Estetik, Etik, Felsefe — 2023-24, CKM
Aziz Yardımlı
Estetik, Etik, Felsefe — 2023-24 — CKM
|
|
Estetik
|
Theobald von Oer, “Weimar’da Müzler Bahçesi” (1860)
🔎
|
Weimar’da Müzler Bahçesi
(Theobald von Oer, 1860); Schiller Tiefurt’ta okuma yapıyor.
Der Weimarer Musenhof (1860); Schiller liest in Tiefurt. |
|
|
αἰσθησις (aisthesis, algı, duyum);
αἰσθάνομαι (aisthanomai, algılarım);
αἰσθητικός (aisthetikos, algısal, duyusal) |
ESTETİK 1
- Gelişmemek insan doğasına aykırıdır.
- Gelişim erekseldir.
- Estetik, Etik ve Entellektüel gelişim homo sapiensin belirlenimidir.
- Tin sonlu kültürel biçimine sınırlı değildir, çünkü bir gizillik, bir potentiadır.
Herder: Briefe zur Beförderung der Humanität (1793-97)
“Humanität ist der Charakter unseres Geschlechts; er ist uns aber nur in den Anlagen angeboren und muß uns eigentlich angebildet werden. Wir bringen ihn nicht fertig auf die Welt mit, auf der Welt soll er das Ziel unsres Strebens, die Summe unserer Übungen, unser Wert sein” (Werke, 5:103). |
- Gerçeklik Kavramın ve Realitenin birliği olarak İdeadır.
- Kavram kendini ilkin duyusal olarak anlatır: Güzellik.
- Kavram kendini duygusal olarak anlatır: İnanç.
- Kavram kendini düşünsel olarak anlatır: Bilim.
- “Değer” sonsuzluk imlediği düzeye dek Saltık Tine özgüdür: Değer geçici, sonlu, koşullu olmayı olumsuzlar.
- Güzel Sanat Görünüş alanına ait olsa da, Görünüşün kendisi Öze aittir, ve özsel olan Gerçeklik Sanatta duyusal görünüş kipinde Güzellik olarak sunulur.
- Güzel Sanat Tinin en iç derinliğini anlatmasının kiplerinden biri, duyusal kiptir.
- Tinin belirlenimi kendini, gizilliğini duyusal, duygusal ve düşünsel olarak sergilemek, edimselleştirmektir.
- Sanat sıradan, çirkin, kötü, kaba öğeleri ile yüklü görgül dünyayı ona özünlü ideal öğelerin terimlerinde yeniden-üretir; bu düzeye dek, Sanat sıradan realiteden çok daha yüksek bir anlamda edimselliktir, sonlu dünyayı duyusal yanında Kavrama daha da yakınlaştırır.
- Sanatın dünyası Doğadan ve Tarihten daha gerçektir.
- Güzel Sanat Usun en derin İdeaları tarafından belirlenir. Matematiksel bağıntılar yalnızca Nicelik Kavramının belirlenimlerine sınırlıdır. Doğa Bilimleri yalnızca Uzay, Zaman ve Özdek Kavramlarının bağıntıları üzerine kurulur.
- Güzellik yalnızca soyut Nicelik sorunu değildir; ve doğal Özdekselliği öncülü olarak almasına karşın, Tinsellik Doğadan daha yüksek bir varoluş alanıdır.
- Güzel Sanat realiteyi onun özü olan Kavramlar düzleminde yeniden Biçim verir, ona daha az kültürel, daha yüksek ideal bir Görünüş yükler.
- Güzel Sanat nasıl bilimsel bir irdelemeye konu olur?
- Güzel Sanat tinin Güzellik İdeasının duyusal biçimlerde anlatımıdır.
- Güzelin İdeası Güzellik Kavramının ve duyusal-reel öğenin birliğidir.
- Her reel sanat yapıtı insandaki iç, sonsuz tinsel Güzellik İdeasının duyusal ortamda anlatımıdır.
- (İdea yalnızca iç, ideel, kendinde değil, ama nesnede dışsal, reel ve edimseldir.)
- Sanat yapıtı soyut duyusalın ve soyun düşünselin somut birliğidir.
- Moral dünya Güzelliği özgürlük, erdem, türe, kahramanlık İdealarında bulur.
HEGEL (Estetik Üzerine Dersler — I)
“Bu dersler Estetiğe ayrılmıştır; konuları engin Güzellik Ülkesidir; daha tam olarak, alanları Sanat, aslında Güzel Sanattır. Bu konu için Estetik adı hiç kuşkusuz sözcüğün asıl anlamında bütünüyle uygun değildir, çünkü “Estetik” sağın olarak duyunun, duygunun bilimini belirtir, ve bu anlamda yeni bir bilim olarak ya da daha doğrusu ilk kez felsefi bir disiplin olması gereken birşey olarak kökenini Almanya’da sanat yapıtlarının onlar tarafından üretilmesi gereken duygular, örneğin hoşluk, hayranlık, korku, şefkat vb. gibi duygular açısından irdelendiği bir sırada Wolff okulunda kazanmıştır.”
- Vorlesungen über die Ästhetik Hegel'in sağlığında yayımlanmadı.
- Hotho’nun düzenlediği metin ancak bölümsel olarak Hegel’in şimdi yitik olan kendi elyazmaları üzerine dayanır.
- Hegel: “Bilimimiz için uygun anlatım ‘Sanat Felsefesi,’ ya da daha belirli olarak, ‘Güzel Sanat Felsefesi’dir.”
- Güzel Sanat Felsefesi olarak, sanatsal Güzelliğin kavramsal irdelemesi olarak, Tinin kendi Güzellik İdeasından yarattığı Sanat Güzelliğinin irdelemesi olarak Estetik “doğal Güzelliği dışlar.”
- Sonlu realite Güzel Sanatın ona yüklediği idealite ile gerçekliğe daha yakın bir değer kazanır.
- Sonlu realite Güzel Sanatın yanılsamasından daha güçlü bir anlamda bir aldanma ve görünüş dünyasıdır.
- “Estetik” terimi Alexander Gottlieb Baumgarten (1714-62) tarafından türetildi (“Aesthetica,” 1750). ‘Estetik,’ yarı-geçerli bir yolda, ‘Alman Bilimi’ olarak kabul edilir.
- Sanattan çok duyular ile ilgilenen Baumgarten duyusal algıyı ve duyguları dünyayı anlamının tikel bir yolu olarak gördü.
|
|
ESTETİK 2
Güzel Sanat kendi için Erektir.
“Homo sum; nihil humani a me alienum puto” :: “İnsanım; insansal hiçbirşeyi kendime ilgisiz saymam. — Terence, Heauton Mimorumenos, I, i, 25. (Publius Terentius Afer; Romalı oyun yazarı; İÖ 195 ya da 185-159; 25 yaşında bir deniz kazasında öldü.)
“Et prodesse volunt et delectare poetae” :: “Yararlı olmayı ve hoşnut etmeyi ister şairler.” — Horatius, Ars Poetica, 333. Gene de Güzel Sanatın ereği daha yüksektir. Didaktik olmak, eğlendirici olmak, yararlı olmak Güzel Sanatta altgüdümlüdür.
- Güzel Sanat her tür içeriğin betimlemesi ile ilgilenmez; kötü ve çirkin içerik Güzel Sanata yabancıdır.
- Sanat yapıtı bir doğa ürünü değildir, insan etkinliği tarafından yaratılır.
- Sanat yapıt tözsel olarak insanlar için yapılır, ve dahası onların duyuları için ve duyusal olandan üretilir.
- Sanat yapıtı kendi içinde bir erek taşır.
