Estetik, Etik, Felsefe — 2023-24, CKM
Aziz Yardımlı

 

Estetik, Etik, Felsefe — 2023-24 — CKM




LOGOS (İDEA/US) DOĞA TİN

Estetik

Theobald von Oer, “Weimar’da Müzler Bahçesi” (1860)
🔎

Weimar’da Müzler Bahçesi
(Theobald von Oer, 1860); Schiller Tiefurt’ta okuma yapıyor.
Der Weimarer Musenhof (1860); Schiller liest in Tiefurt.
 
αἰσθησις (aisthesis, algı, duyum);
αἰσθάνομαι (aisthanomai, algılarım);
αἰσθητικός (aisthetikos, algısal, duyusal)

ESTETİK 1


 

  • Gelişmemek insan doğasına aykırıdır.
  • Gelişim erekseldir.
  • Estetik, Etik ve Entellektüel gelişim homo sapiensin belirlenimidir.
  • Tin sonlu kültürel biçimine sınırlı değildir, çünkü bir gizillik, bir potentiadır.

 

Herder: Briefe zur Beförderung der Humanität (1793-97)

“Humanität ist der Charakter unseres Geschlechts; er ist uns aber nur in den Anlagen angeboren und muß uns eigentlich angebildet werden. Wir bringen ihn nicht fertig auf die Welt mit, auf der Welt soll er das Ziel unsres Strebens, die Summe unserer Übungen, unser Wert sein” (Werke, 5:103).

 

 

 

  • Gerçeklik Kavramın ve Realitenin birliği olarak İdeadır.
  • Kavram kendini ilkin duyusal olarak anlatır: Güzellik.
  • Kavram kendini duygusal olarak anlatır: İnanç.
  • Kavram kendini düşünsel olarak anlatır: Bilim.

 

  • “Değer” sonsuzluk imlediği düzeye dek Saltık Tine özgüdür: Değer geçici, sonlu, koşullu olmayı olumsuzlar.

 

  • Güzel Sanat Görünüş alanına ait olsa da, Görünüşün kendisi Öze aittir, ve özsel olan Gerçeklik Sanatta duyusal görünüş kipinde Güzellik olarak sunulur.
  • Güzel Sanat Tinin en iç derinliğini anlatmasının kiplerinden biri, duyusal kiptir.
  • Tinin belirlenimi kendini, gizilliğini duyusal, duygusal ve düşünsel olarak sergilemek, edimselleştirmektir.

 

  • Sanat sıradan, çirkin, kötü, kaba öğeleri ile yüklü görgül dünyayı ona özünlü ideal öğelerin terimlerinde yeniden-üretir; bu düzeye dek, Sanat sıradan realiteden çok daha yüksek bir anlamda edimselliktir, sonlu dünyayı duyusal yanında Kavrama daha da yakınlaştırır.
  • Sanatın dünyası Doğadan ve Tarihten daha gerçektir.
  • Güzel Sanat Usun en derin İdeaları tarafından belirlenir. Matematiksel bağıntılar yalnızca Nicelik Kavramının belirlenimlerine sınırlıdır. Doğa Bilimleri yalnızca Uzay, Zaman ve Özdek Kavramlarının bağıntıları üzerine kurulur.
  • Güzellik yalnızca soyut Nicelik sorunu değildir; ve doğal Özdekselliği öncülü olarak almasına karşın, Tinsellik Doğadan daha yüksek bir varoluş alanıdır.
  • Güzel Sanat realiteyi onun özü olan Kavramlar düzleminde yeniden Biçim verir, ona daha az kültürel, daha yüksek ideal bir Görünüş yükler.
  • Güzel Sanat nasıl bilimsel bir irdelemeye konu olur?
  • Güzel Sanat tinin Güzellik İdeasının duyusal biçimlerde anlatımıdır.
  • Güzelin İdeası Güzellik Kavramının ve duyusal-reel öğenin birliğidir.
  • Her reel sanat yapıtı insandaki iç, sonsuz tinsel Güzellik İdeasının duyusal ortamda anlatımıdır.
  • (İdea yalnızca iç, ideel, kendinde değil, ama nesnede dışsal, reel ve edimseldir.)
  • Sanat yapıtı soyut duyusalın ve soyun düşünselin somut birliğidir.
  • Moral dünya Güzelliği özgürlük, erdem, türe, kahramanlık İdealarında bulur.

 

 

 

HEGEL (Estetik Üzerine Dersler — I)
“Bu dersler Estetiğe ayrılmıştır; konuları engin Güzellik Ülkesidir; daha tam olarak, alanları Sanat, aslında Güzel Sanattır. Bu konu için Estetik adı hiç kuşkusuz sözcüğün asıl anlamında bütünüyle uygun değildir, çünkü “Estetik” sağın olarak duyunun, duygunun bilimini belirtir, ve bu anlamda yeni bir bilim olarak ya da daha doğrusu ilk kez felsefi bir disiplin olması gereken birşey olarak kökenini Almanya’da sanat yapıtlarının onlar tarafından üretilmesi gereken duygular, örneğin hoşluk, hayranlık, korku, şefkat vb. gibi duygular açısından irdelendiği bir sırada Wolff okulunda kazanmıştır.”

  • Vorlesungen über die Ästhetik Hegel'in sağlığında yayımlanmadı.
  • Hotho’nun düzenlediği metin ancak bölümsel olarak Hegel’in şimdi yitik olan kendi elyazmaları üzerine dayanır.
  • Hegel: “Bilimimiz için uygun anlatım ‘Sanat Felsefesi,’ ya da daha belirli olarak, ‘Güzel Sanat Felsefesi’dir.”
  • Güzel Sanat Felsefesi olarak, sanatsal Güzelliğin kavramsal irdelemesi olarak, Tinin kendi Güzellik İdeasından yarattığı Sanat Güzelliğinin irdelemesi olarak Estetik “doğal Güzelliği dışlar.”

 

  • Sonlu realite Güzel Sanatın ona yüklediği idealite ile gerçekliğe daha yakın bir değer kazanır.
  • Sonlu realite Güzel Sanatın yanılsamasından daha güçlü bir anlamda bir aldanma ve görünüş dünyasıdır.

