1 Teknoloji ve
Modern Etik
Etik özgürlük üzerine dayanır.
Teknoloji etiği belirlemez çünkü tıpkı etiğin istencin bir işlevi olması gibi, teknoloji de istence bağımlıdır, istenç teknolojiye değil.
İstenç güçtür — eylem için. İçgüdü, dürtü, itki vb. istenci yendiği zaman durum istençsizliktir. Teknoloji de güç gibi görünür ama değildir ve en çoğundan fiziksel bir güç olabilir. İstenci belirleyen bir altyapı öğesi olarak görülürse, teknoloji fetişleştirilir. Ama teknoloji özerk değildir ve istence altgüdümlüdür. İstenç özgürlük olarak kendini belirlemektir ve başkası tarafından belirlenmez. Dışsal etmenler tarafından belirlenen istenç "istenç" değildir.
Tüm etik-öncesi kültürler teknolojiyi etik-dışı yollarda kullanmaya açıktır. Yalnızca şu ya da bu tikel teknolojiyi değil, tümünü. Bu düzeye dek teknolojiden sağladıkları yarar kültürleri ile eşölçümsüz iken, moral yanlışlarının sonuçları da ellerindeki teknolojinin gücü ile orantılı olarak ağırdır. Teknoloji onları yönetmez. Onlar teknolojiyi yönetemezler. Geri kültürler henüz bir duyunç geliştirmedikleri düzeye dek kendileri tutkuları, dürtüleri, hırsları tarafından yönetilirler. Hırs iyi-kötü ikileminin dışındadır, çünkü moral değil, dürtüseldir. Hırsın güdümünde olmak özgür olmamaktır. |
Ekonomi kapitalizm değildir. Modern ekonomi yalnızca kapital tarafından belirlenmez. Eşit ölçüde başka şeyler tarafından, beden ve kafa emeği, sözleşme, teknoloji ve yasa tarafından da belirlenir. Kapital fiziksel şey değil, salt toplumsal ilişkinin bir biçimi, salt bir istenç belirlenimidir. İstencin sorumluluğunda olduğu için, etik ile bütünüyle uyum içinde olmalıdır. Gerçekte, bir istenç ilişkileri alanı olarak bütününde ekonomi etik ile baştan sona uyum içinde olmalıdır. Sömürü, dolandırıcılık, yolsuzluk vb. etik-dışı ve dolayısıyla ekonomi-dışı etmenlerdir. İnsanlığın geri bir kültürel evresine ait tarihsel fenomenlerdir.
Teknoloji ve Kapital
‘Kapital’ kavramında ussal yan, onu herhangi bir mülkiyet değil ama ‘kapital’ yapan birincil yan artan, büyüyen, çoğalan mülkiyet olmasıdır. Bu artı-değerin olanağı insanın fiziksel ve entellektüel emeğinin somutlaşması olarak modern teknolojide yatar. Modern ekonomi kapitalde, kapitalin özü olan pazarda, kapitalin özü olan teknolojide durağan, geleneksel, despotik geçim ekonomisinden ayrılır. Ekonomi büyümelidir. Tutuculuk ile bir olan geçim ekonomisi büyümez.
Artı-değerin sömürü aracı olarak mı yoksa küresel-toplumsal ilerlemenin güdümünde mi kullanılacağı, ya da artı-değerin nasıl yönetileceği sorusu baştan sona etik bir problemdir ve problemin çözüm yolları toplumların etik gelişmişlik düzeyleri tarafından belirlenir. Modern moral problemi yaratan şey mülkiyet değil (çünkü mülkiyet insan istencinin ve özgürlüğünün ilk belirlenimidir), ama istencin kendisini evrensel insan hakları ile uyumlu kılacak duyunç büyümesinin zorunlu olarak arkadan gelmesidir. Teknoloji sözde bir ‘altyapı’ bileşeni olarak dolaysızca ‘üstyapıyı’ belirlemez ve teknolojik gelişim otomatik olarak moral gelişim getirmez. Bu en iyisinden kölelik olurdu. Duyunç özgür yargılarını dışsal düzeneklerden türetmez. Teknolojik gelişim insan ilişkilerinde yeni durumlar yaratarak yeni moral problemler yaratır. Ve moral problem teknolojik problemden daha çetindir, çünkü teknoloji hazır bilgiyi uygulamaya koymaktan oluşurken, moral yargı sözde kategorik imperativler olarak hazır değildir ve özgürlüğü ve düşünmeyi gerektirir. Despotik bilinç için özellikle güç olan, aslında despotik kaldığı sürece çözümsüz olan problem budur.