- Güzel Sanatın ereği öykünme değildir;
- Güzel Sanat doğaya öykünmez, idealize eder; tikel olanı evrenseline, idealine doğru yükseltir.
- Güzel sanatın ereği Tinin kendi içinde taşıdığı tüm duyusal ve duygusal özsel içeriği ideal Biçim altında duyuya ve duyguya sunmaktır.
SANATIN GÜZELİ
- Güzellik İdeası doğal değil, tinseldir.
- Güzellik İdeası görünüşe yükselen özdür.
- Güzellik İdeası niçin sergilenir?
DOĞADA GÜZELLİK VE SANATTA GÜZELLİK
- Doğada Kavramın gelişimi sonludur, yalnızca Yaşama dek ilerler.
- Doğa Güzelliği Güzellik İdeasının yalnızca sınırlı bir gelişimi, yalnızca Tinin Güzelliğinin bir yansımasıdır.
- Doğa Güzelliği sonsuz tinsel Güzellikte kapsanır.
- Sanat ve Sanatın yapıtı Tinin yaratılarıdır, kendileri tinsel bir doğadadır. Bu bakımdan Sanat Tine doğadan daha yakındır.
- Sanatı incelemek Tinin kendisini incelemek, Tinin Tini incelemesidir. Tinin Doğadan daha yüksek olması ölçüsünde, Sanatın incelemesi Doğanın incelemesinden daha yüksektir.
- Tin kendini ve etkinliğinden doğan herşeyi irdeleme gücünü taşır. Kendini kendine nesne yapabilir. Bu düzeye dek Estetik bir bilim, Tinin gerçekliğinin bir bilimidir.
- Doğada Güzellik ancak doğal biçimin yetenekli olduğu düzeye dek kendini sergileyebilir. Sanat Güzeli Tinin kendini Tine sergilemesidir.
- Tinsel güzellik doğal olanda ancak sınırlı olarak anlatılabilir.
SANATIN EREĞİ
- Güzel Sanatın ereği Güzel Sanatın kendisidir.
- Sanatın yararlığı dışsaldır ve sanat yapıtı yararlı olabilse de ereği yararlığa indirgemek Güzelliğin belirişi için biricik önkoşul olan özgürlüğü ortadan kaldırır.
- Güzel Sanatın ereği Güzellik İdeasının duyusal alanda saltık tinsel biçimini kazanmasıdır.
- Güzelin ve İyinin eğinimine karşın, moral gelişim Güzel Sanatın ereği değildir.
- Salt süs ve lüks olarak görülen sanat bundan böyle özgür değil ama köledir.
- Sanat özgürlüğü sıradanlığın anlatım bulması değildir: Özgürlük kültürün sürekli olumsuzlaması, eleştirisidir..
- Sanat dışsal bir amaç uğruna değil ama kendi uğruna olduğu zaman özgürdür — tıpkı Bilim gibi.
- Sanat kendi ereğidir.
- Sanatın ereği Tinin gerçek gizilliğini, özünü gün ışığına çıkarmak, sonlu, duyusal nesnesinde Saltık Güzelliğin kendisini temsil etmektir.
SANAT VE ÖYKÜNME
- Öykünmenin nesnesi her zaman İdealın gerisindedir.
- Sanatta öykünmecilik bir tür Realizm olabilir, ve Realitenin kendisi İdealiteye öykünmedir.
- Bütününde, kültür İdeaya öykünmedir.
SANATIN İÇERİĞİ
- Sanatın İçeriği İdea, biçimi duyusal, imgesel sanat yapıtıdır.
- İnsan Doğası kendisi Doğanın ve Tinin birliği olarak Doğa ve Tin karşıtlığı tarafından belirlenir.
- Doğa zorunluk, Tin özgürlük alanıdır.
- Doğa sonluluk, Tin sonsuzluk alanıdır: Sonluluk İdeanın sınırlı olgusallaşması, Sonsuzluk İdeanın saltık olgusallaşması, İdeanın Realitede kendini bulması, İdeanın ve Realitenin birliğidir.
- Doğada İdea ancak Yaşam İdeasına. Dinin en yakın öncülüne erişebilir.
- İnsan Özgürlüğü insanın karşıt doğal ve tinsel belirlenimlerinin tam özdeşliğini anlatır.
- Sanatın özgürleştirici olması kendisinin Özgürlük üzerine dayanmasını anlatır.
- Güzel Sanat realitenin güzelleştirilmesi, ve güzelleştirmenin tinin kendi özünün anlatımı olduğu düzeye dek, realitenin tinselleştirilmesidir.
- Güzelleştirilen nesne Doğa-nesnesi olsa da, Tinin en iç Güzelliğinin, Güzellik Kavramının kendisinin dışsal anlatım bulmasına gerçekten uygun olan nesne yine Tinin kendisi, onun Ruhu ile bir olan Bedenidir.
- Doğa insan bedeninde yaratabileceği en güzel doğal-nesneyi yaratır.
|
|
ESTETİK 3
- Güzel Sanat saltık İdeanın kendisinden doğar.
- Güzel Sanatın ereği saltık İdeanın duyusal betimlemesidir.
- Güzel Sanatın içeriği İdea, biçimi duyusal betidir.
- Saltık İdea olarak içerik eksiksizliği içindeki tinselliktir.
- Güzellik İdeası insanın sonsuz duyusal yetisidir.
- Güzellik İdeası kendisinden başka hiçbir tasarıma gereksinmez.
- Güzellik İdeası reel Güzel Sanat yapıtında anlatım bulur.
- Güzel Sanat duyusalın ve tinselin uyumudur. Ya da —
- Güzel Sanatın ereği İdea ve duyusal biçim arasındaki eksiksiz uyumdur.
- İçerik kendini Biçim olarak anlatmaya uygun olmalıdır.
- Saltık İdea soyut Bir olarak alınırsa, bu soyut içerik kendini BİÇİM olarak anlatamaz (Monistik Müslümanlık, Yahudilik).
- Ancak Tin gerçek İÇERİK olarak gerçek BİÇİM içinde anlatıma izin verir.
- Sanatın işlevi İdeayı düşünsel ve tinsel değil, duyusal Biçimde sunmaktır.
- Duyusal olan kendini nasıl tinsel olarak anlatır?
- Salt doğal olan içerikte tinsel hiçbirşey bulunmaz (natürmort).
Lawrence Alma-Tadema (1836-1912)
|
Lawrence Alma-Tadema, “Sappho and Alcaeus” (1881). |
|
|
Lawrence Alma-Tadema, “Gümüş Gözdeler”(1903). |
|
|
Lawrence Alma-Tadema, “Örenler Arasında.” |
|
|
Lawrence Alma-Tadema, “Amphissa Kadınları” ()
Followers of Bacchus, the god of wine, awaken in the marketplace of Amphissa, Greece, where they have wandered from their home in Phocis during a night of ritual dancing. Amphissa and Phocis are at war, but the women of Amphissa graciously offer the bacchantes nourishment and protection. The painting illustrates an event recorded by the Greek historian Plutarch, which Alma-Tadema staged as a lesson in charity for his Victorian audience. |
|
|
Lawrence Alma-Tadema, “İlkbahar” (1894)
🔎
|
|
|
SCHILLER
|
.jpg) |
Johann Christoph Friedrich von Schiller
(1759-1805) |
|
- İnsanın Estetik Eğitimi Üzerine Mektuplar (Über die Ästhetische Erziehung des Menschen in einer Reihe van Briefen, 1795 Ocak ve Şubat).
- Ästhetische Erziehung (estetik eğitim) Sanatı insanın insanlaşmasının ve özgür ve türeli bir toplum yaratmanın bir yolu olarak irdeler.
- Schiller'in başlangıç noktası Duygu ve Us arasındaki çatışmadır.