 

  • “Estetik” terimi Alexander Gottlieb Baumgarten (1714-62) tarafından türetildi (“Aesthetica,” 1750). ‘Estetik,’ yarı-geçerli bir yolda, ‘Alman Bilimi’ olarak kabul edilir.
  • Sanattan çok duyular ile ilgilenen Baumgarten duyusal algıyı ve duyguları dünyayı anlamının tikel bir yolu olarak gördü.

 

 

 

 

ESTETİK 2


 

Güzel Sanat kendi için Erektir.

 

“Homo sum; nihil humani a me alienum puto” :: “İnsanım; insansal hiçbirşeyi kendime ilgisiz saymam. — Terence, Heauton Mimorumenos, I, i, 25. (Publius Terentius Afer; Romalı oyun yazarı; İÖ 195 ya da 185-159; 25 yaşında bir deniz kazasında öldü.)

 

“Et prodesse volunt et delectare poetae” :: “Yararlı olmayı ve hoşnut etmeyi ister şairler.” — Horatius, Ars Poetica, 333. Gene de Güzel Sanatın ereği daha yüksektir. Didaktik olmak, eğlendirici olmak, yararlı olmak Güzel Sanatta altgüdümlüdür.

 

  • Güzel Sanat her tür içeriğin betimlemesi ile ilgilenmez; kötü ve çirkin içerik Güzel Sanata yabancıdır.
  • Sanat yapıtı bir doğa ürünü değildir, insan etkinliği tarafından yaratılır.
  • Sanat yapıt tözsel olarak insanlar için yapılır, ve dahası onların duyuları için ve duyusal olandan üretilir.
  • Sanat yapıtı kendi içinde bir erek taşır.
  • Güzel Sanatın ereği öykünme değildir;
  • Güzel Sanat doğaya öykünmez, idealize eder; tikel olanı evrenseline, idealine doğru yükseltir.
  • Güzel sanatın ereği Tinin kendi içinde taşıdığı tüm duyusal ve duygusal özsel içeriği ideal Biçim altında duyuya ve duyguya sunmaktır.

 

 

SANATIN GÜZELİ

  • Güzellik İdeası doğal değil, tinseldir.
  • Güzellik İdeası görünüşe yükselen özdür.
  • Güzellik İdeası niçin sergilenir?
  • “Sanatın Gerçekliği öyleyse salt bir doğruluk olamaz, ki sözde doğaya öykünme kendini buna sınırlar;” :: “Die Wahrheit der Kunst darf also keine bloße Richtigkeit sein, worauf sich die sogenannte Nachahmung der Natur beschränkt,” (Hegel, Estetik — I, s. 204).
  • “Sanat şimdi başka belirli-varlıklarda olumsallık ve dışsallık ile lekeli olanı kendi gerçek Kavramı ile bu uyuma geri getirdiği için, görüngüde Kavrama karşılık düşmeyen herşeyi bir yana atar ve yalnızca bu arındırma yoluyla İdea­li üretir.” :: “Indem die Kunst nun das in dem sonstigen Dasein von der Zufälligkeit und Äußerlichkeit Befleckte zu dieser Harmonie mit seinem wahren Begriffe zurückführt, wirft sie alles, was in der Erscheinung demselben nicht entspricht, beiseite und bringt erst durch diese Reinigung das Ideal hervor.” (Hegel, Estetik — I, s. 204).

 

 

 

DOĞADA GÜZELLİK VE SANATTA GÜZELLİK

  • Doğa Güzelliği eksik Güzelliktir.
  • Doğada Kavramın gelişimi sonludur, yalnızca Yaşama dek ilerler.
  • Doğa Güzelliği Güzellik İdeasının yalnızca sınırlı bir gelişimi, yalnızca Tinin Güzelliğinin bir yansımasıdır.
  • Doğa Güzelliği sonsuz tinsel Güzellikte kapsanır.

 

  • Sanat ve Sanatın yapıtı Tinin yaratılarıdır, kendileri tinsel bir doğadadır. Bu bakımdan Sanat Tine Doğadan daha yakındır.
  • Sanatı incelemek Tinin kendisini incelemek, Tinin Tini incelemesidir. Tinin Doğadan daha yüksek olması ölçüsünde, Sanatın incelemesi Doğanın incelemesinden daha yüksektir.
  • Tin kendini ve etkinliğinden doğan herşeyi irdeleme gücünü taşır. Kendini kendine nesne yapabilir. Bu düzeye dek Estetik bir bilim, Tinin gerçekliğinin bir bilimidir.
  • Doğada Güzellik ancak doğal biçimin yetenekli olduğu düzeye dek kendini sergileyebilir. Sanat Güzeli Tinin kendini Tine sergilemesidir.
  • Tinsel güzellik doğal olanda ancak sınırlı olarak anlatılabilir.
  • Doğa Güzelliği ancak tinsellikten yoksun doğal Biçimin yetenekli olduğu düzeye dek Güzele anlatım verir.
  • Doğa Güzelliği soyut Biçimin Güzelliği olarak (a) Kurallılık ve Bakışıklık (simetri), (b) Yasallık ve (c) Uyum belirliliklerine sınırlıdır.
  • Kurallılık: Yineleme; Anlağın Güzelliği; başlıca nicelik belirlenimine sınırlı; organik ve inorganik Doğaya aittir (kristal, bitki, hayvan).

 

  • Güzel Sanat yapıtı her noktasında, tüm uzamında ve alanında ilk olarak ve genel olarak Tinin en içini, Ruhu sergiler.

 

 

 

 

 

“Sanat Güzelliğinin zorunluğu dolaysız edimselliğin eksikliklerinden türer.”

 

Güzel Sanat kendini özgürlüğü içinde sergileyemeyen Güzelliğe ideal anlatımını verme çabasıdır.

 

Tin realitesini tüm kıpılarında eksiksiz kılma, Kavramı ile eşitleme itkisi ile güdülenir.

 

Eğer prosaik realite henüz Kavramının istediği özgürlükten yoksun ise, eğer Tin henüz içsel Güzelliğini insanın doğal-bedensel Güzelliğinde eksiksiz olarak edimselleştiremiyorsa, bu eksikliği giderme işi Güzel Sanata düşer. Güzel Sanat Tini estetik Güzelliğinin, moral Güzelliğinin en gelişmiş biçimlerinde sergileme etkinliğidir.