Teknoloji ekonomik sürecin, dolayısıyla etik sürecin bir kıpısıdır ve etiğin özgürlük anlatımı olması ölçüsünde ancak özgür toplumlar modern ekonomiyi ve modern teknolojiyi geliştirebilir. Ön-modern despotik kültürler teknolojiyi ancak modern özgür kültürlerden öğrenebilirler. Teknolojik bağımlılık süreklidir, çünkü bu kültürler etik geriliklerinden ötürü ekonomik-teknolojik olarak da her zaman geride kalmak zorundadırlar. Ve despotizm altında yaratılan derme çatma bir ‘etik’ de tıpkı dışsal kökenli teknoloji gibi sanaldır.
Ön-modern despotik kültürde ekonominin ancak etik kadar realitesi vardır. Özgürlük ahlakın ve etiğin temeli olduğu için, özgürlüklerinde gelişmemiş, moral olarak gelişmemiş insanlar arasında ekonomik ilişki olanaksızdır, çünkü ekonomik ilişki toplumsal etiğin realitesidir. Moral gerilik bir kullar kültüründe sözleşme ilişkisini olanaksız kılar, çünkü moral gelişimden ve etik karakterden yoksun olan kul gerçekte yalnızca bir sözleşme olan alış-veriş ilişkisini bir yalancılık, dolandırıcılık, sömürü ve haksız kazanç fırsatı olarak görür. Ve bir sözleşmeler okyanusunda işleyen modern ekonomi böyle etik-dışı kültürlerde hiçbir zaman gelişmez.
İnsan sömürebilir. Bu insanın normal durumudur. İnsan sömürür. Bu ideoloji için insanın normal durumudur. İdeoloji için sömürüyü ortadan kaldırmanın yolu insanı ortadan kaldırmaktır. İdeoloji sömürünün olanağını ortadan kaldırmak için evrensel insan haklarını ortadan kaldırdığı için toplumsal ilişkiyi, sözleşme ilişkileri olarak bütün bir ekonomiyi, ve sonuçta bütün bir toplumsal etiği de ortadan kaldırır.
Toplumcu ideoloji birey ve toplumu uzlaşmaz karşıtlar olarak görür ve toplumun birincilliği uğruna bireyin kendisini realiteden siler. Ama toplum ancak bireylerin toplumu olarak toplumdur. İstençsiz insanlar — bireysellikten yoksun insanlar — eylemsizlikte eşittir ve ekonomiden bağışık olmaları haksızlığa karşı saltık olarak bağışık olmalarını sağlar. Suçsuzluğun saltık olanağı istençsizliktir.
‘Buyruk etiği’ bir oxymorondur çünkü etik özgürlüğün somutlaşmasıdır. Buyruk etiğinin yarattığı boyun eğme tini salt görünüşte bir etiktir ve burada üretim etik-politik gelişimden bütünüyle habersiz robotik insanlar tarafından yerine getirilir.
Despotizm altında etik gelişme düşüncesi paradoksaldir. Çünkü istencin kendisinin belirlenimi olarak etik yaşam özgür toplumsal ve politik yaşam biçiminden başka birşey değildir. Etik gerilik insan doğası tarafından, insanın özsel özgürlüğü tarafından çürütülür ve ‘geri etik’ etik-dışı olmada kendi ortadan kalkışının zorunluğunu taşır. Despotizm duyunç ve istenç düzleminde düşünmediği için, salt alışkanlık etiği olduğu için, salt verili ‘etik’ normlara kitlendiği için despotizmdir.
Teknolojide insanın doğanın gizlerine yaklaşma duygusunun gurur ve kibri vardır. İlk olarak matematiğin estetiği ve sağınlığı vardır. İkinci olarak, istencin karşısında kendi kendisini bulması olarak, doğanın plastikleşmesi olarak bir tür özgürlük duygusu vardır. Teknoloji insanı doğa ile yakınlaştırır, çünkü işleyişinde insan usuna doğanın ussallığının bir sezgisini verir. |
Teknolojinin ya da uygulayımbiliminin özünde yatan bilimlerden de yoksun olan etik-öncesi kültürler teknolojiyi ancak ödünç alabilir, kopya edebilir, ya da çalabilirler. Ama onunla birlikte bir parça toplumsal ve politik etik de ödünç almak zorundadırlar, çünkü — silahlanma teknolojisi dışında — teknoloji kitle tüketimini, dolayısıyla bir pazar ekonomisini ve mülkiyet ilişkilerini gerektirir. Bu koşul Çin için bir Anayasa düzeltmesi ile sağlanmıştır: “Devlet ekonominin özel kesiminin yasa tarafından belirlenen sınırlar içerisinde varolmasına ve gelişmesine izin verir” (Anayasanın 11. Maddesine eklenen yeni paragraf). “Özel kesim” mülkiyeti belirtmek için kullanılır.
