Çin: Başkasının Tarihi Olmak
Aziz Yardımlı

idea yayınevi site haritası 
 


Tarihsiz Modernleşme



Tarih — başka şeylerin yanısıra — homo sapiensin moral büyümesine, duyunç gelişimine de yarar. Tarih — başka şeylerin yanısıra — homo sapiensin etik karakter kazanmasına, istenç gelişimine de yarar. Çünkü Tarih özgürlüğün işidir.

 

Asyatik tin moral yargıda bulunmayan ve eylemde de bulunmayan despotik bir kültürdür. Asya’yı ve dolayısıyla bütün bir dünyayı, aslında uygarlığın kendisini ilgilendiren soru Özgürlüğe kestirme bir yolun olup olmadığı, bu dürtüsel kıtanın ve bu despotik devin Tarihin ereği olan Özgürlüğe Tarihsiz olarak nasıl erişeceğidir. Çünkü Tarih İstenç demektir.



1,4 milyarlık Yeni Çin “Made in China” değildir. Bolşevik ‘devrimi’ gibi, Maoist ‘devrimin’ de bir devrim olmadığı anlaşılınca, dünyanın yaşadığı iki büyük savaşta yok edilen insanların sayısından çok daha fazla sayıda insanın yok edilmesine yol açan sözde ‘devrim’ geri alındı. Çin’in despotik kültürünün despotik devrimcilerinin yaptığı saçmalıklar yalnızca Çin’in dayanılmaz durumunu daha da dayanılmaz kılmaya yaramıştı. Ülke ‘küçük düşürülme’ yüzyılından sonra, ve kendini ‘küçük düşürme’ devriminden sonra, 20’nci yüzyılın son çeyreğinde yok edilecek bir düşman olarak gördüğü ‘emperyalizm’e, ‘tekelci kapitalizm’e sarıldı ve ancak onun yaşam öpücüğü ile yeniden yaşama dönmeye başladı. Batı kapitali ve Batı teknolojisi Çin’in bir Tarih boyu uzağında idi. Ama Tarih Çin’in ayağına geldi. Yüz milyonlarca insan 4.000 yıldır varoluşlarını, kültürlerini, yaşamlarını tanımlayan çamurlu pirinç tarlalarını bırakarak kentlere göç etmeye başladı. Modern yaşamın kırıntıları uğruna, kendilerini gönüllü olarak ideolojik despotizmin acımasız sömürü çarklarının üzerine attı. İnsan olma haklarını kazanmasalar da bunun bir önemi yoktu, çünkü düşünmeyi bilmedikleri için henüz insanlıklarından haberleri yoktu. Rüşvetçilik ile, kayırmacılık ile, çıkarcılık ile beslenen Devrimci Parti dünyayı anlama gereğini duymaksızın bir kez daha Çin’in realitesini değiştirmeye girişti.

 

Gözlerini dünyaya yeni açan bir bebek gibi, Çin ilk kez dünya ile, insanlık ile, uygarlık ile tanışmaya başladı. Sanki bütün bir Tarih onun uğruna çalışıp çabalamış, sanki uygarlık herşeyi onun kullanımına sunulmak üzere hazırlamış gibiydi. Sanki bin yıllık yalıtılma muhteşem bir ödül ile sonuçlandırılmış gibiydi. Bütün bir nüfus dünya kültürünün harikaları karşısında şaşkınlık içine düştü, ve Proleter Devrimci parti üyeleri başta olmak üzere, herkes kendi payını kapabilmek için despotik devrimini, Maoist kültünü, bütün bir arkaik kültürünü terk etmeye hazır ve istekli olduğunu gösterdi.

 

Deng Xiaoping’in bütün politik dehası Çin’in bin yıllık sefaletinin ancak ideolojinin ‘emperyalizm’ dediği, ‘tekelci kapital’ dediği aç gözlü öcüler yoluyla ortadan kaldırılabileceği olgusunu görmesinde yatıyordu. Kendi başına bırakıldığında, Çin yalnızca sefillik içinde bin yıl daha partinin hadımları tarafından aldatılmayı sürdürecekti.