 
 
Hegel, Estetik Üzerine Dersler — I (s .200)
“Oysa doğal yaşam tüm realitenin içine bütünsel olarak yayılmaksızın kendi içinde kalan duygunun ötesine geçmez; dahası, kendini kendi içinde dolaysızca koşullu, sınırlı ve bağımlı bulur, çünkü özgürce kendisi yoluyla değil, ama başkası yoluyla belirlenir. Bilme ve istemesinde, olay, eylem ve yazgılarında Tinin dolaysız sonlu edimselliğinin payına aynı talih düşer.

“Das natürliche Leben jedoch bringt es nicht über die Empfindung hinaus, die in sich bleibt, ohne die gesamte Realität total zu durchdringen, und sich außerdem in sich unmittelbar bedingt, beschränkt und abhängig findet, weil sie nicht frei durch sich, sondern durch anderes bestimmt ist. Das gleiche Los trifft die unmittelbare endliche Wirklichkeit des Geistes in seinem Wissen, Wollen, seinen Begebenheiten, Handlungen und Schicksalen.

Çünkü burada bile daha özsel özek noktalarının oluşmasına karşın, bunlar gene de kendilerinde ve kendileri için ancak tikel bireysellikler kadar gerçeklik taşıyan özek noktalarıdır ve gerçekliği yalnızca birbirleri ile bütün yoluyla bağıntılarında sergilerler. Bu bütün böyle olarak alındığında hiç kuşkusuz Kavramına karşılık düşer, ama gene de kendini bütünlüğü içinde sergilemeksizin, öyle ki bu yolda yalnızca bir İç olarak kalır ve bu nedenle yalnızca düşünen bilmenin İçi için vardır — kendini tam bir çakışma olarak realitede görülebilir kılmak ve binlerce bireyselliği dağılmışlıklarından geri çağırarak onları tek bir anlatıma ve tek bir şekle yoğunlaştırabilmek yerine.

Denn obschon auch hier sich wesentlichere Mittelpunkte bilden, so sind dies doch nur Mittelpunkte, welche ebensowenig als die besonderen Einzelheiten an und für sich selber Wahrheit haben, sondern dieselbe nur in der Beziehung aufeinander durch das Ganze darstellen. Dies Ganze als solches genommen entspricht wohl seinem Begriffe, ohne sich jedoch in seiner Totalität zu manifestieren, so daß es in dieser Weise nur ein Inneres bleibt und deshalb nur für das Innere der denkenden Erkenntnis ist, statt als das volle Entsprechen selber in die äußere Realität sichtbar hinauszutreten und die tausend Einzelheiten aus ihrer Zerstreuung zurückzurufen, um sie zu einem Ausdruck und einer Gestalt zu konzentrieren.
Bu nedenledir ki Tin varoluşun sonluluğu ve sınırlanmışlığı ve dışsal zorunluğu içinde yine gerçek özgürlüğünün dolaysız görünüşünü bulup hazzını duyamaz, ve bu özgürlük için gereksinimini bu nedenle daha başka ve daha yüksek bir alanda doyurmak zorunda kalır. Bu alan Sanat, ve Sanatın edimselliği İdealdir. Dies ist der Grund, weshalb der Geist auch in der Endlichkeit des Daseins und dessen Beschränktheit und äußerlichen Notwendigkeit den unmittelbaren Anblick und Genuß seiner wahren Freiheit nicht wiederzufinden vermag und das Bedürfnis dieser Freiheit daher auf einem anderen, höheren Boden zu realisieren genötigt ist. Dieser Boden ist die Kunst und ihre Wirklichkeit das Ideal.
   
   

Sanat Güzelliğinin zorunluğu öyleyse dolaysız edimselliğin eksikliklerinden türer, ve görevi dirimselliğin ve başlıca tinsel ruhsallığın görüngüsünü dışsal olarak özgürlüğü içinde de sergilemeye ve dışsal olanı kendi Kavramına uygun kılmaya belirlenmiş olmasında saptanmalıdır. Ancak o zaman Gerçek olan zamansal çevresinden, sonluluklar dizisine akıp yitişinden dışarı çıkarılır ve aynı zamanda bir dış görüngü kazanmıştır ki, içinden bundan böyle doğanın ve yavanlığın yoksunluğu görünmez; bu, tersine, Gerçekliğe değer bir varoluştur ki, şimdi orada kendi yanından da özgür bir kendine-bağımlılık içinde durur, çünkü belirlenimini kendi içinde taşır ve onu başkası yoluyla kendi içine yerleştirilmiş bulmaz.”

Die Notwendigkeit des Kunstschönen leitet sich also aus den Mängeln der unmittelbaren Wirklichkeit her, und die Aufgabe desselben muß dahin festgesetzt werden, daß es den Beruf habe, die Erscheinung der Lebendigkeit und vornehmlich der geistigen Beseelung auch äußerlich in ihrer Freiheit darzustellen und das Äußerliche seinem Begriffe gemäß zu machen. Dann erst ist das Wahre aus seiner zeitlichen Umgebung, aus seinem Hinaussichverlaufen in die Reihe der Endlichkeiten herausgehoben und hat zugleich eine äußere Erscheinung gewonnen, aus welcher nicht mehr die Dürftigkeit der Natur und der Prosa hervorblickt, sondern ein der Wahrheit würdiges Dasein, das nun auch seinerseits in freier Selbständigkeit dasteht, indem es seine Bestimmung in sich selber hat und sie nicht durch anderes in sich hineingesetzt findet.”

 

 

 

 

 

 

SANATIN EREĞİ

  • Güzel Sanatın ereği Güzel Sanatın kendisidir.
  • Sanatın yararlığı dışsaldır ve sanat yapıtı yararlı olabilse de ereği yararlığa indirgemek Güzelliğin belirişi için biricik önkoşul olan özgürlüğü ortadan kaldırır.
  • Güzel Sanatın ereği Güzellik İdeasının duyusal alanda saltık tinsel biçimini kazanmasıdır.
  • Güzelin ve İyinin eğinimine karşın, moral gelişim Güzel Sanatın ereği değildir.
  • Salt süs ve lüks olarak görülen sanat bundan böyle özgür değil ama köledir.
  • Sanat özgürlüğü sıradanlığın anlatım bulması değildir: Özgürlük kültürün sürekli olumsuzlaması, eleştirisidir..
  • Sanat dışsal bir amaç uğruna değil ama kendi uğruna olduğu zaman özgürdür — tıpkı Bilim gibi.
  • Sanat kendi ereğidir.
  • Sanatın ereği Tinin gerçek gizilliğini, özünü gün ışığına çıkarmak, sonlu, duyusal nesnesinde Saltık Güzelliğin kendisini temsil etmektir.