Çin’in ortaklaşacı ekonomisi bir kıtlık, açlık, sefillik ve ölüm ekonomisi idi. Bir ekonomi değildi. Çünkü mülkiyetsiz insanlar arasında değiş-tokuş ilişkisi bile olanaksızdır ve ortaklık ancak bir topluluk yaratır, toplum değil. Orada üretim geçime sınırlıdır ve tüketim de benzer olarak aşağı yukarı hayvansal düzeydedir. Sözcüğün gerçek anlamında, ancak avcı-toplayıcı gruplar mülkiyetten yoksundur ve orada eksiksiz ortaklık zemininde birey ve küme bir ve aynı şeydir. Çin bir parça ekonomiye geçmek için bir parça özgürlüğe de geçmek zorunda idi, ve ikisini de kendi tarihinden değil, başkasının tarihinden öğrendi.
Modern teknoloji bir sözleşmeler kültürü temelinde olanaklıdır. Ve sözleşme dürüstlüğü gerektirir. Teknolojik gerilik yalancılık ile birlikte gider. Etik kavramı dürüstlük öğesini de kapsar ve modern pazar ekonomisinin sözleşme ilişkileri temelinde olanaklı olması olgusu ancak etik olarak yüksek ya da ileri kültürlerin ekonomik gelişiminin olanaklı olduğunu imler. Teknoloji kendini pazara sunar. Ama teknoloji aynı zamanda pazar ilişkilerinin kendilerinin dürüstlük temelinde işlemesi zemininde olanaklıdır. Modern teknoloji kollektif bir çabanın ürünü olduğu düzeye dek, ancak özgür etik ilişkiler temelinde, ancak demokratik politik kültürde olanaklıdır.
Ön-modern gelenek kültürünün modern teknoloji ile ilişkisi bir yandan reddetme ilişkisidir ve bunun nedeni açıktır. Gelenek bozulmayı sevmez. Asya’yı bütün bir değişimsiz ve tutucu tarihi boyunca yerinde kalmaya ve güçsüz kalmaya belirleyen etmen teknoloji değil, teknolojiye direnç olmuştur. Öte yandan, aynı gelenek kültürü aynı zamanda kendinden hoşnutsuzdur ve (Japonya’nın sandığı gibi) geriliğini yenmenin yolunun teknolojiden geçtiği yanılsamasına kapılır. Teknoloji yoksulluğun ve güçsüzlüğün bölümsel çözümünü sağlasa da, moral ve etik geriliğinin çözümü teknolojide değil, özgürlük bilincinin kazanılmasında yatar.
Modern teknolojinin sağladığı sınırsız üretim olanağının insanlığın sorunlarını çözeceği biçimindeki trajik aptallık da ekonomik gelişimin ve etik gelişimin bir ve aynı şeyin iki yanı olduğu olgusunun gözden kaçırılmasına bağlıdır. Özel mülkiyeti ve sömürüyü ortadan kaldırma amacıyla özgürlüğü ortadan kaldıran ve bir insan etiğini bütünüyle ortadan kaldırarak yerine materyal bir ‘etik’ geçiren Sovyet deneyimi yalnızca etiğin değil, yalnızca ekonominin değil, ama insanlığın yitişini sergiledi. ‘Sovyet-etiği,’ ‘sosyalist etik,’ ‘ortaklaşacı etik’ gibi terimler birer oxymorondur.
Teknolojinin kendinde ondan etik çıkarsamalar yapmaya izin verecek bir içeriği yoktur. Böyle birşeyi ummak özgürlük, duyunç ve istenç kavramlarının tam bilinçsizi olmayı gerektirir ve bu kütlük despotik kültürün başlıca karakteristiğidir. Teknoloji hiçbir zaman insanları daha dürüst, daha ahlaklı, daha iyi, daha dürüst yapmanın formülünü üretmez. Bunun ilk görgül örneğini ve doğrulamasını 19’uncu yüzyılda işleyim ‘devrimi’ denilen dönüşüm sırasında özellikle İngiltere’de yer alan acımasız sömürü dönemi sağladı. ‘İşleyim devrimi’ terimi birincil olarak Anglikan duyunçsuzluğun gözardı edilmesine yaradı.
Teknolojik ilerleme etik büyümenin önünde gidiyor göründüğü zaman, ancak özgür bir kültür problemlerin çözümü için vazgeçilmez olan açıklığa, saydamlığa ve dürüstlüğe yeteneklidir.
