Noesis Felsefe Atölyesi / 2016-17
Mantıksal Pozitivizm ve Analitik Gelenek

idea yayınevi site haritası 
 

  Politik Wittgenstein (1889-1951)


Pozitivist eğer gerçekten pozitivist ise, eğer yalancı-pozitivist değilse, politik olarak a priori despottur, çünkü etiği ‘fiziksel’ bir olgu olmadığı ve ‘metafiziksel’ bir kurgu olduğu için anlamsız bulur ve reddeder. Ve etik özgürlüğün, istencin anlatımıdır.

Pozitivistin bir moral karakteri yoktur, çünkü ahlak özgürlük gerektirir. Pozitivistin bir ‘metafizik’ olmaması gereken bilincinde doğru ve eğri kavramları gibi soyutlamalara yer yoktur. İnsan değerlerini birer olgu olmadıkları için tanımayan ve değerden bağımsız düşünen bu fizikçilere göre, moral iyi görgül bir olgu olmadığı için anlamsızdır. Hak üzerine, ahlak üzerine, etik ve estetik üzerine düşünmezler, çünkü bu konuları bilişsel olarak, bilinebilir olarak görmezler. Bu nedenle etik davranışları çocukluklarında kazandıkları kimi toplumsal alışkanlıkları sürdürmenin dışında genel olarak etik-dışıdır.

Viyanalı Pozitivistler göç ettikleri Amerika'da bir süre sonra kendileri McCarthyizm (1950-54 arası) ile karşılaştılar ve bu cadı avına karşı bütünüyle tepkisiz kalmadılar. McCarthyizm döneminde ABD'de birçok insan işini yitirdi, bir bölümünün meslek yaşamı yok oldu ve giderek yalnızca kuşkuya dayanan suçlamalar zemininde yüzlerce insan hapse atıldı. Öte yandan, Sovyetler Birliği'nde olanlar bütünüyle başka bir doğadadır ve doğrudan doğruya "devlet" tarafından uygulanan insan kıyımları ancak Nazi Almanyasında yaşananlar ile karşılaştırabilir.

Sıcak Savaşı doğrudan izleyen Soğuk Savaş dönemi sırasında 1949'da Sovyetler Birliği bir atom bombası denemesi yaptı, Çin'de Mao Zedung'un Komünist ordusu Çin anakarasının denetimini ele geçirdi, ve 1950'de Kore savaşı başladı. McCarthyizm dönemi (1950-54) sırasında yüzlerce Amerikalı komünist ya da komünist sempatizan olmakla suçlandı ve hükümet panelleri, komiteler ve başka topluluklar önünde sorgulandı. Bu tür kuşkuların birincil hedefi hükümet görevlileri, Hollywood yazarları, yönetmenleri, aktörleri vb. (300 kadarı kara listeye alındı), eğitimciler ve sendika önderleri idi. Sık sık temelsiz de olsalar kuşkular kanıt olarak kabul edildi, sözde "tanıklar" gizli tutuldu, ve kişilerin inançları ve solcu bağlantıları abartıldı. Tüm bu süreçlerde FBI başta olmak üzere pekçok devlet kurumu ve görevlisi yasa-dışı yollara başvurdu. Suçlananların bir bölümü işlerini ve kariyerleri yitirirken, başkaları ise hapis ile cezalandırıldı. Daha sonra suçlamaların çoğu anayasaya aykırı bulunarak geri alındı. Hapse atılanların sayısı yüzleri bulurken, 10 ya da 12 bin kişi işini yitirdi.

Viyanalı göçmen pozitivistler yeni ülkelerinde insan hakları konusunda büyük duyarlık gösterirken, Sovyetler Birliği'nde olanlar için hiçbir ölçü tanımayan bir duyarsızlık gösterdiler. Hiç biri Sovyet zulmüne karşı bir protestoda bulunmadı. Tam tersine, orada olanları bütünüyle gözardı ettiler ve Wittgenstein giderek Stalin'e şefkat göstermekten bile geri kalmadı.