- Schiller Estetik Mektuplar'ı Fransa'da Terör Dönemi sırasında yazmaya başladı.
-
İnsanın özgürlüğünü amaçlayan Fransız Devrimi terörde sonuçlandı, çünkü insanlar Güç için hazır değildiler, ve henüz kendileri özgür yurttaş karakterini kazanmamışlardı. Katolik Fransa’da bir yurttaş toplumuna geçiş süreci toplumun moral ve etik geriliğinin sonuçlarını sergiledi. Kraliyetin devrilmesinin ardından gelen terör dönemi (1793-94) devlet tarafından onaylanan bir şiddet süreci idi. Robespierre'in öncülüğünü yaptığı terör dönemi geçici ve güçsüz bir direktuar döneminden sonra yeniden kurulan bir imparatorluk ve monarşi dönemi tarafından izlendi (restorasyon 1871'e dek sürdü). Sonunda kurulan Cumhuriyet Fransası özgürlük, eşitlik, kardeşlik ilkelerini bir yana atarak dünyanın geri kültürlerinin sömürüsüne katıldı (Napoleonik dönem: 1799-1815; Restorasyon ve Monarşi 1815-1848; İkinci Cumuriyet ve İkinci İmparatorluk.). |
|
“İzleyen önesürümlerin büyük bölümde Kant’ın ilkeleri üzerine dayandığını sizden gizlemeyi istemiyorum; ama eğer bu araştırmaların gidişinde herhangi bir tikel felsefe okulunu anımsayacak olursanız, bunu nu benim yeteneksizliğime yüklemelisiniz, o ilkelere değil.” :: “Zwar will ich Ihnen nicht verbergen, daß es größtenteils Kantische Grundsätze sind, auf denen die nachfolgenden Behauptungen ruhen werden; aber meinem Unvermögen, nicht jenen Grundsätzen schreiben Sie es zu, wenn Sie im Lauf dieser Untersuchungen an irgend eine besondre philosophische Schule erinnert werden sollten.” |
|
Güzellik ve Özgürlük: Sanat insan özgürlüğünün edimselleşmesine nasıl katılabilir?
- İnsan moral-ussal insan olmadan önce salt duyusal insan olmaya son vermelidir.
- İnsan moral insan olmak için önce estetik insan olmalıdır.
- İnsanlığın sorunu Doğa-durumundan Ussal-duruma geçme sorunudur.
- Etik yaşam — politik yaşam — insanın belirlenimi, yazgısıdır.
“İnsan duyusal uykusundan çıkar, kendini İnsan olarak tanır, çevresine bakınır ve kendini bulur — Devlette.” :: “Er kommt zu sich aus seinem sinnlichen Schlummer, erkennt sich als Mensch, blickt um sich her und findet sich – in dem Staate.” (Mektup 3)
“Aslında, o politik problemi deneyimde çözebilmek için estetiğin yolunu izlemek gerekir, çünkü insanı özgürlüğe ulaştıran şey Güzelliktir.” :: “Ja, daß man, um jenes politische Problem in der Erfahrung zu lösen, durch das ästhetische den Weg nehmen muß, weil es die Schönheit ist, durch welche man zu der Freiheit wandert.” (Mektup 2)
- Schiller'e göre Sanat insanın gelişiminin bir parçası olarak duyular ve Us arasında bir uyum kurabilir, insanı insanlaştırabilir ve toplumu uygarlaştırabilir.
- Hegel (Est. I): “Schiller’in büyük ruhu felsefi İdealar ile dolu idi.” :: “Schillers große Seele hat sich mit philosophischen Ideen erfüllt,”
- Schiller için, “İyi, Gerçek özsel olarak realitede Güzel olarak bulunma ve gerekli olarak bulunma, edimsellik ile özdeş olma belirlenimini kapsıyordu.”
- Schiller her bireysel insanın kendi içinde bir ideal insan yatkınlığı taşıdığı biçimindeki ana noktadan yola çıkar.
- Bu gerçek insan nesnel, evrensel, bir bakıma kanonik biçim olan Devlet tarafından temsil edilecektir.
- Bunda tekil özneler çoğulluğu kendini bir birlik içinde toplamaya ve birleştirmeye çabalar.
- Zamandaki insanın İdeadaki insan ile bağdaşmasının iki yolu tasarımlanabilir.
- Bir yandan Devlet törel, tüzel ve ussal olanın Cinsi olarak bireyselliği ortadan kaldırabilir; öte yandan birey kendini Cinse yükseltebilir ve Zamanın insanı kendini İdeanın insanına soylulaştırabilir.
- Schiller’de Güzel ussal olanın ve duyusal olanın bire biçimlenişi olarak, ve bu bire biçimleniş ise gerçek edimsel olarak bildirilir.
- Evrenselin ve tikelin, özgürlüğün ve zorunluğun, tinselliğin ve doğal olanın birliği —
- Schiller bunu bilimsel olarak sanatın ilkesi ve özü olarak kavradı.
- Sanat ve estetik eğitim yoluyla edimsel yaşama çağırmak için aralıksız uğraştı.
|
|
|
|
|
|
|
|
Philosophie der Physiologie (1779):
“Bestimmung des Menschen” = “Gottgleichheit.”
Sevgi Tanrı ile eşitliğin koşuludur.
Liebe, “der schönste, edelste Trieb in der Menschlichen Seele, die grosse Kette der empfindenden Natur.”
|
|
|
|
İnsanın Estetik Eğitimi Üzerine Mektuplar |
|
“Ama insanı insan yapan şey tam olarak salt Doğanın ondan yaptığı ile durup kalmamasıdır.” :: “Aber eben das macht ihn zum Menschen, daß er bei dem nicht stille steht, was die bloße Natur aus ihm machte.” (Mektup 3) |
|
“Sanat, Bilim gibi, pozitif olan ve insan uylaşımları tarafından kurulan herşeyden temize çıkmıştır; ve ikisi de insan özencinden saltık bir bağışıklığın sevincini duyar.” :: “Von allem, was positiv ist und was menschliche Conventionen einführten, ist die Kunst wie die Wissenschaft losgesprochen, und beide erfreuen sich einer absoluten Immunität von der Willkür der Menschen.” (Mektup 9) |
|
“İnsanın Güzellik ile yalnızca oynaması gerekir, ve yalnızca Güzellik ile oynaması gerekir. Çünkü, açıkça belirtmek gerekirse, insan yalnızca sözcüğün tam anlamı ile İnsan olduğu yerde oynar, ve yalnızca oynadığı yerde bütün İnsandır.” :: “der Mensch soll mit der Schönheit nur spielen, und er soll nur mit der Schönheit spielen. Denn, um es endlich auf einmal herauszusagen, der Mensch spielt nur, wo er in voller Bedeutung des Worts Mensch ist, und er ist nur da ganz Mensch, wo er spielt.” (Mektup 15) |
|
|
|
|
|
- Winckelmann antikçağın İdeallerinin sezgisi ile esinlenerek sanat irdelemesi için yeni bir anlam alanı açtı.
|
|
- İdeanın kendisi olarak bilginin ve varoluşun ilkesi yapılmış ve İdea biricik gerçek ve edimsel varlık olarak tanınmıştır. Bu yolla Schelling ile Bilim saltık duruş noktasını kazandı;
|
|
|
|
Eğitimin gerçeği (ya da Eğitimin Kavramı) insan doğasının tam gelişimi, tüm tinsel gizilliğin edimselleşmesidir. |
İnsanın tinsel doğası onu kendi etkinliği yoluyla kendi ereğine erişmeye götürür. Bu öz-ereksellik ve öz-etkinlik tüm dışsal güdüleri yalnızca gereksiz değil, ama gerçekliksiz kılar. İstenç kendinde erekseldir, İyiyi, Kendini ister, ve dışsal olarak güdülmesi İstenç olarak sona ermesi demektir.