Teknoloji hem ‘despotik gelenek kültürü’ tarafından hem de ‘demokratik gelenek kültürü’ tarafından kullanılabilir (çeşitli derecelerde geleneksel ve despotik olmak üzere: İran, İsrail, Kuzey Kore, Pakistan, Hindistan ve başkaları; benzer olarak görünürde demokratik ve özünde geleneksel olmak üzere: Japonya, Güney Kore, Tayvan). Çünkü modern teknoloji bilimi üretmek değil, daha şimdiden üretilmiş bilimi uygulamaktır. Bilim için özgür etik kültür gereklidir; uygulayımbilim için despotik kültür yeterlidir.
İletişim teknolojisi hiç kuşkusuz etik üzerinde muazzam etkide bulunabilir ve bulunmaktadır. Bilginin yayılmasının önündeki güçlükler ve engeller aşamalı olarak ortadan kalkmaktadır. Ama teknoloji insanlara doğruları ilettiği gibi yalanları da iletmektedir. Ve demokratik bilinç tarafından kullanıldığı gibi despotik kültür tarafından da kullanılmaktadır. Teknoloji kimilerinin sandığı gibi ‘özerk’ olmadığı için, kendisi etiğin denetimine altgüdümlüdür.
Nazi teknolojisi Alman etiği üzerinde yükseldi. Ama bu etik bir buyruk etiği olduğu için etik-dışıdır. Etik özgürlük ister.
Nazizm Almanya’da modern yurttaş toplumunun ve demokrasinin zayıf olduğunu tanıtladı. Güçsüz ve etkisiz bir karşıtçılık dışında, Almanlar kolayca evrensel insan haklarını, duyunç özgürlüğünü ve yasa egemenliğini çiğnediler. Irk üstünlüğünü, Führer kültünü kabul etmeleri Almanlara etikten geriye yalnızca "Alman çalışma etiği" denilen şeyi bıraktı. Nükleer bombayı geliştirmede başarılı olamasalar da, roket teknolojisi başta olmak üzere çeşitli silah teknolojilerini geliştirdiler.
ABD savaşı kazanmanın yolunun stratejik gündüz bombardımanları ile Alman teknolojisini yok etmekten geçtiğini gördü.
|
Teknolojinin özerkliği ve insana egemenliği düşüncesi özgür istenç kavramını ve dolayısıyla etik kavramını olanaksızlaştırır ve dirimsiz aracın kendisini bir özneye yükseltir. Bu etik-dışı görüş altyapı denilen fetişist bir süreci insan realitesinin yaratıcısı olarak gören sözde materyalist felsefelerden gelir. Ve yine yirminci yüzyılda biraz daha yakın zamanlara gelirsek, hak, ahlak ve etik alanlarının normlarını ‘olgular’ olarak değil, ‘değerler’ olarak görerek bu alanların problemlerinin bilişsel olmayan mistik, anlamsız, metafiziksel, yalancı problemler olduklarını ileri süren pozitivizm tarafından beslenir.
Teknolojinin ekonomik sürecin bir bileşeni olması olgusu onu sürekli olarak etik gelişime altgüdümlü kılar, çünkü ekonomi toplumsal etiğin başka bir adıdır. Ekonomik süreç her belirleniminde istençler arasındaki sözleşme ilişkileri üzerine dayandığı için, işlemesi birincil olarak özgür moral karakteri öngerektirir. Yasal belirlenimler bu aynı moral temel üzerine dayanan, onu evrensel olarak öğreten ve onu kollayan istenç belirlenimleridir. Ekonominin bir sömürü süreci ya da ‘kapitalizm’ olarak görülmesi ondaki etik-dışı yanın onun başlıca belirlenimi olarak alınmasına bağlıdır. Bu bakış açısı ‘hırs’ etmenini ‘iyi’ olarak kabul eden aptallığın bakış açısıdır.
Modern ekonomin büyüme ekonomisi olması teknolojinin kendisinin sürekli gelişmekte olan bir süreç olma karakteri ile birlikte gider.
Teknoloji şimdiden insanlığı ve kültürünü yok etme olanağının çok yakınına ulaşan bir düzeye dek gelişmiştir. Teknolojinin gelişmesinin etik üzerine koşullu olduğu düzeye dek, teknolojinin yokedici gizillikleri de insan istencinin denetimi altındadır. Salt bir araç olarak teknoloji kendinde iyi ya da kötü değildir. Ama teknoloji istencin uzantısı gibidir ve şiddet politikalarının da aracıdır. Etik-dışı kültürlerin hazır nükleer ve kimyasal vb. yok edici teknolojilere erişmesi ve sonuçta teknolojinin usdışının aracı olması bir olanaktır.