Soğuk Savaş sırasında ABD'de pekçok entellektüel şu ya da bu biçimde anti-komünist soruşturmacıların hedefi oldu (bunların arasında Reisch'a göre kabaca otuz beş felsefe profesörü de bulunuyordu). Böyle kampanyaların dışında, ABD'de Soğuk Savaş sırasında yaşamlarını yitiren insanların sayısı ikidir (Sovyetler Birliği're atomik sırları geçirdikleri zemininde idam edilen Julius ve Ethel Rosenberg). Öte yandan, başta Wittgenstein, Neurath, Carnap olmak üzere pozitivistlerin destekledikleri Sovyetler Birliği'nde aynı dönem sırasında yaşananlar insanlık tarihinin en büyük trajedilerinden birini oluşturur. Pozitivistlerden bu konuda çıt çıkmadı.


   Ludwig Wittgenstein: To Russia with Love

(Alıntılar: When Reason Goes on Holiday, Philosophers in Politics – Neven Sesardic)

Wittgenstein 1930'lardaki Sovyet politik rejimi ile güçlü bir duygudaşlık içinde idi. 1935'te Sovyetler Birliği'ni ziyaret etti ve o sırada ciddi olarak orada yerleşmeyi bile düşünüyordu. Ray Monk şöyle yazar:

The summer of 1935 was the time when Marxism became, for the undergraduates at Cambridge, the most important intellectual force in the university, and when many students and dons visited the Soviet Union in the spirit of pilgrimage. ... Despite the fact that Wittgenstein was never at any time a Marxist, he was perceived as a sympathetic figure by the students who formed the core of the Cambridge Communist Party, many of whom ... attended his lectures (Monk 1990, 348).

Wittgenstein Sovyet vizesi almada güçlükle karşılaşınca, 6 Temmuz 1935'te dostu Keynes'e yazdı:

[I]t might be useful for me to get an introduction from you to [Ivan] Maisky [the Soviet ambassador in the United Kingdom]. ... You would have to say in your introduction that I am your personal friend and that you are sure that I am in no way politically dangerous (that is, if this is your opinion)

Keynes Maisky'ye 10 Temmuzda bir tanıtma mektubu yazdı ve mektubun bir eşlemini Wittgenstein'a gönderdi:

“[Wittgenstein] is not a member of the Communist Party, but has strong sympathies with the way of life which he believes the new régime in Russia stands for.”

Kişisel dürüstlük konusunda aşırı duyarlı olarak tanınan Wittgenstein Keynes'in mektubuna ses çıkarmadı. Hiç olmazsa böyle sunulmaya karşı çıkmış görünmedi. Wittgenstein'ın bu ricası Ukrayna'da ve SSCB'nin başka yerlerinde hükümetin neden olduğu ve milyonlarca insanın açlıktan ölmesine yol açan kıtlıktan sonra yapıldı. Yine, o sıralarda kulaklar (toprak zenginleri) ve çok sayıda insan tutuklanıyor ve sık sık herhangi bir mahkeme olmaksızın idam ediliyordu. O günlerde Sovyetler Birliği'nde yaşananlar İngiltere'de de biliniyor ve tartışılıyordu. Wittgenstein'a yardım edecek olan Maisky Stalinist rejimin güvenilir bir yandaşı idi. Keynes kendisine Wittgenstein konusunda yapılan iyilğe karşılık olarak Masky'nin bir ricasını yerine getirdi ve İngiltere'nin önde gelen felsefe dergilerinden biri olan Philosophy'de Stalinist diyalektik materyalizmi öven bir yazının yayımlanmasını sağladı. Wittgenstein böyle bir takas sonucunda Rusya'ya gitme iznini aldı ve gitti.

 

   Stalinizmin Çekiciliği

Cambridge'de Wittgenstein'ın ardılı olan Georg Henrik şunları yazdı:

“He visited Moscow and Leningrad in September [1935] and apparently was pleased with the visit” (Malcolm 2001, 15).

Wittgenstein orada gördüklerini nasıl yorumlamış olursa olsun, iki yıl sonra Rusya'ya bir ikinci kez gitmeyi istedi (Engelmann 1967, 59). Monk şunları ekledi:

“[E]ven after the show trials of 1936, the worsening of relations between Russia and the West and the Nazi–Soviet Pact of 1939, Wittgenstein continued to express his sympathy with the Soviet regime—so much so that he was taken by some of his students at Cambridge to be a ‘Stalinist’” and then continues: “This label is, of course, nonsense” (Monk 1990, 354).