Estetik gelişimin Ereği insanın Güzelliği duyumsama yetisinin tam gelişimi, Güzellik duyusunun nesnesinde Güzelliği bulması, tüm duyulur Realitenin Güzellik Kavramı ile birliğidir.
|
|
|
Mantık
|
Bilim dizgesel bilgidir. — Logos (Logik ya da Logic) bilim ile anlamdaştır. Doğa-Bilim, Tin-Bilim, ya da tikel bilimler olarak, Ruh-Bilim, Tüze-Bilimi, Toplum-Bilim, Yaşam-Bilim, Yer-Bilim vb. gibi adlandırmalar tüm bu bilimlerin birer “Logos”unun olduğunu, tümünün de ussal olduklarını anlatır. “Mantık/Logik” sözcüğü Usun kendisinin bilimi demektir — Mantık Bilimi, Logosun Bilimi. |
|
Wahrheit gerçeklik. — Gerçeklik Realitenin Kavrama karşılık düşmesidir. Birşey Kavramına uygun ise gerçektir, örneğin gerçek bir sanat yapıtı, gerçek bir dost, gerçek felsefe gibi. Ya da, Realite Kavramına uygun düştüğü düzeye dek gerçektir. — İlk Felsefe’de Aristoteles’ten öğrendiğimiz gibi, Platonik İdea bu dünyada, bu evrende olmayan, yalnızca ayrı bir alanda varolan bir soyutlama değil, tersine, Olgudan, Şeyden, Realiteden ayrılamaz olan somut Kavramdır (“Realite” sözcüğünün kökeni Latince’de res denilen Şeydir). Realite henüz İdealite ile bir olmasa da, bütününde Kavrama eşit olmasa da, görüngü ya da varoluş Kavramın gerektirdiği gibi olmasa da, İdea Realitenin bütününün Kavramına karşılık düşmesi olarak gerçekten Gerçek olandır. — Tikelin, ya da belirli ve reel olanın sorunu Evrensel ile, Kavram ile çakışmamasıdır. “Tekil ve Evrensel birbirinden ayrılamazdır; bu tam olarak somut olanın doğasıdır. Genel olarak, soyut olarak Tekil tıpkı genel olarak, soyut olarak Evrensel gibi gerçek birşey değildir; tersine, bunlar boş soyutlamalardır.” Hegel Kant’ın sözde Eleştirel Felsefesinde Düşünmenin kendisinin “gerçek birşey” olmadığını belirtir. Onda Evrensel salt soyut Evrensel olarak, salt öznel bir düşünce olarak kalır, Tekil olana dokunamaz. “Doğru düşünme” ve “gerçek düşünme” arasındaki ayrım Kant’ın Eleştirel Felsefesinin tüm değerini belirleyecek denli önemlidir. Kant “doğru düşünme” ile, salt yüzeyde, görüngüde kalan biçimsel düşünme ile ilgilenir, içerik ile, nesnel Kavram ile ilgilenmez. Kant felsefesinde düşünme yarımdır, güdüktür, salt özneldir, gerçek düşünce, somut düşünce değildir. “Onda [e.d. Eleştirel Felsefede] Düşünmenin kendinde gerçek birşey olduğu gösterilmez. Düşünmenin ve Varlığın ayrı oldukları düzeye dek, Düşünme gerçek Düşünme değildir.” :: “es ist nicht in ihr gezeigt, daß das Denken an sich etwas Wahrhaftes sei, insofern Denken und Sein verschieden sind, so ist das Denken nicht das wahre.”
“Doğal bilinç” ya da, eğer Hegel’in aynı şeyi anlatmak için yaygın olarak kullandığı terimi yeğlersek, “Anlak” kendini çelişkiden kaçış ile tanımlar. Gerçek düşünme düşünmeyi karşıtından, Varlıktan ayırmayan, böylece kendisi doğrudan doğruya çelişki üzerine dayanan düşünme, kurgul Düşünmedir. Bunun “doğruluk/Richtigkeit” ile bir ilgisi yoktur. Bir önerme yapısal olarak bütünüyle doğru görünebilir, örneğin Kant’ın “Evren sonludur, Ruh yalındır, Tanrı sonsuzdur” önermeleri gibi. Ama önerme çelişkiden kaçmanın aracı olamaz, çünkü öneme yapısının kendisinde çelişkidir: Önerme “Özne Yüklemdir,” der, ve Özne ve Yüklemin karşıtlar olmaları ölçüsünde Önerme çelişkiden başka birşey anlatmaz. Anlak “Özne Öznedir,” “Yüklem Yüklemdir” demeyi ister. Ya da, Anlak önermenin kendisini özdeşlik ilkesi dediği şeye bozundurmayı ister. Anlak soyut düşünür. Us somut düşünür. Anlak doğru olanı düşünür. Us gerçek olanı düşünür. Anlak “bütünüyle saf :: ganz unbefangen” düşünmedir.
Yine, “yüklemlerin kendinde ve kendi için Gerçek birşey olup olmadıkları sorusu daha yüksek bir sorudur. Platon'un daha önce dediği gibi, nesneler kendilerinde irdelenmelidir :: ob solche Prädikate an und für sich selbst etwas Wahres sind, das ist die höhere Frage. Plato schon sagte, man müsse die Gegenstände an ihnen selbst betrachten.”
Hegel’in metinlerinde “kavrama” anlatımı, eğer sözcük doğrudan doğruya Kavram bağlamında kullanılıyorsa, iki karşıt kıpının birden düşünülmesini, somut olanı, karşıtlığın yenildiğini, kurgul olanı vb. anlatmak ya da vurgulamak kullanılıyor olmalıdır. |
@Idee İdea. — İdea Kavramın Realite ile birliğidir — Aristoteles’in İlk Felsefe’de belirttiği gibi.
İdea yalnızca soyut olarak varolan gerçek-dışı bir tasarım değil, ama şeyin kendisi ile, karşıtı ile birlik içinde olan Kavramdır. Platon’da İdeanın şeyde metexis ya da mimesiz aygıtları yoluyla bulunması İdeanın şeyden ayrı olarak var olduğu gibi kötü bir çıkarsamaya götürür. Bu bağlamda, Aristoteles İdeanın şeye katılması ya da şeyin İdeaya öykünmesi gibi anlatımların kurgul olmadığını, yalnızca şiirsel olduğunu belirtir. İdea şeyden ayrı değildir, çünkü İdeasız ya da dilersek Kavramsız Şey bir soyutlamadır; İdea ve Şey arasında bir horismos yoktur (yine İlk Felsefe’de). İdeayı ayrı olarak, karşıtından soyutlanmış olarak düşünmek Anlağın işidir. Platon İdeaların ayrı bir boyutta, ayrı bir alanda vb. varolduğunu düşünmez; ama Aristoteles Platon’un yarım bıraktığı işi tamamlar, karşıtların birliğini bütün bir açıklığı içinde belirtir.
“Platonik İdeanın [ἰδέα] eksikliği, Aristoteles'in açımladığı gibi, dingin birşey olması, Aristoteles'in salt dynamise [δύναμις] karşı energeia olarak, entelekheia [ἐνεργεία, ἐντελέχεια] olarak vurguladığı şeyin, Diyalektiğin [διαλεκτική] İdeada kapsanmaması idi.” (MB-1831)
- Hegel: “Saltık olana İdea denmesi gerekir :: [Das] Absolute soll Idee heißen.” Nerede Kavram ve Realitenin birliğine koşutluk varsa, orada İdeaya koşutluk vardır. Gerçeklik Kavram ve Nesnenin birliği olarak alınabilir (gerçek Felsefe Kavramına uygun Felsefedir); Usun kendisi Kavramın ve Realitenin birliğidir; Edimsellik Nesnenin Kavrama uygunluğudur. Tasım Kavramın tüm kıpılarının Nesne ile biriği olarak gerçekten ussal olandır.