Robert Oppenheimer Los Alamos'ta ilk atom bombasını yapan ekibin başkanı idi ve yaptığı işin ne demek olduğunu ancak Hiroşima ve Nagasaki üzerinde patlayan uranyum ve plutonyum bombalarının sonuçlarını görünce anladı. Uyanan duyuncu ile H-Bombasının yapılmasına karşı çıktı, onu bir savaş aracı olarak değil, bir soykırım aracı olarak gördü. Nükleer bomba fiziğin yaratısı olsa da, üretiminin durdurulması için tüm fizikçilerin kollektif eylemi yeterli değildir. Bunun için küresel istenç gereklidir. Nükleer savaşın önlenmesinin ancak Demokrasinin ve despotizmin nükleer eşitliği zemininde olanaklı olduğu düşüncesi Georg Teller'in H-Bombasının yapılmasını desteklemesinin gerekçesi idi. Nükleer dengenin iki düşman yanın karşılıklı olarak birbirini yok etmesini önleyeceği varsayımı bugün de dün olduğu gibi barışın sürmesinin güvencesi olarak görülmektedir. Demokrasinin özgür istenç olduğu açıktır. Ama Despotizmin aptallığı eşitliğin ne olduğunu anlamasını güçleştirebilir. |
Teknoloji insanın özdeksel dünyasının tam olarak ussallaştırılmasının, yapay ya da üretilen dünyanın insan istencinin bir uzantısı yapılmasının aracıdır. Teknoloji doğanın görgül bilgisi temelinde doğanın istenç yoluyla yeniden biçimlendirilmesidir. Teknoloji insan yaşamını anlamsız bedensel emekten özgürleştirir. Eşit ölçüde, anlamsız entellektüel emekten de özgürleştirir.
Teknoloji modernleşme sürecinin ekonomisine, büyüyen ve küreselleşen ekonomiye katılan ve birincil güdüsünü ekonomik özgürlükte
bulan zorunlu bir dizge bileşenidir. Modern teknoloji eskimeyen, zamana direnen arkaik teknoloji değil, ama kendini sürekli eskiyerek tanıtlayan yeni teknolojidir. Modern teknoloji sonu gelmez bir yolda sonraki yeni şey için bir arayıştır ve sürekli yenileşmenin ve sürekli eskimenin birlikteliği tarafından tanımlanır.
Teknoloji yapıcı olduğu denli de yıkıcıdır, arkaik işleyim yollarını çöpe atar, pazar işleyişini bozar, sağlam şirket yapılarını çürütür, denetim ve sömürü aracı olarak, ve en sonunda yok etme aracı olarak da kullanılabilir. Ama teknoloji özgür istencin düşmanı değildir, çünkü teknoloji bir istenç değildir. Bozuculuk, yıkıcılık, dağıtıcılık ya da giderek yok edicilik “gelişme” kavramının kendisinde yatar ve onun özsel bir yanıdır. Burada önemli olan şey bozucu olanın yalnızca eski olanı yok etmekle kalmayıp yeni ve daha yüksek olanın ortaya çıkışına götürmesidir. Gelişmenin aynı zamanda yok edici olması diyalektiğe yabancı bilinç için olağanüstü ilginçtir çünkü bunda bir çelişki görür ve çelişkinin olmaması gereken birşey olduğunu düşünür. Eğer yıkıcı bir teknoloji ya da yenilik yerleşik bir teknolojiyi geçersiz kılıyor ve eskisini dağıtarak yeni bir üretim düzeni, yeni bir pazar düzeni vb. yaratıyorsa, bu durum eski teknolojiye bağımlı olan ve eski kalmada direten herşey için yıkıcıdır.
Kişisel bilgisayarın daktilo makinesini ortadan kaldırması, bulut teknolojisinin dışsal veri disklerinin yerini alması, 1908’de Henry Ford’un kitle için üretilen T-Modelinin 30 yıldır rahatsız edilmeyen otomobil pazarını bozması yokedicilik örnekleridir. Müzik alanında uzun çalarlardan internet formatlarına değişim çok kısa bir süre içinde ve çok keskin oldu. 1985’te yeni olan, yepyeni olan Cray 2 süper bilgisayarının ederi $17,5 milyon ve ağırlığı 2.500 kilogram iken, işlem gücü bugünün bir cep telefonunun gücü kadar bile değildi. Bugünkü teknolojiyi de hiç kuşkusuz benzer bir yazgı beklemektedir. |
|