 

SANAT VE ÖYKÜNME

  • Öykünmenin nesnesi her zaman İdealın gerisindedir.
  • Sanatta öykünmecilik bir tür Realizm olabilir, ve Realitenin kendisi İdealiteye öykünmedir.
  • Bütününde, kültür İdeaya öykünmedir.

 

SANATIN İÇERİĞİ

  • Sanatın İçeriği İdea, biçimi duyusal, imgesel sanat yapıtıdır.

 

  • İnsan Doğası kendisi Doğanın ve Tinin birliği olarak Doğa ve Tin karşıtlığı tarafından belirlenir.
  • Doğa zorunluk, Tin özgürlük alanıdır.
  • Doğa sonluluk, Tin sonsuzluk alanıdır: Sonluluk İdeanın sınırlı olgusallaşması, Sonsuzluk İdeanın saltık olgusallaşması, İdeanın Realitede kendini bulması, İdeanın ve Realitenin birliğidir.
  • Doğada İdea ancak Yaşam İdeasına. Dinin en yakın öncülüne erişebilir.
  • İnsan Özgürlüğü insanın karşıt doğal ve tinsel belirlenimlerinin tam özdeşliğini anlatır.
  • Sanatın özgürleştirici olması kendisinin Özgürlük üzerine dayanmasını anlatır.
  • Güzel Sanat realitenin güzelleştirilmesi, ve güzelleştirmenin tinin kendi özünün anlatımı olduğu düzeye dek, realitenin tinselleştirilmesidir.
  • Güzelleştirilen nesne Doğa-nesnesi olsa da, Tinin en iç Güzelliğinin, Güzellik Kavramının kendisinin dışsal anlatım bulmasına gerçekten uygun olan nesne yine Tinin kendisi, onun Ruhu ile bir olan Bedenidir.
  • Doğa insan bedeninde yaratabileceği en güzel doğal-nesneyi yaratır.


 

ESTETİK 3


 

  • Güzel Sanat saltık İdeanın kendisinden doğar.
  • Güzel Sanatın ereği saltık İdeanın duyusal betimlemesidir.
  • Güzel Sanatın içeriği İdea, biçimi duyusal betidir.
  • Saltık İdea olarak içerik eksiksizliği içindeki tinselliktir.
  • Güzellik İdeası insanın sonsuz duyusal yetisidir.
  • Güzellik İdeası kendisinden başka hiçbir tasarıma gereksinmez.
  • Güzellik İdeası reel Güzel Sanat yapıtında anlatım bulur.
  • Güzel Sanat duyusalın ve tinselin uyumudur. Ya da —
  • Güzel Sanatın ereği İdea ve duyusal biçim arasındaki eksiksiz uyumdur.
  • İçerik kendini Biçim olarak anlatmaya uygun olmalıdır.
  • Saltık İdea soyut Bir olarak alınırsa, bu soyut içerik kendini BİÇİM olarak anlatamaz (Monistik Müslümanlık, Yahudilik).
  • Ancak Tin gerçek İÇERİK olarak gerçek BİÇİM içinde anlatıma izin verir.
  • Sanatın işlevi İdeayı düşünsel ve tinsel değil, duyusal Biçimde sunmaktır.
  • Duyusal olan kendini nasıl tinsel olarak anlatır?
  • Salt doğal olan içerikte tinsel hiçbirşey bulunmaz (natürmort).

 

 

 

Lawrence Alma-Tadema (1836-1912)

Lawrence Alma-Tadema, “Sappho and Alcaeus” (1881).

Lawrence Alma-Tadema, “Gümüş Gözdeler”(1903).

Lawrence Alma-Tadema, “Örenler Arasında.

Lawrence Alma-Tadema, “Amphissa Kadınları” ()
Followers of Bacchus, the god of wine, awaken in the marketplace of Amphissa, Greece, where they have wandered from their home in Phocis during a night of ritual dancing. Amphissa and Phocis are at war, but the women of Amphissa graciously offer the bacchantes nourishment and protection. The painting illustrates an event recorded by the Greek historian Plutarch, which Alma-Tadema staged as a lesson in charity for his Victorian audience.
Lawrence Alma-Tadema, “İlkbahar” (1894)
🔎

 

SCHILLER
  • İnsanın Estetik Eğitimi Üzerine Mektuplar (Über die ŽÄsthetische Erziehung des Menschen in einer Reihe van Briefen, 1795 Ocak ve Şubat).
  • Ästhetische Erziehung (estetik eğitim) Sanatı insanın insanlaşmasının ve özgür ve türeli bir toplum yaratmanın bir yolu olarak irdeler.
  • Schiller'in başlangıç noktası Duygu ve Us arasındaki çatışmadır.
  • Schiller Estetik Mektuplar'ı Fransa'da Terör Dönemi sırasında yazmaya başladı.

     

     

    İnsanın özgürlüğünü amaçlayan Fransız Devrimi terörde sonuçlandı, çünkü insanlar Güç için hazır değildiler, ve henüz kendileri özgür Yurttaş karakterini kazanmamışlardı. Katolik Fransa’da bir yurttaş toplumuna geçiş süreci toplumun moral ve etik geriliğinin korkunç sonuçlarını sergiledi. Kraliyetin devrilmesinin ardından gelen terör dönemi (1793-94) devlet tarafından onaylanan bir şiddet süreci idi. Robespierre'in öncülüğünü yaptığı terör dönemi geçici ve güçsüz bir direktuar döneminden sonra yeniden kurulan bir imparatorluk ve monarşi dönemi tarafından izlendi (restorasyon 1871'e dek sürdü). Sonunda kurulan Cumhuriyet Fransası, toplumun moral amlığından ötürü, özgürlük, eşitlik, kardeşlik ilkelerini bir yana atarak dünyanın geri kültürlerinin sömürüsüne katıldı. (Napoleonik dönem: 1799-1815; Restorasyon ve Monarşi 1815-1848; İkinci Cumuriyet ve İkinci İmparatorluk.)