- İdea dolaysızlığı içinde soyuttur, yalnızca Mantık Biliminin nesnesi olan soyut Logostur. Ama İdea belirlidir, kendini kendinden itme, kendi için olma, ayrım, tikellik, Yargı kıpısıdır. Bu İdea öznel İdeadır. Bilgi olarak alındığında, öznel İdea kendinin bilinçsizi, bilinçsiz bilme, bilincin sonlu bilmesidir.
- Bilgi Logosun Logos ile, İdeanın İdea ile, öznel İdeanın nesnel İdea ile birliğidir. Mantık Biliminin en son kavramı olan İdea bütün bir mantıksal içeriğin toplamıdır. Bu içeriği belirtmek için Us, Logos, Nous gibi adlar kullanırız. Bilgi Logosun Logos ile birliğidir. Logosun salt Kavramı salt bir soyutlamadır. Logosun Logos ile ilişkisi, tüm ayrım kıpılarında olduğu gibi, sonludur, henüz Logosun kendi ile birliği olarak sonsuzluk anlatmaz, henüz kurgul-ussal kıpı değildir. Sonlu bilme düzleminde, Logosun karşısındaki Logos bütün bir evren olarak Logos, dışsal Logos, başkalık öğesindeki İdeadır. Doğa İdeanın tüm açınımı değildir, Yaşam İdeasında sonunu bulur, ve Tine geçmek zorundadır.
- Bilgi de İdea, çünkü Kavram ve Realitenin birliğidir — ya da öznel Logos ve nesnel Logosun, özne ve nesnesinin.
- Platonik İdea bütün bir mantıksal dizgenin son Kavramı olarak tüm önceleyen içeriğin sonucudur ve bu içeriği bütününde ideel olarak, ortadan kaldırılmış olarak, negatif olarak kendi içinde kapsar. Sorun bütün bu mantıksal yapının olgusal yapılar ile, Doğa ve Tin alanlarının realiteleri ile ilişkisidir. Doğal bilinç, duyusal bilinç olarak (materyalizm, pozitivizm vb. olarak) davrandığı düzeye dek, felsefe ile karşılaşınca şaşkınlığa düşer, ve nerede Kavram ve Realitenin birliğini bulacak olsa, düşünceyi Doğadan ve Tinden sürmeyi, Doğayı ve Tini biçimsiz, düşüncesiz, Kavramsız bırakmayı ister. Anlak için Kavram Kavram, Realite Realite, A = A olmalıdır. Anlak diyalektiği ne anlayabilir ne de doğrulayabilir. Monist materyalizmin diyalektiğe el atması ne yaptığını bilmeyen anlağın bilinçsiz bir davranışı, düşüncesiz bir itkidir. Hegel anlağın böyle soyutlamalarına, böyle yarım bütünlere gerçek-dışı (unwahr) der. Soyut Realite, soyut Kavram yoktur. Yalnızca dışsal bağıntı kurmayı bilen anlak Realitenin Kavram ya da düşünce-belirlenimi de kapsadığını, ondaki bu ideel yanı, olumludaki olumsuzu, onun bilincinin arkasında işleyen bu zorunlu kavramsal bağıntıyı düşünemez. Evrenin özünün Nous olduğunu, özdeksel ve tinsel evrenin ussal olduğunu düşünemez. Onun için, Evrenin Us ile bir olmaması gerekir. Teknik olarak, diyalektiği yadsıyan ve kendini soyutlamacılık işlevine kısıtlayan anlak herşeyden önce Düşünce ve Varlık, İdea ve Realite arasında bir birliği yadsımak zorundadır. Bunu yadsımıyorsa, kendi monizmini kendisi reddediyorsa, anlak değildir. Ama anlağın belirlenimi özdeşlik ilkesine sarılmak, karşıtların birliğini yadsımaktır. Onun için karşıtlık ancak dışsal olabilir — bağıntı mantıksal değil ama olumsal olabilir. Bütün bir analitik gelenek soyut özdeşlik ilkesine sarılır, ve düşünmez. Bu analitik anlak zemininde, anlağın bu karşıtları birbirinden ayırmayan kurgul felsefeye saldırısı felsefenin realiteyi idealiteye indirgediğini ileri sürmekten, bir bakıma felsefenin kendisini tek-yanlı olarak yargılamaktan oluşur. Ama anlağın soyutlamacılığı onu biçimsiz, belirlenimsiz, soyut bir Doğa ve eşit ölçüde soyut bir Tin alanı ile bırakır. Biçimsiz bir özdek, belirlenimsiz bir tinsellik anlağın doğrulayabileceği gerçek-dışı soyutlamalardır.
- Uzay bilincimizde yalnızca düşünce, yalnızca Kavramdır, böyle olarak soyuttur, yalnızca özneldir. Uzay bilincimizin dışında iken, nesnel iken gerçekte olduğu gibidir, somuttur: Hem Realite hem de Kavramdır, Kavramın ve Realitenin birliğidir. Özdek bilincimizde salt soyut bir düşünce, yalnızca Realitesiz bir Kavramdır. Gerçekliği içinde, özdek Kavramının ve Nesnelliğinin ya da Realitesinin birliğidir. Özdeği kavramsız olarak, salt reel olarak, salt olgu olarak düşünen pozitivist bilinç gerçekte özdek belirlenimini taşımayan, özdek kavramından soyutlanmış belirsiz birşeyi düşünmektedir. Ve gene de bilinçsizce özdeğin Realitesine özdeğini Kavramını yüklemekte, bu iki karşıtı birleştirmekte, ama ne yaptığını, nasıl düşündüğünü bilmemektedir.
- Varolan herşey İdeadır. Doğa İdeanın özdeksel olandaki gelişimidir. Ama Doğa varlığın sonu ya da bütünü değildir, Yaşama kadar gider, ve Tine geçer. Tinsel olan özdeksel olanı öncülü olarak alır. Özdek atomdan tüm evrene dek biçimin ve içeriğin, Kavramın ve Realitenin birliğidir, ama sınırlı ve sonlu olarak. Biçimsiz özdek gerçek olmayan bir soyutlamadır, tıpkı özdeksiz biçimin de eşit ölçüde gerçek-dışı bir soyutlama olması gibi (ve Anlağın ülkesi soyutlamalar ülkesidir). Tinsel herşey benzer olarak Kavramın ve Realitenin birliğidir. Bir devlet yalnızca soyut devlet Kavramı değil, ama Kavramı ile birlik içindeki devlet Realitesidir.
