceği mekanik işlerden ve işlemlerden kurtarmak değil, ama insan istencinin bütününde doğanın içine işlemesidir. Teknolojinin ereği insan varoluşunu teknolojinin kendisinden bağışlamaktır. Tέχνη doğal olarak bilgi içerir, çünkü istenç usun isteği ya da düşünen istektir. Doğanın ussallığı doğa bilimi olarak insan ussallığının bir yanı olduğuna göre, ya da nesnel doğanın kavramları eşit ölçüde öznel insanın usunun kavramları olduğuna göre, doğanın gücü ve erkesi insanın gücü ve erkesidir. Bu nedenle teknolojinin insanın fiziksel gücünü arttırmasının hiçbir sınırı olmadığı için teknolojik şiddet de sınırsız görünür. Teknolojik şiddete karşı biricik geçerli önlem insan istencinin bilgisi olarak evrensel etik yaşamdır. Suçsuz aptal insan değil, ama ancak suçu bilen insan suça karşı bağışık olabilir. Şiddete karşı güvenliğin güvencesi teknolojinin dehşet verici gizil sonuçlarının korkusu değil, insanın gerçek etik karakterinin bilgisidir. Etik karakter özgürlüğün ve ussallığın saltık gücüdür. Bu koşulda bile şiddet insan için her zaman bir olanaktır, ve teknoloji saltık terörün olanağını hazırlar. Ama özgürlük salt olanak olarak kalacak denli güçsüz değildir. Özgürlüğün bilgisi özgürlüğün edimselliğidir. Teknoloji özgür ya da özerk değildir, çünkü insan istencinin bir uzantısıdır. İnsanı teknoloji yok etmez; insanı moral gelişimden yoksun duyunçsuz ve istençsiz insan yok eder.

   

Ve duyunç özgürlüğü, özgür eğitim ve sınırsız öğrenim, estetik duyarlığın yükselmesi ve yaygınlaşması—tümü de realitelerini arayan idealitelerdir ve modern varoluşa bir deneysellik, uçuculuk, yiticilik karakteri verirler. Tümü de evrensellik hakkını ileri sürer. Tümü de kollektif erekleri yaşamın etik dinginliği, güzelliği, ussallığı olan süreçlerdir.

   

Yenilik dinginlik değildir. Yeniliğin zamanda ortaya çıkışı doğrudan doğruya eskimenin başlangıcıdır çünkü özgür tin hiçbir zaman dinginlikte değil, her zaman kendini olumsuzlama uğraşındadır. Değişim tinin belirli bir şeklinin ve tam olarak o şeklin karşıtının birlikteliğidir. Modernleşme sürekli değişim, dönüşüm, devimdir.

   

Modern etiğin niteliği değişmez bir alışkanlıklar sahnesi sergilemek değil, ama aileden devlete, ekonomiden, eğitimden politikaya tüm kültürel boyutlarda bireyselliğe, özgürlüğe, eşitliğe doğru değişimler, dönüşümler, devrimler sergileyen bir oluş süreci olmaktır. Modern kültürdeki dinginlik ara-dönemleri modernliğin kendisinin askıya alındığı eskime dönemlerdir.

   

Modern dönem insan estetik, etik ve entellektüel niteliğinin sürekli yükselişi ile belirlenir. Bunun için gereken biricik tarihsel koşul özgürlüktür. Gerisi insan doğasındadır; verilidir, ve insanlık, kendini kültürel olarak pıhtılaştırmadıkça, bu gizillikleri geliştirmekten başka birşey yapamaz. Özel olarak, Tarih Kavramının bütün anlamı ve içeriği insanlığın gerçek politik belirlenimini kazanma süreci olmasında yatar.

Tinin yenileşmesi eski şekillerin varoluşunda her zaman bir direnç bulur. Bu nedenle Avrupa’da Kuzeyin Barbar halkları gelişmekte olan tarihsel süreçte saklayacak kültürel ‘değerlerinin’ olmaması nedeniyle yeni olan her şeye karşı daha alıcı oldular — bilim, sanat, politika, din alanlarında yeni olanı benimsemelerini ve özümsemelerini engelleyecek hiçbir değerleri, hiçbir birikimleri yoktu. Bir belirlenim arıyorlardı. Avrupa’nın Güneyindeki ve Doğusundaki kültürlü uluslar değişime direnç gösterdiler ve eski olana sarılmada direttiler.

   

Modern dönemin karakteri olan sürekli gelişime aynı zamanda ereksel olduğu için, ve erek homo sapiensin ereği olduğu için, gelişme kültürel türlülüğün kültürel türdeşliğe doğru ilerleme sürecidir. Burada kültür insanda doğal olanın ötesinde olan herşeyi, tinsel herşeyi kucaklar — sonlu tinin ve saltık tinin tüm gizilliğini. İnsan hak, ahlak ve etik boyutlarında gelişir. Ve insan duyu, duygu ve düşünce ya da güzellik, sevgi ve bilgi boyutlarında gelişir. Gelişimin ereği evrensel-küresel kültürün ortaya çıkışıdır.