 

“Yaşam ciddi, Sanat neşelidir.” :: “Ernst ist das Leben, heiter ist die Kunst.”

Schiller’in Wallenstein’a önsözünün son satırı (1799).

 
İnsanın Estetik Eğitimi Üzerine Mektuplar

“İzleyen önesürümlerin büyük bölümde Kant’ın ilkeleri üzerine dayandığını sizden gizlemeyi istemiyorum; ama eğer bu araştırmaların gidişinde herhangi bir tikel felsefe okulunu anımsayacak olursanız, bunu nu benim yeteneksizliğime yüklemelisiniz, o ilkelere değil.”

“Zwar will ich Ihnen nicht verbergen, daß es größtenteils Kantische Grundsätze sind, auf denen die nachfolgenden Behauptungen ruhen werden; aber meinem Unvermögen, nicht jenen Grundsätzen schreiben Sie es zu, wenn Sie im Lauf dieser Untersuchungen an irgend eine besondre philosophische Schule erinnert werden sollten.” (Mektup 1)

“İnsan duyusal uykusundan çıkar, kendini İnsan olarak tanır, çevresine bakınır ve kendini bulur — Devlette.”

“Er kommt zu sich aus seinem sinnlichen Schlummer, erkennt sich als Mensch, blickt um sich her und findet sich – in dem Staate.” (Mektup 3)

“Aslında, o politik problemi deneyimde çözebilmek için estetiğin yolunu izlemek gerekir, çünkü insanı özgürlüğe ulaştıran şey Güzelliktir.” “Ja, daß man, um jenes politische Problem in der Erfahrung zu lösen, durch das ästhetische den Weg nehmen muß, weil es die Schönheit ist, durch welche man zu der Freiheit wandert.” (Mektup 2)
   

 

 

Güzellik ve Özgürlük: Sanat insan özgürlüğünün edimselleşmesine nasıl katılabilir?

 

  • İnsan moral-ussal insan olmadan önce salt duyusal insan olmaya son vermelidir.
  • İnsan moral insan olmak için önce estetik insan olmalıdır.
  • İnsanlığın sorunu Doğa-durumundan Ussal-duruma geçme sorunudur.
  • Etik yaşam — politik yaşam — insanın belirlenimi, yazgısıdır.

 

  • Schiller'e göre Sanat insanın gelişiminin bir parçası olarak duyular ve Us arasında bir uyum kurabilir, insanı insanlaştırabilir ve toplumu uygarlaştırabilir.
  • Hegel (Est. I): “Schiller’in büyük ruhu felsefi İdealar ile dolu idi.” :: “Schillers große Seele hat sich mit philosophischen Ideen erfüllt,”
  • Schiller için, “İyi, Gerçek özsel olarak realitede Güzel olarak bulunma ve gerekli olarak bulunma, edimsellik ile özdeş olma belirlenimini kapsıyordu.”
  • Schiller her bireysel insanın kendi içinde bir ideal insan yatkınlığı taşıdığı biçimindeki ana noktadan yola çıkar.
  • Bu gerçek insan nesnel, evrensel, bir bakıma kanonik biçim olan Devlet tarafından temsil edilecektir.
  • Bunda tekil özneler çoğulluğu kendini bir birlik içinde toplamaya ve birleştirmeye çabalar.
  • Zamandaki insanın İdeadaki insan ile bağdaşmasının iki yolu tasarımlanabilir.
  • Bir yandan Devlet törel, tüzel ve ussal olanın Cinsi olarak bireyselliği ortadan kaldırabilir; öte yandan birey kendini Cinse yükseltebilir ve Zamanın insanı kendini İdeanın insanına soylulaştırabilir.
  • Schiller’de Güzel ussal olanın ve duyusal olanın bire biçimlenişi olarak, ve bu bire biçimleniş ise gerçek edimsel olarak bildirilir.
  • Evrenselin ve tikelin, özgürlüğün ve zorunluğun, tinselliğin ve doğal olanın birliği —
  • Schiller bunu bilimsel olarak sanatın ilkesi ve özü olarak kavradı.
  • Sanat ve estetik eğitim yoluyla edimsel yaşama çağırmak için aralıksız uğraştı.
   
 

Philosophie der Physiologie (1779):

“Bestimmung des Menschen” = “Gottgleichheit.”

Sevgi Tanrı ile eşitliğin koşuludur.

Liebe, “der schönste, edelste Trieb in der Menschlichen Seele, die grosse Kette der empfindenden Natur.”

   
 

İnsanın Estetik Eğitimi Üzerine Mektuplar

 

“Ama insanı insan yapan şey tam olarak salt Doğanın ondan yaptığı ile durup kalmamasıdır.” ::Aber eben das macht ihn zum Menschen, daß er bei dem nicht stille steht, was die bloße Natur aus ihm machte.” (Mektup 3)

  “Sanat, Bilim gibi, pozitif olan ve insan uylaşımları tarafından kurulan herşeyden temize çıkmıştır; ve ikisi de insan özencinden saltık bir bağışıklığın sevincini duyar.” :: “Von allem, was positiv ist und was menschliche Conventionen einführten, ist die Kunst wie die Wissenschaft losgesprochen, und beide erfreuen sich einer absoluten Immunität von der Willkür der Menschen.” (Mektup 9)
 

“İnsanın Güzellik ile yalnızca oynaması gerekir, ve yalnızca Güzellik ile oynaması gerekir. Çünkü, açıkça belirtmek gerekirse, insan yalnızca sözcüğün tam anlamı ile İnsan olduğu yerde oynar, ve yalnızca oynadığı yerde bütün İnsandır.” :: “der Mensch soll mit der Schönheit nur spielen, und er soll nur mit der Schönheit spielen. Denn, um es endlich auf einmal herauszusagen, der Mensch spielt nur, wo er in voller Bedeutung des Worts Mensch ist, und er ist nur da ganz Mensch, wo er spielt.” (Mektup 15)

   
 
  • Winckelmann (1717-1768) antikçağın İdeallerinin sezgisi ile esinlenerek sanat irdelemesi için yeni bir anlam alanı açtı. Öncü bir Hellenist olan Winckelmann Yunan ve Roma sanatları arasındaki ayrımı irdeledi. Winckelmann modern arkeolojinin kurucusu olarak da kabul edilir. Dahası, sanat tariinin babası olarak, ve Geschichte der Kunst des Alterthums/Antikçağ Sanatının Tarihi (1764) Avrupa sanat literatürüne sürekli bir katkı olarak kabul edilir.
 