Monk niçin "saçma" olduğunu söylemez. Aslında "Stalinist" etiketini tartışmanın kendisi saçma görünür, çünkü 1936'nın yalancı mahkemelerinden ve 1939 Nazi-Sovyet paktından sonra Sovyetler için duygudaşlığı sürdürmek saçma olmaktan başka birşeydir. Gerçekte yalnızca Wittgenstein değil, sayısız entellektüel, sanatçı, şair, ressam, yazar vb. Sovyetler Birliği'nde yaşananları biliyor, bu insanlık-dışı olayları görmezden geliyor ve Stalin'e ve Partiye duygudaşlıklarını sürdürüyorlardı. Dahası, bu olayları ve olguları gerçek niteliklerinde algılayanları suçluyorlardı.

     

Avustralyalı bir felsefeci ve Wittgenstein'ın eski öğrencisi ve izleyicisi olan A. C. Jackson'a göre Wittgenstein "onu iyi bilenler tarafından" bir Stalinist olarak görülüyordu (Moran 1972, 92). Daha sonraki bir söyleşide Jackson "Wittgenstein'ın politikası aşırı-sol idi ... ve Stalin ve Sovyetler Birliği için güçlü bir duygudaşlığı vardı" dedi (Cornish 1998, 49). Wittgenstein'ın en güvenilir çalışma arkadaşlarından biri olan Elizabeth Anscombe yakın çevresindekilerin Wittgenstein'ı bir Stalinist olarak görüp görmedikleri sorusuna açıkça olumsuz bir karşılık vermedi (Moran 1972, 92).

Wittgenstein'ın dostlarınden birçoğu Komünistler idi. Çok sık buluştuğu ve Felsefi Soruşturmalar'a önsözünde kitabın en önemli düşünceleri için uyarılar verdiğini söylediği İtalyan Piero Sraffa Wittgenstein'ın birkaç yıl önce Sovyetler Birliği'ni ziyaret etmiş ve “coşku içinde ve Sovyet dizgesinin geleceği hakkında çok güvenli" olarak geri dönmüştü (Potier 1991, 26). Wittgenstein bir keresinde "Straffa ile tartışmalarının onu tüm dalları kesilen bir ağaç olduğunu duyumsamaya götürdüğünü" söylemişti (Malcolm 2001, 14–15). İtalya'nın eski cumhurbaşkanı ve eski bir Komünist olan Giorgio Napolitano'ya göre, Straffa “ne zaman Roma'ya gelse [Stalinist] Togliatti ile ve başka [Komünist] önderler ile bulaşmadan edemezdi" (Napolitano 2007, 411). "Politik sorular hakkındaki görüşlerine Wittgenstein'ın herkesten çok değer verdiği" Straffa (Monk 1990, 343) Stalinist bağlılığı tartışma götürmeyecek biri idi.

Wittgenstein'ı tanıyanların sözleri şöyledi:

The atmosphere of Stalinism contained something that attracted him: a total destruction of early twentieth-century social forms was required (he thought) if there was to be any improvement. “ Die Leidenschaft verspricht etwas ,” he said to [Austrian philosopher Friedrich] Waismann: the passion that infused society there meant that some good could come from it (McGuinness 2002, 45).

Fania Pascal had the impression that the sufferings of so many in the Russia of the 1920s and 1930s were accepted by Wittgenstein as an accompaniment, relatively unimportant, of the affirmation of a new society . Misery there would have been anyway: now at least it was for a purpose (ibid.; emphasis added).

These attitudes did not dispose him to think well of the British government or of its attitude towards the European situation. He looked at a picture of them—‘a lot of wealthy old men’—and contrasted them (God forgive him!) with Stalin (ibid., 46).

On political questions, from 1939 onwards anyway, Wittgenstein was generally sympathetic with the Russian communists. . . . I loathed Stalinism from 1937 onwards (or earlier) and I used to disagree with Wittgenstein’s judgments on Russia on this account (Rush Rhees, quoted in Moran 1972, 95).

If you spoke of regimentation of Russian workers, of workers not being free to leave or change their jobs, or perhaps of labor camps , Wittgenstein was not impressed . It would be terrible if the mass of the people there—or in any society—had no regular work. He also thought it would be terrible if the society were ridden by “class distinctions,” although he said less about this. “On the other hand, tyranny . . .?”—with a questioning gesture, shrugging his shoulders— “doesn’t make me feel indignant ” (Rhees 1984, 205; emphasis added).