   

Asya bu bakımdan tarihsel olarak gelişmeye kapanmış kültürlerin bölgesidir. Buna karşı, Persia’dan Germanik dünyaya dek engin bir alana yayılan Batı dünyası, Doğunun tersine, onda hiçbir üyenin ayık kalmadığı bir Bakhüs taşkınlığı gibi görünür. Orada uygarlıklar doğar, gelişir ve ortadan kalkar. Sümerler, Persler, Mısır, Helenik dünya, Roma dünyası, uygarlığın temel taşlarını üretmiş olan tüm bu görkemli yapılar tinin yeni belirlenimleri ile ortaya çıkarlar ve daha öte gelişemeyecek şekillere olgunlaşarak ortadan yiterler. Erken bir olgunlaşma durumu değil, ama ancak bu akışkan oluş süreci gelişime izin verir.

   

Yok olmaları hüzün verici değildir çünkü tümü de eksik ve geri idiler. İnsanlığın gerçek etik varoluş biçimini temsil etmekten uzak, evrensel insan haklarına ve duyunç özgürlüğüne yabancı bu kültürler ancak ortadan kalkarak Tarihin ereksel gelişimine olanak tanıdılar. Doğu pıhtılaşması içinde kalırken, kendi içlerinde daha öte gelişmeye izin vermeyen ve kendi dışlarına karşı kendilerini güçlü biçimlerde yalıtan kültürlerde taşlaşırken, kaçınılmaz olarak daha yüksek kültürlerin gerisine düştü. Batı istenç özgürlüğü ile nitelenirken, Doğu despotizm ile nitelenir. İstenç özgürlüğü içinde kendini hak, ahlak ve etik boyutlarında geliştirirken, Doğu kendini eskiliği, tutuculuğu içinde can sıkıcı bir hiçliğe teslim etti.


KÜLTÜR
Kültür insanın ideal normlara doğru büyüme sürecinde ürettiği geçici belirlenimlerin tümünü kapsar. İdea kültür değildir. Kültür ideaya öykünmedir, ve öykünme hiçbir zaman asıl değil, çünkü hiçbir zaman yeterince iyi değildir. Ama insan kültürden daha çoğudur. Kültür İdeaya eriştiği zaman kültür olmaya, sonlu insan yapımı olmaya son verir ve usun biçimini kazanır.

Etik söz konusu olduğunda, kültürel problem aile, toplum ve devletin biçimlerini ilgilendirir. Ailede, toplumda ve politik yaşamda gelişim olgusunun kendisi bu alanlarda yürürlükte olan kültürel biçimlerin insan doğasına uymadıklarını ve ortadan kalkmaları gerektiğini tanıtlar. ‘Gelişim’ kavramı her zaman ‘gelişenin’ gelişmemiş olduğunu anlatır.

Geleneksel aileler bireylerin istenç ve özgürlüklerini tanımazken ve onları kendi geleneksel kalıplarında yeniden yoğurmayı sürdürürken, despotik toplum da insanlara benzer olarak bireyler olmayı yasaklar, onları ait oldukları kast, tekke ve sınıf kültürlerinin dışına bırakmama eğilimini sürdürür.

Aile ve toplum yapılarındaki gelenekçi ve despotik eğilimler benzer olarak devlet yapısını da tanımlar ve bireysel istenci, insan haklarını ve yasa egemenliğini tanımayan böyle devlet yalnızca varolan geri kültürel durumu sürdürmeye uyarlanır. Böyle devlet özgür değildir, etik-dışıdır, saçmadır, ve moronların kapris alanı olarak insanlığa yakışmaz.

Etik gerilik kendini kültürün her alanında gösterir: Ailede ve toplumda, ekonomide ve politikada, bilim, felsefe ve sanatta. Kültürün katılığı onun süredurumudur ve genel olarak insanların gelişmemiş durumlarında tutulmasını sağlar.

Yurttaş toplumu açısından kültürel ayrımlar ya da kültürel çoğulculuk yalnızca yurttaşlık haklarını ilgilendirir. Yurttaş kavramı tüm etnik, eşeysel, dinsel ayrımları siler, kültürel türlülüğü ideal türdeşliğe doğru eşitleme ereğine yönelir.

Yurttaşlık kavramı özsel olarak özgür istenç kavramının etik anlatımıdır ve açıktır ki dinsel, etnik, ırksal, eşeysel vb. belirlenimler yurttaşlık kavramını ilgilendirmez ve hiçbir uygar anayasa bu ayrımları tanımaz.

İdea Yayınevi Site Haritası | İdea Yayınevi Tüm Yayınlar
© Aziz Yardımlı 2017-2020 | aziz@ideayayınevi.com