  • İdeanın kendisi olarak bilginin ve varoluşun ilkesi yapılmış ve İdea biricik gerçek ve edimsel varlık olarak tanınmıştır. Bu yolla Schelling ile Bilim saltık duruş noktasını kazandı;
   

Biçem ve Özenç (Hegel, TzF § 15 Ek)

“Sıradan insan özençli olarak davranmasına izin verildiği zaman özgür olduğuna inanır, ama tam anlamıyla Özençtedir ki özgür olmadığı imlenir. Ussal olanı istediğim zaman, tikel birey olarak değil ama genel olarak etik Kavramı ile uyum içinde davranmış olurum: Etik bir eylemde kendimi değil ama olguyu geçerli kılarım. Ama sapık bir davranışta bulunan biri herşeyden çok tikelliğinin ortaya çıkmasına izin verir. Ussal olan orada herkesin yürüdüğü ama orada hiç kimsenin kendini gösteremediği ana yoldur. Büyük sanatçı bir yapıtı tamamladığı zaman, ‘böyle olmalı’ denebilir; şu demektir ki, sanatçının tikelliği bütünüyle yitmiştir ve orada hiçbir tarz görünmez. Phidias’ın hiçbir biçemi yoktur; şeklin kendisi yaşar ve kendini ortaya koyar. Ama sanatçı ne denli kötü ise, kendisi o denli göze çarpar, tikelliği ve özenci o denli göze batar.”

“Der gewöhnliche Mensch glaubt, frei zu sein, wenn ihm willkürlich zu handeln erlaubt ist, aber gerade in der Willkür liegt, daß er nicht frei ist. Wenn ich das Vernünftige will, so handle ich nicht als partikulares Individuum, sondern nach den Begriffen der Sittlichkeit überhaupt: in einer sittlichen Handlung mache ich nicht mich selbst, sondern die Sache geltend. Der Mensch aber, indem er etwas Verkehrtes tut, läßt seine Partikularität am meisten hervortreten. Das Vernünftige ist die Landstraße, wo jeder geht, wo niemand sich auszeichnet. Wenn große Künstler ein Werk vollenden, so kann man sagen: so muß es sein; das heißt, des Künstlers Partikularität ist ganz verschwunden und keine Manier erscheint darin. Phidias hat keine Manier; die Gestalt selbst lebt und tritt hervor.”

Eğitimin gerçeği (ya da Eğitimin Kavramı) insan doğasının tam gelişimi, tüm tinsel gizilliğin edimselleşmesidir.

Tinin eğitmeni Tinin kendisidir.

İnsanın tinsel doğası onu kendi etkinliği yoluyla kendi ereğine erişmeye götürür. Bu öz-ereksellik ve öz-etkinlik tüm dışsal güdüleri yalnızca gereksiz değil, ama gerçekliksiz kılar. Genel olarak eğitim insanlara etik karakter verme, çocuğu kültürün kendi törel kalıplarına uygun olarak yetiştirme sanatıdır. Bu düzeye dek tarihsel ve görelidir, ve ancak özgür kültürlerde bu kültürelliğin kendisinden özgürleşebilir, gelişimin kendisinin aracı olarak işlev görebilir. “Eğitim kampları” ile ideolojiler, tarikatları ile gizemcilik, genel olarak boşinanç programları insan doğası ile bağdaşmaz, çünkü insan doğasına uygun değil, doğal değil, yapaydırlar, insan özencinden kaynaklanırlar. Genel olarak kültürel yapılar insan gelişiminin eriştiği düzey olarak insan doğasının yetersiz olgusallaşmalarıdır. Kültürel biçimler insan doğası Kavramı ile bağdaşmayan yetersiz Realiteler, Tinin sonlu, geçici, gerçekliksiz görüngüleridir. Kültür İdeaya öykünmedir. Ama İstenç kendinde erekseldir, İyiyi, Kendini ister, ve dışsal olarak güdülmesi İstenç olarak sona ermesi demektir.

 

Estetik gelişimin Ereği insanın Güzelliği duyumsama yetisinin tam gelişimi, Güzellik duyusunun nesnesinde Güzelliği bulması, tüm duyulur Realitenin Güzellik Kavramı ile birliğidir.

 

Eğitim bir eğitmenin insan doğasını dışsal olarak yoğurması değildir. Eğitim Tinin kendini özgürce ve eksiksiz olarak açındırması, gerçek, evrensel etik yaşam biçimine Tinin kendi etkinliğidir. Eğitim bütün bir Evrensel Tarihtir. Buna göre, Tarihte İdea dışına tüm eğitmenler yalnızca kültürün süredurumunun geçici araçlarıdır. Ancak İdeanın olgusallaşması gerçek eğitimdir ve bunun biricik ön-koşulu tüm kültürel pıhtılaşmaları çözündüren özgürlüktür. Kültür İdeaya öykünmedir, ve ereğine erişmek için, salt bir öykünme olmaya son vererek kendisi İdea olabilmek için gereksindiği biricik şey kendi kendisini engellememesidir. Tarih bir “eğitim kampı” değildir.

 





Immanuel Kant ve Estetik

 

 

Baumgarten’dan sonra, Immanuel Kant (1724-1804) sanatın problemlerini dizgesel olarak ele alan ilk felsefeci idi ve Güzelin doğasını ve estetik yargıların mantıksal yapısını irdeledi.
Kant üçüncü ve son Eleştirisi olan Yargı Yetisinin Eleştirisi’nde (1790) Güzelin yanısıra Teleolojiyi de irdeler.