- “Saltık İdea İdeadır ki, onun için nesnel evren İdeadır” [§ 236]. :: “Die absolute Idee ist die Idee, für welche die objektive Welt die Idee ist,” (MB-1831)
|
|
Aristoteles, İlk Felsefe, 1072b:
“Öyleyse Evren ve Doğa (ouranos kai physis/οὐρανὸς καὶ φύσις) böyle bir ilk ilke üzerine dayanır. Onun yaşam yolu (diagoge/διαγωγή) bizim ancak kısa bir süre için yaşadığımız en iyisi (ariste/ἀρίστη) gibidir, çünkü her zaman bu durumdadır (ki bizim için olanaksızdır), çünkü etkinliği aynı zamanda hazdır (hedone/ἡδονὴ). Ve bu nedenledir ki uyanma (egregorsis/ἐγρήγορσις), algılama (aisthesis/αἴσθησις), düşünme (noesis/νόησις) en haz verici (hediston/ἥδιστον) şeylerdir, ve umutlar ve anılar onlardan ötürü öyledir. Ve kendinde düşünme kendinde en iyi ile, ve en yüksek anlamda düşünme en yüksek anlamda iyi ile ilgilidir. Us (nous/νοῦς) düşünülen nesneye katılarak (kata metalepsis/κατὰ μετάληψιν) kendini düşünür, çünkü nesneye dokunmada ve onu düşünmede kendisi düşünülen nesne olur, öyle ki Us ve düşünülen nesne (nous kai noeton/νοῦς καὶ νοητόν) aynıdır. Çünkü düşünülen nesne ya da töz için alıcı olabilme yetisi Ustur ve Us nesnesine iye iken etkindir. Öyleyse Usun kapsıyor göründüğü tanrısal öğe (theion/θεῖον) birinciden [alıcılık] çok ikincidir [etkinlik], ve kavramsal düşünme (theoria/θεωρία) en haz verici ve en iyi olandır (to hediston kai ariston/τὸ ἥδιστον καὶ ἄριστον). O zaman, eğer tanrı (ho theos/ὁ θεὸς) her zaman bizim yalnızca zaman zaman yaşadığımız o iyilik durumunda ise, bu harikadır; eğer daha iyi ise, bu daha da harikadır. Ve onun durumu budur. Yaşam da (zoe/ζωή) ona aittir, çünkü Usun edimselliği yaşam, ve tanrı o edimselliktir. Onun edimselliği kendinde en iyi ve ilksiz-sonsuz yaşamdır (zoe ariste kai aidios/ζωὴ ἀρίστη καὶ ἀΐδιος). Buna göre tanrının ilksiz-sonsuz ve en iyi dirimli varlık olduğunu söyleriz, öyle ki yaşam ve ‘sürekli ve ilksiz-sonsuz ömür’ (zoe kai ‘aion synekhes kai aidios’/ζωὴ καὶ αἰὼν συνεχὴς καὶ ἀΐδιος) tanrıdadır; çünkü tanrı budur (τοῦτο γὰρ ὁ θεός).” |
|
@Begriff, Denken, Sein, Realität Kavram, Düşünme, Varlık, Realite. — Kavram ve Varlık ya da Düşünme ve Varlık karşıtlığı, her karşıtlık durumunda olduğu gibi, bir birliktir, çünkü karşıtlık kendi başkası ile bağıntı olarak belirliliğin olanağıdır. Karşıtların bu birliği düşünmenin varlık olduğu ve varlığın düşünme olduğu çelişkisinin kaynağıdır. Salt soyut özdeşliğine sarılan Anlak ya da analitik düşenme böyle bir çelişkiyi bütünüyle öznel bir kurgu olarak yadsımak zorundadır. Soyut düşünme karşıtları birbirinden ayırdığı zaman ne yaptığını bilmez, soyut olanın belirlenim olanağını bütünüyle yitirdiğini anlamaz. Onun için her bir karşıt kendi başına vardır, ve görgül olarak vardır.
- Kavram, baştan sona eytişimsel olan olarak, karşıtında kendi ile birleşir. Kavram Realite ile karşıtlık içinde düşünüldüğünde, Realitenin Kavramdan ayrı olarak ne olduğunu sorgularsak Kavramdan başka birşey olmadığını buluruz. Realite Doğanın ya da Tini bir realitesi olabilir. Doğadaki örgensel bir oluşum ya da Tin alanındaki bir devlet durumunda, bu her iki realite de kendilerini Kavramları ile adlandırır. Bir bitki vb. tüm biçimini Kavramından alır; bir devlet tüm belirlenim ya da biçimini Kavramından alır. Bu Kavramlardan ayrı olarak, ne tikel bitki tikel bitkidir, ne de tikel devlet tikel devlettir
- Soyut olan gerçek olan değildir. Yalnızca düşüncemizde bulunur. Ne Doğada ne de Tinde soyut denebilecek birşey vardır. Soyut olan analizin elde ettiği son üründür ve birincil olarak karşıtlıktan çözülmüş, yalnızca kendi ile özdeş olandır. Ama Özdeşlik bile bir bağıntı olarak soyutlamayı yadsır ve kendinde karşıtı olan Ayrımı kapsar. Yanlışlık ile bir olan soyutluk ile karşıtlık içinde, gerçek olan, var olan somut olandır. Anlak dikkafalıdır, ve soyutlamadan ayrılamaz. Usunun ona gösterdiğini görmemek, ona bildirdiğini bilmemek, kendi Usunu yadsımak Anlağın karakteristiğidir.
- Kavram her zaman somut ya da üçlüdür. Tekil, yalıtılmış, soyutlanmış bir Kavram gerçek değildir.
- Duyusal nesnelerde duyusal yan dolaysızca duyumsanır; duyusal nesnelerde duyusal olmayan biçimler de vardır: Birlik (Kant’ın aşkınsal tamalgı dediği şey).
- Felsefe Kavram yaratmaz. Logos Kavram yaratır, ya da Kavramın kendisidir. Felsefede Kavramları (Us, Anlak, Yasa, Hak, Özdek, Biçim, Bitki, Yaşam, Bir, Edimsellik vb.) doğal düşünmede ve doğal dilde kullanıldığı gibi semantik gevşeklikleri içinde ya da tasarımlar vb. olarak almaz. Felsefede Kavram yalnızca kendisi, yalnızca ve yalnızca kendisidir. Bu nedenle bir tanımı da gereksizdir, çünkü tanım başka Kavramları kullanacak ve bunlar yine daha başkalarını isteyecektir. Gerçekte, felsefe tam olarak bu bağıntıları dizgeselleştirmekten başka birşey yapmaz. Bu dizge yine Kavramın kendi bağıntılarının kullanımı olan ve tanıtlama dediğimiz düşünme süreçleri yoluyla kurulur.
|
|
@Entgegensetzung, Gegensatz Karşıtlık. — “Karşıtlığın ayrılamazlığı bağıntıdan, özdeşlikten başka birşey değildir.” Karşıtlık kendini ortadan kaldırmaktan başka birşey yapmaz, çünkü karşıt kıpılar birbirini olumsuzlamaktan başka birşey yapmaz. Karşıtlık ortadan kaldırılmış karşıtlığa, olumsuz karşıtlığa, ideel karşıtlığa geçer. Birşey ve herhangi bir başkası arasındaki bağıntı dışsal türlülüktür, zorunlu olarak karşıtlık değil. Birşey ve onun kendi Başkası arasındaki bağıntı karşıtlıktır. Ama genel olarak Kavram durumunda bağıntı BİRLİKten başka birşey değildir, çünkü Kavram kıpıları uzayda birbiri dışında yanyana durmaz, birbiri ile bir ip vb. ile bağlı değildir. Kavramın her biri kendisi olan kıpılarının bağıntısı ancak BİRLİK olabilir. “Bağıntı genel olarak Özdeşlik, bir-olmadır” :: “Beziehung ist Identität überhaupt, ist Einssein.”
- KARŞITLARIN BİRLİĞİ Kavramın gerçek yapısıdır: Kavram her zaman (1) olumlu, (2) eytişimsel, (3) kurgul kıpıların birliği olarak üçlü bir yapıdadır. Her Kavram ancak bu bütünlük olarak, ancak sonsuz olarak gerçek Kavramdır; her bir kıpı kendi için alındığında yalnızca gerçek-olmayan birşey (das Unwahr), salt soyutlama, salt sonlu, salt ideel olandır (yalnızca bilincin sonlu öznelliğindedir). (“Sonsuzluk” burada her zaman “gerçek sonsuzluk” olarak, ya da karşıtların birliği olarak, karşıtında kendinde olma olarak geçerlidir. “Nicel sonsuzluk” tasarımı bütünüyle boş bir tasarımdır, yalancı bir sonsuzluk, kötü sonsuzluktur, hiçbir zaman sonsuz olamaz ve her zaman sonlu olarak kalan bir ilerlemeden başka birşey değildir.)