Wittgenstein Sovyetler Birliği'ndeki toplama kamplarından, kitle kıyımlarından, tiranlıktan etkilenmiş görünmez.

 

   Stalin’in Avukatı olarak Wittgenstein

Dostu Maurice Drury bir keresinde Wittgenstein'ın ona şunları söylediğini yazar:

     
“İnsanlar Stalin’i Rus Devrimine ihanet etmekle suçladılar Ama Stalin’in başa çıkması gereken problemler ve Rusya’ya gözdağı olan tehlikler hakkında ne biliyorlardı?”
(aktaran Rhees 1984, 144).

Kaynakça

  • Cornish, K. (1998). The Jew of Linz: Wittgenstein, Hitler and Their Secret Battle for the Mind. London: Century.
  • Engelmann, P. (1967). Letters from Ludwig Wittgenstein: With a Memoir. Oxford: Blackwell.
  • Malcolm, N. (2001). Ludwig Wittgenstein: A Memoir. Oxford: Clarendon Press.
  • Monk, R. (1990). Wittgenstein: The Duty of Genius. London: Penguin.
  • Moran, J. (1972). “Wittgenstein and Russia.” New Left Review 1, 85–96.
  • McGuinness, B. (2002). Approaches to Wittgenstein. London: Routledge.
  • Napolitano, G. (2007). “Sraffa and Gramsci: A Recollection.” Review of Political Economy 17, 407–12.
  • Potier, J.-P. (1991). Piero Sraffa, Unorthodox Economist (1898–1983): A Biographical Essay. London: Routledge.
  • Rhees, R. (ed.). (1984). Recollections of Wittgenstein. Oxford: Oxford University Press.
 

Haidbauer olayı

    

Wittgenstein öğrencileri ile birlikte, 1923.

Haidbauer olayı (Der Vorfall Haidbauer) 1926 Nisanında Avusturya'da Otterthal’de yaşandı. Wittgenstein ders sırasında 11 yaşındaki Josef Haidbauer'ın kafasına iki ya da üç kez vurdu ve çocuk bilinçsiz olarak yere yığıldı. Çocuğun bayılması polise rapor edildi ve Wittgenstein 17 Mayıs 1926'oa Gloggnitz'de mahkemeye çıkarıldı. Yargıç Wittgenstein'ın ruhsal olarak dengesiz olduğunu düşünerek bir psikoloji raporu çıkarılmasını istedi. Uzun süren bir mahkeme sürecinden sonra Wittgenstein temize çıkarıldı ve daha sonra olay unutuldu. Mahkemenin kararı kamuya duyurulmamıştı ve Wittgenstein'ın yaşamöyküsünün yazarı Monk olayın örtülmesinde Witgenstein'ın ailesinin parmağının olduğunu ileri sürer. Haidbauer Wittgenstein tarafından dövülen tek öğrenci değildi. Haidbauer olayından önce bir kız öğrencinin kulağını kanatacak ve saçlarını koparacak kadar şiddetle çekmişti. Bir öğrencisi Wittgenstein'ın öğrencilerinin %80'ine Haidbauer'e davrandığı gibi davrandığını söyledi ve bir öğrenci velisine göre "Wittgenstein bir öğretmen değil, bir hayvan terbiyecisi" idi (hiç kuşkusuz hayvanları bile böyle terbiye etmenin insanlık dışı olduğunu düşünmüyordu). On yıl sonra Wittgenstein köye geri döndü ve çocukarın bir bölümünden kendisini bağışlamalarını istedi. (Monk, Ludwig Wittgenstein, pp. 370–372.) Haidbauer olayından sonra Wittgenstein'ın ortadan kayboldu. 28 Nisanda öğretmenlikten istifa etti ve başka bir yerde bir manastırda bahçıvan yardımcılığı yapmaya başladı. (LINK)

Wittgenstein was reportedly seen as a tyrant by the slower students, delivering cuffs on the ear (Ohrfeigen) as well as pulling hair (Haareziehen). He devoted the first two hours of each school day to mathematics, which some of the students recalled years later with horror, according to Monk.


İdea Yayınevi Site Haritası | İdea Yayınevi Tüm Yayınlar
© Aziz Yardımlı 2017 | aziz@ideayayinevi.com