 

“Güzelin bir bilimi değil, ama yalnızca eleştirisi vardır, tıpkı güzel bilim diye birşeyin değil ama yalnızca güzel Sanatın olması gibi. Çünkü, ilk nokta açısından, güzelin bir biliminde birşeyin güzel sayılıp sayılmayacağına bilimsel olarak, e.d. tanıtlama zeminleri yoluyla karar verilmesi gerekecektir; buna göre Güzellik üzerine yargı bilime ait olacak, böylece bir beğeni yargısı olmayacaktır. İkinci noktaya gelince, bilim olarak güzel olması gereken bir bilim olmayan birşey, bir saçmalıktır.”
“Es gibt weder eine Wissenschaft des Schönen, sondern nur Kritik, noch schöne Wissenschaft, sondern nur schöne Kunst. Denn was die erstere betrifft, so würde in ihr wissenschaftlich, d. i. durch Beweisgründe ausgemacht werden sollen, ob etwas für schön zu halten sei oder nicht; das Urteil über Schönheit würde also, wenn es zur Wissenschaft gehörte, kein Geschmacksurteil sein. Was das zweite anlangt, so ist eine Wissenschaft, die, als solche, schön sein soll, ein Unding.“ (YYE § 44)

 

 

KANT’IN FELSEFESİ


  • Kant’ın felsefesi düalisttir — bir yanda insanın ait olduğu bilinebilir fenomenal dünya, ve öte yanda bilinmeyen bir numenal-ideal dünya durur ve bu ikisi arasında açılmaz bir uçurum vardır. Bir yanda bilinç kendi içinde kapalı bir alan olarak durur, ve öte yanda ona kapalı bir alan vardır.
  • Öznel anlak-kavramları ya da Kategoriler bilinç dışında işlevsizdir.

 

  • İnsan doğal varlık olarak fenomenal dünyaya aittir ve onu duyu örgenleri ve anlağı yoluyla bilir. Bütün bir Doğa bilincin kendisindeki bir Görüngüden başka birşey değildir.
  • Numenal dünya deneyime kapalı olduğu için duyu örgenleri ve anlak yoluyla bilinmez, ve birincil işlevi antinomiler üretmek ve böylece bilişsel işlevini yok etmek olan sonlu insan Usuna da kapalıdır.

 

  • Kant’a göre çelişki yalnızca insan usuna aittir, numenal dünyaya değil, yalnızca özneldir, nesnel değil.
  • Görgül olarak bilinen bir dünya ve bilinemez bir başka dünya ya da kendinde-Şey arasındaki düalizm nedeniyle, insanın duyusal ve ussal dünyalar arasında bir uyum kurması yalnızca olanaksız olmakla kalmaz, ama düşünülmesi bile olanaklı değildir.
  • Kant’ın felsefesine göre, İnsan görüngü dünyasına sınırlıdır, ve görüngü özneldir; buna göre, insan yalnızca kendi bilincinde, kendi öznelliğinde tutsaktır, onun dışına çıkamaz. 
  • Kant, düalizminden ötürü, Güzel üzerine estetik yargının görgül ve öznel geçerliğin ötesinde evrensel, nesnel değer taşıdıklarını ileri süremez.

 

  • Kant için özgürlük moral yasaya boyun eğmektir.

 

  • “Güzel törel olarak İyi olanın simgesidir” :: “das Schöne ist das Symbol des Sittlich-Guten” (YYE, § 59).
    Bu formül daha sonra Schiller tarafından güzellik olarak estetik nitelik ve moral nitelik arasında bir bağıntı kurmanın aracı olarak kullanıldı.

 

  • Kant için Yargı Yetisi “tikeli evrensel altında kapsanıyor olarak düşünme yetisi”dir (“das Vermögen, das Besondere als enthalten unter dem Allgemeinen zu denken”).
  • Kant böylece Kavramın kıpıları olarak Evrensel, Tikeli ve Tekil arasındaki bağıntılara özel bir “yeti” olarak gördüğü “yargı yetisi” yoluyla yaklaşmak zorundadır. Eğer “yargı” bir yeti ise, “yargı yetisi” anlatımının E, Ti ve Te arasındaki her bağıntı biçimine uygulanması gerekir: E — Ti, E — Te, Ti — E, Te — E, Te — Ti, Ti — Te, giderek E — E vb. bağıntıları da biçimsel olarak “yargı” görünüşünü taşırlar. Kant ayrıca Tikelden Evrensele gidiş için “ereksellik” kavramının gerekli olduğunu ileri sürer. Bu “erek” Tikelin Evrensel ile, reel olanın İdea ile çakışmasını sağlayacaktır, ama Kant’ın bütün felsefesi Tikel ve Evrensel, kendinde-Şey ve İdea, Duyarlık ve Us arasındaki aşılmaz uçurum sayıltısı üzerine bağımlıdır, ve buna göre Tikelin Evrensele erişmesinin olanaksızlığı bir “sonsuz ilerleme,” bir “Gerek” sayıltısını zorunlu kılar. Bu uçurum ile, yalnızca Bilim değil, ama  Moral Felsefe ya da Etik ve Estetik de olanaklı değildir. Kant’ın felsefesinde böyle bağıntılar yalnızca özneldirler ve bilincin ötesinde herhangi bir nesnellikleri yoktur. Bu enteresan bakış açısı tam bilgisizlik dışında hiçbirşeyi doğrulayamaz, çünkü bilgi nesnel olanın bilgisidir.

 

  • Kant estetik duyumun kaynaklarını iki ana kümeye, güzelin ve yücenin kaynaklarına ayırır.
    Kant güzelliğe ilişkin beğeni yargılarının çözümlemesini yapar.
    Kant Güzeli ereksel olarak, bir erek olarak görür.
  • “De gustibus non est disputandum” (zevkler tartışılmaz) duyusal hazlar ile ilgilidir, çünkü bunlar özneldir, kişiden kişiye değişir. Duyusal-olmayan hazlar arı güzelliğin hazlarıdır ve bu uzaysal-zamansal temelli hazlarda görelilikten kaçınmak olanaklıdır. Bunlar evrensel, çıkarsız, ve özgürlük ile ilişkilidir. Bu moral gelişime götürür, ve güzel sanat böylece moral olarak gelişmiş insan toplumlarının yaratılmasında etkilidir.
  • Güzelin Kavramında kültürel hiçbirşey bulunmaz; güzel sanat yapıtında realite yalnızca içeriden belirlenir, onun dışsallığına yalnızca Kavramın içselliği, arılığı ve yalınlığı yayılır.
    Güzel sanat yapıtında duyusal öğe tinselleştirilir.
 