- Karşıtlık Birlikten yalıtılarak salt kendi için alındığında bir soyutlamadır. Gerçek Karşıtlık Birliği de kapsar, onunla birdir (“kapsama” arı düşünceler düzleminde “bir olma”dır). Özdeşlik ancak Ayrım da olduğu düzeye dek gerçek Özdeşliktir. (Özdeşlik İlkesi, Karşıtlık İlkesi, Dışlanmış Üçüncü İlkesi denilen sözde düşünce yasaları soyutlamacı anlağın gerçek-olmayan kurgularıdır.)
- Karşıtlık bütünüyle genel olarak bir bağıntıdır. Kavram durumunda bağıntı uzaysal, yersel vb. değildir. Kavramın bağıntısı ancak birlik, ancak özdeşlik olabilir.
- A A-olmayanı dışlar. Onu dışına atar, sanki içinde imiş gibi. Dışlama bir bağıntıdır ve A saltık olarak A-olmayandan ayrılamazdır. A ve A-olmayan her zaman birliktedir. Karşıtlığın ayrılamazlığı “bağıntıdan, özdeşlikten başka birşey değildir. Eğer karşıtlık yalnız başına alınırsa, gerçek karşıtlık değildir; ona birlik aittir; karşıtın ne olduğunu söyleyebilmek için onun başkasına gereksinirim.” Karşıtlık karşıtlık olarak kalmaz çünkü karşıt olmak karşıtını ortadan kaldırmaktır. Karşıtların birliği ortadan kalkar ve negatif karşıtlık, ortadan kaldırılmış karşıtlık ortaya çıkar. Bu yeni bir olumlu, yeni bir birlik, yeni bir dolaysızlıktır.
- A = A. “Yokluktan yokluk gelir.” Çelişki Yasası. Özdeşlik Yasası. Tümü de Anlağın aynı soyutlama yönteminin anlatımlarıdır.
|
|
Doğa Felsefesi
|
|
Hegel, Felsefe Tarihi — III, Schelling
“Erken yazılarından birinde, Schelling Aşkınsal Felsefeyi ve Doğa Felsefesini bilimin yanları olarak sundu; daha sonra Doğa Felsefesini kendi için, ve dahası evrensel felsefe anlamında sundu; felsefesine Doğa Felsefesi adını da verdi.
(1) İkisinin belirlenimlerini Aşkınsal İdealizm Dizgesi'nde açıkladı. Eğer ilk olarak aşkınsal idealizm dizgesini irdelersek, Fichte'nin başlangıç noktasını buluruz; Schelling kendini Fichteci olarak gördü. “Tüm bilgi nesnel olanın öznel olan ile bağdaşması üzerine dayanır.” Genel anlamda, bu kabul edilir ve Kavramın ve Realitenin birliğidir. Varolanı Kavramdan ayırmayan saltık birlikte, bu tamamlanmış İdea Saltıktır, yalnızca Tanrıdır; başka herşey nesnel olan ve öznel olan arasında bir bağdaşmama kıpısı kapsar. “Bilgimizde salt nesnel olan herşeyin ön-örneğine Doğa diyebiliriz; öte yandan öznel herşeyin ön-örneğine Ben ya da Us.” Bunlar kendilerinde özdeştir ve özdeş olarak varsayılırlar. Doğanın Us ile ilişkisini şöyle bildirdi: “Eğer şimdi tüm bilginin bir bakıma birbirini karşılıklı olarak varsayan ve isteyen iki kutbu varsa, ... o zaman iki temel bilim olmalıdır, ve bir kutuptan başlamak ötekine itilmeksizin olanaksız olmalıdır.”1 Böylece Doğa kendini Tine doğru ve Tin Doğaya doğru iter. Her biri birinci yapılabilir, ve ikisi de olmalıdır; hem Ben hem de Doğa da birinci yapılmalıdır.
(a) “Eğer nesnel olan birinci yapılırsa,” o zaman Doğa Bilimi ile başlarız; ve “tüm Doğa Biliminin zorunlu eğilimi,” ereği, “öyleyse Doğadan Usa gelmektir.” Bu Doğanın görüngülerine kuram getirme çabasıdır. “Doğa Biliminin en yüksek eksiksizleşmesi tüm Doğa yasalarının sezmenin ve düşünmenin yasalarına eksiksiz tinselleşmesi olacaktır. Fenomenler (özdeksel olan) bütünüyle yitmeli ve geriye yalnızca yasalar (biçimsel olan) kalmalıdır. Buna göre Doğanın kendisinde yasal olan ne denli ortaya serilirse, kabuk o denli yiter, fenomenlerin kendileri tinselleşir ve en sonunda sona ererler. ... Doğanın tamamlanmış kuramı bütün Doğanın kendini bir Usa çözündürmesini sağlayan kuram olacaktır. — Doğanın ölü ve bilinçsiz ürünleri yalnızca Doğanın kendi üzerine yansımak için başarısız girişimleridir, ama ölü Doğa denilen şey genel olarak olgunlaşmamış bir Ustur” — katılaşmış, taşlaşmış Us; bu yalnızca kendindedir, böylece dışsallıkta kalır — “buna göre fenomenlerinde,” ama “henüz bilinçsiz olarak bile olsa, ussal karakter daha şimdiden aradan bakar. — Doğa” (Doğa yerine Doğanın Kavramı, İdeası denmelidir) “en yüksek hedefe, kendi için nesnel olmaya ancak en yüksek ve en son derin-düşünme yoluyla erişir, ki insandan ya da daha genel olarak Us dediğimiz şeyden başka birşey değildir ve onunla Doğa ilk kez tam olarak kendi içine geri döner ve böylece Doğanın kökensel olarak bizim kendimizde Us olarak ve Bilinçli olarak bilinen şey ile özdeş olduğu açığa serilir.” Doğayı ussal yapma yönündeki bu eğilim yoluyla, Doğa Bilimi Doğa Felsefesi olur.2 Doğanın ussal karakteri bilimin gereksinimi olarak bildirilir.”
Daha öte belirtmek gerek ki, Schelling modern zamanlarda Doğa Felsefesinin yaratıcısı oldu. Doğa Felsefesi yeni bir bilim değildir ve Aristoteles'ten vb. bu yana her zaman aramızdadır. İngiliz felsefesi de doğal olanı yalnızca düşüncelerde kavrar; Doğanın kuvvetleri, yasaları temel belirlenimlerdir. Fiziğin ve Doğa Felsefesinin karşıtlığı Doğa üzerine düşünmeme ve düşünme arasındaki karşıtlık değildir. Fizikte düşünceler yalnızca biçimsel anlak-düşünceleridir; daha tam içerik, gereç, düşüncelerin kendileri yoluyla belirlenemez, tersine deneyimden alınmalıdır. Yalnızca somut düşünce kendi belirlenimini, içeriğini kendi içinde kapsar; yalnızca görüngünün dışsal kipi duyulara aittir. Fizikçiler düşündüklerini bilmezler, tıpkı düzyazıda konuşabildiğini anlayınca sevinen İngiliz gibi. — Schelling'in değeri Doğanın ayrımsanmasına düşünceyi getirmiş olması değildir; ama, Doğayı düşünmenin kategorilerini değiştirmiş, Kavramın, Usun biçimlerini Doğaya getirmiş olmasıdır (örneğin manyetizmada tasım biçimi gibi). Yalnızca bu biçimleri göstermekle kalmadı, ama Doğayı yapılandırmaya, onu ilkeden geliştirmeye çalıştı.