Arı Usun Eleştirisi’nde epistemolojik İmgelem Yetisi
  • Kant imgelem yetisini Arı Usun Eleştirisinde kuramsal bağlantılar kurmak için kullanır. (a) Bir nesnenin tasarımını üretmek için — imgelem yetisinin şemalaştırıcı işlemi ("Arı Anlak Kavramlarının Şematizmi"); ve (b) Duyu verileri üzerinde kavramsal işlemler yapmak üzere ("Kavramların Analitiği")..
  • Kant bu yolla imgelem yetisine kavramlar arasındaki bağıntılar kurma işlevini yükler. Bu işlem kavramlar arasındaki mantıksal bağıntıları imgelem yetisi yoluyla tasarımlar ve sezgiler ürtemek için kullanma programı olarak görünür.
   
Kant için bilgi sentez yoluyla ortaya çıkar:  

“Ama ilk olarak bir çoklunun (bu ister görgül isterse a priori verili olsun) sentezi bir bilgi ortaya çıkarır ...”

Kant, AUE, B 103.

 

Die Synthesis eines Mannigfaltigen aber (es sei empirisch oder a priori gegeben), bringt zuerst eine Erkenntnis hervor,

“En genel anlamında alındığında sentez ile değişik tasarımları birbirlerine ekleme ve onlardaki çokluyu tek bir bilgide kavrama edimini anlıyorum.”

Ich verstehe aber unter Synthesis in der allgemeinsten Bedeutung die Handlung, verschiedene Vorstellungen zueinander hinzuzutun, und ihre Mannigfaltigkeit in einer Erkenntnis zu begreifen.

“Genel olarak sentez, bundan sonra göreceğimiz gibi, yalnızca imgelem yetisinin, ruhun kör ama gene de vazgeçilmez bir işlevinin bir ürünüdür ki, onsuz ne olursa olsun hiçbir bilgimiz olamaz ve buna karşın onun ancak seyrek olarak bilincindeyizdir.” Die Synthesis überhaupt ist, wie wir künftig sehen werden, die bloße Wirkung der Einbildungskraft, einer blinden, obgleich unentbehrlichen Funktion der Seele, ohne die wir überall gar keine Erkenntnis haben würden, der wir uns aber selten nur einmal bewußt sind.
   
Kant olağan imgelem yetisinin yanında bir de aşkınsal imgelem yetisini gerekli görür: (transzendentale Vermögen der Einbildungskraft):
“Tamalgının sentezi öyleyse yeniden-üretimin sentezi ile ayrılmamacasına bağlıdır. Ve birincisi genel olarak tüm bilgilerin (yalnızca görgül değil ama arı a priori bilgilerin de) olanağının aşkınsal zeminini oluşturduğu için, imgelem yetisinin yeniden-üretici sentezi anlığın aşkınsal edimlerine aittir ve bu nedenle bu yetiyi de aşkınsal imgelem yetisi olarak adlandıracağız.”

[A 102]

Die Synthesis der Apprehension ist also mit der Synthesis der Reproduktion unzertrennlich verbunden. Und da jene den transzendentalen Grund der Möglichkeit aller Erkenntnisse überhaupt (nicht bloß der empirischen, sondern auch der reinen a priori) ausmacht, so gehört die reproduktive Synthesis der Einbildungskraft zu den transzendentalen Handlungen des Gemüts und in Rücksicht auf dieselbe, wollen wir dieses Vermögen auch das transzendentale Vermögen der Einbildungskraft nennen.

Bir “şema sözcüğün asıl anlamında kategori ile uyum içinde bir nesnenin yalnızca fenomeni ya da duyusal kavramıdır.”

[B 186]

“... das Schema eigentlich nur das Phänomenon, oder der sinnliche Begriff eines Gegenstandes, in Übereinstimmung mit der Kategorie.”

 

 

 

 

 

 
 

Schelling Kavram ve Realitenin birliğini, ussal İdeayı doğru olarak formüle eder. Ama bu birliğin doğasını anlama konusunda güçlüğe düşer, onu “imgelem yetisi”nin (Einbildungskraft) ürünü olarak görür. Bu birliği üretmek için “geriye onun dolaysız bir sezgide sunulmasından başka bir yol kalmaz” der. Sonuçta, Schelling için “Entellektüel sezginin nesnelliği Sanattır. ... Sanat yapıtı bana yalnızca başka hiçbirşey yoluyla yansıtılmayanı, kendisi Bende daha şimdiden ayırılmış olan o saltık olarak özdeş olanı yansıtır.” (System des transzendentalen Idealismus, s. 471vss).

 

Schelling için Usun en yüksek nesnelleşme kipi sanat-yapıtıdır, çünkü onda duyusal tasarım ve ussallık birleşir. Sanat entellektüel olanın ve reel olanın birliğinin en yüksek anlatımını üretir, ve buna göre Schelling felsefe yapmayı sanatın dehası olarak kabul eder.

 

 

Bilgi öznel olanın ve nesnel olanın birliğini gerektirir, ve Kant'ın yasakladığı bu kurgul özdeşliği Schelling doğrular. Ama Schelling bu birliğe "entellektüel sezgi" der. Bu “entellektüel sezgi,” nasıl betimlenirse betimlensin, Kavramın kurgul doğasının dışına düşer. Schelling için Saltık öznelin ve nesnelin saltık özdeşliği, reelin ve ideelin, biçimin ve özün, evrenselin ve tikelin saltık ayrımsızlığıdır. Henüz ayrımsızlığın ayrımın olumsuzlaması olduğu, ayrımın kendi karşıtı olan özdeşlik olduğu kavrayışı eksiktir. Schelling özdeşliği tek-yanlı olarak, ayrımdan ayrı olarak alır.

 

 

 

 


 

 

 

İdea Yayınevi Site Haritası | İdea Yayınevi Tüm Yayınlar
© Aziz Yardımlı 2023-2024