1System des transzendentalen Idealismus, S. 1, 3.
2System des transzendentalen Idealismus, S. 3 ff.
|
In einer seiner früheren Schriften hat Schelling Transzendentalphilosophie und Naturphilosophie als die Seiten der Wissenschaft vorgestellt, später die Naturphilosophie für sich, und zwar in dem Sinne der allgemeinen Philosophie; seine Philosophie hat er auch Naturphilosophie genannt.
1. Über die Bestimmung beider hat er sich erklärt im System des transzendentalen Idealismus. Wenn wir sein System des transzendentalen Idealismus zuerst betrachten, so hat es Fichteschen Ausgangspunkt; Schelling hielt sich für Fichteaner. “Alles Wissen beruht auf der Übereinstimmung eines Objektiven mit einem Subjektiven.” Im gemeinen Sinne gibt man dies zu, es ist Einheit des Begriffs und der Realität. Die absolute Einheit, wo das Existierende vom Begriffe nicht verschieden ist, diese vollendete Idee ist das Absolute, nur Gott; alles andere hat ein Moment der Nichtübereinstimmung des Objektiven und Subjektiven. “Wir können den Inbegriff alles bloß Objektiven in unserem Wissen Natur nennen; der Inbegriff alles Subjektiven dagegen heiße das Ich oder die Intelligenz.” Sie sind an sich identisch und als identisch vorausgesetzt. Das Verhältnis der Natur zur Intelligenz hat er so angegeben: “Wenn nun alles Wissen gleichsam zwei Pole hat, die sich wechselseitig voraussetzen und fordern, ... so muß es zwei Grundwissenschaften geben, und es muß unmöglich sein, von dem einen Pol auszugehen, ohne auf den anderen getrieben zu werden.” So treibt die Natur sich zum Geist, so der Geist sich zur Natur fort. Jedes kann zum Ersten gemacht werden, und beides muß geschehen; sowohl das Ich als die Natur muß zum Ersten gemacht werden.
a) “Wird das Objektive zum Ersten gemacht”, so fangen wir mit den Naturwissenschaften an; und “die notwendige Tendenz”, der Zweck “aller Naturwissenschaft ist also, von der Natur aufs Intelligente zu kommen”. Dies ist das Bestreben, Theorie in die Naturerscheinungen zu bringen. “Die höchste Vervollkommnung der Naturwissenschaft wäre die vollkommene Vergeistigung aller Naturgesetze zu Gesetzen des Anschauens und des Denkens. Die Phänomene (das Materielle) müssen völlig verschwinden und nur die Gesetze (das Formelle) bleiben. Daher kommt es, daß, je mehr in der Natur selbst das Gesetzmäßige hervorbricht, desto mehr die Hülle verschwindet, die Phänomene selbst geistiger werden und zuletzt aufhören ... . Die vollendete Theorie der Natur würde diejenige sein, kraft welcher die ganze Natur sich in eine Intelligenz auflöste. — Die toten und bewußtlosen Produkte der Natur sind nur mißlungene Versuche der Natur, sich selbst zu reflektieren, die sogenannte tote Natur aber überhaupt eine unreife Intelligenz” — die erstarrte, versteinerte Intelligenz; sie ist es nur an sich, bleibt so in der Äußerlichkeit —, “daher in ihren Phänomenen”, wenn auch “noch bewußtlos, schon der intelligente Charakter durchblickt. — Das höchste Ziel, sich selbst zum Objekte zu werden, erreicht die Natur” (statt Natur müßte es Begriff, Idee der Natur heißen) “erst durch die höchste und letzte Reflexion, welche nichts anderes als der Mensch oder allgemeiner das ist, was wir Vernunft nennen, durch welche zuerst die Natur vollständig in sich selbst zurückkehrt und wodurch offenbar wird, daß die Natur ursprünglich identisch ist mit dem, was in uns als Intelligentes und Bewußtes erkannt wird.” Durch diese Tendenz, die Natur intelligent zu machen, wird die Naturwissenschaft zur Naturphilosophie.2 Der intelligente Charakter der Natur ist als Bedürfnis der Wissenschaft ausgesprochen.
Es ist weiter zu bemerken, daß Schelling in neueren Zeiten der Urheber der Naturphilosophie geworden ist; sie ist nicht neue Wissenschaft, wir hatten sie immer, bei Aristoteles usw. Die engländische Philosophie ist auch nur Fassen des Natürlichen in Gedanken; Kräfte, Gesetze der Natur sind Grundbestimmungen. Der Gegensatz von Physik und Naturphilosophie ist nicht Gegensatz von Nichtdenken und Denken der Natur. Die Gedanken in der Physik sind nur formelle Verstandesgedanken; der nähere Inhalt, Stoff kann nicht durch den Gedanken selbst bestimmt werden, sondern muß aus der Erfahrung genommen werden. Nur der konkrete Gedanke enthält seine Bestimmung, Inhalt in sich; nur die äußerliche Weise des Erscheinens gehört den Sinnen an. Die Physiker wissen nicht, daß sie denken, wie jener Engländer Freude empfand, daß er Prosa sprechen konnte. — Schellings Verdienst ist nicht, daß er an das Auffassen der Natur den Gedanken brachte, sondern daß er die Kategorien des Denkens der Natur änderte; Formen des Begriffs, der Vernunft brachte er an die Natur, so im Magnetismus die Form des Schlusses. Er hat nicht nur diese Formen aufgezeigt, sondern die Natur auch zu konstruieren, aus dem Prinzip zu entwickeln gesucht. |
|
Schelling Kavram ve Realitenin birliğini, ussal İdeayı doğru olarak formüle eder. Ama bu birliğin doğasını anlama konusunda güçlüğe düşer, onu “imgelem yetisi”nin (Einbildungskraft) ürünü olarak görür. Bu birliği üretmek için “geriye onun dolaysız bir sezgide sunulmasından başka bir yol kalmaz” der. Sonuçta, Schelling için “Entellektüel sezginin nesnelliği Sanattır. ... Sanat yapıtı bana yalnızca başka hiçbirşey yoluyla yansıtılmayanı, kendisi Bende daha şimdiden ayırılmış olan o saltık olarak özdeş olanı yansıtır.” (System des transzendentalen Idealismus, s. 471vss).
Schelling için Usun en yüksek nesnelleşme kipi sanat-yapıtıdır, çünkü onda duyusal tasarım ve ussallık birleşir. Sanat entellektüel olanın ve reel olanın birliğinin en yüksek anlatımını üretir, ve buna göre Schelling felsefe yapmayı sanatın dehası olarak kabul eder.
Bilgi öznel olanın ve nesnel olanın birliğini gerektirir, ve Kant'ın yasakladığı bu kurgul özdeşliği Schelling doğrular. Ama Schelling bu birliğe "entellektüel sezgi" der. Bu “entellektüel sezgi,” nasıl betimlenirse betimlensin, Kavramın kurgul doğasının dışına düşer. Schelling için Saltık öznelin ve nesnelin saltık özdeşliği, reelin ve ideelin, biçimin ve özün, evrenselin ve tikelin saltık ayrımsızlığıdır. Henüz ayrımsızlığın ayrımın olumsuzlaması olduğu, ayrımın kendi karşıtı olan özdeşlik olduğu kavrayışı eksiktir. Schelling özdeşliği tek-yanlı olarak, ayrımdan ayrı olarak alır. |
|
|
|
|
|
|