 

Deng’in dehası bir Marxist olarak Marxizme sırtını dönmesinde, bir sınıf ve devrim düşmanı olarak devrimci olmasında, bir hain olarak kurtarıcı önder olmasında yatıyordu. Çin Komünist Patisinin güçlü önderleri hiç zaman yitirmeden kendi özel mülkiyetlerini edinmeye başladılar, ve bunu yolsuzluk ve rüşvetçilik, yağma ve sömürü yoluyla yaptılar. Çinli kapitalistler birincil olarak Çinli komünistler arasından doğdu. Çin tininin ‘karakteristikleri’ anlaşılmayacak paradokslar değildir. Anlaşılmaları için yalnızca Çin’de moral gelişimin olanaksız olduğunu, etik yaşamın hiçbir biçimde olmadığını, ve yasa egemenliğinin yalnızca Partinin özenci anlamına geldiğini anımsamak yeterlidir.

 

Her zaman olduğu gibi, materyal ideoloji için olgularda olmayan ve görgül olarak doğrulanamayan ahlak ve etik bilişsel olmayan anlamsız konular idi. Ahlak, etik, yasa Parti ile göreli olunca korkmadan, ezilmeden, sinmeden insanca yaşamanın kendisi ütopik birşey olur, ve bu evrik evrende ancak usdışı olan edimselleşebilir.

 

Yeni kültürün Deng’in izinden yürüyen kibirli egemenleri kibardır. Ve Tarihe borçlarını ödemeyi isteyecek kadar da minnettardırlar: “Çin karakteristikleri ile sosyalizm” etik olmaksızın, demokrasi olmaksızın, insan hakları tanınmaksızın “insanlığa büyük katkılarda bulunacaktır.”

 

 

Çin’in imparatorluk tarihi boş sayfalardan oluşur. Öyle görünür ki böyle olması Tarih için başka türlü olabileceğinden çok daha iyi olmuştur, çünkü — Napoleon’un pekala haklı olarak uyarmış olabileceği gibi — Laissez donc la Chine dormir, car lorsque la Chine s’éveillera le monde entier tremblera. Bunu söylemesinin nedeni Çin’in devasa nüfusu değildi. Bütün uygar dünyayı terörize etmek için Cengiz Han’ın bir kaç milyon Moğolu yeterli olmuştu. Ayrıca Hindistan da Çin kadar kalabalıktı, ama kutsal ineklerini efendileri sayan panteistik Hindistan kendi düşlemsel yaşamı içinde dünyadan habersizdi. Napoleon’u kaygılandıran şey Çin’in hiçbir yaşam deneyimi, hiçbir moral gelişimi, hiçbir etik karakteri olmayan devasa kitlelerden ya da yığınlardan daha öte birşey olmaması idi. Bugün henüz bir ulus değil ama yalnızca dev bir etnik grup olan Çin uyandırılmış, aslında — tıpkı samurai Japonyası durumunda olduğu gibi — Batının kendisi tarafından uyandırılmıştır. Ama bu yalnızca teknolojik bir uyanıştır, demokratik değil, ve Çin’in etnik yığınları henüz ne yurttaş toplumunun özgürlüğünün ne de ulusun egemenliğinin bilincindedir. Despotizm ne hak ne de özgürlük tanır. Özgürlük ile anladığı şey güçten doğar, ve bildiği hak yalnızca güç yoluyla sağlanır.

 

Yinelemelerden oluşan tarih boşa harcanan zamandır, bir Tarih değil. Çin bütün bir Tarihini har vurup harman savurmuştur. Ve şimdi başkalarının hazırlayıp önüne sunduğu Tarihten alacağı herşeyi kapmaya girişmiştir — hak, ahlak ve etik dışında.

 

Tarih istenç ister, çünkü istenç değişim, istencin kendisinin değişimi demektir. Ve istencin bir ereği olduğu için, tarih erekseldir. Çin’in binlerce yıllık geçmişinde ve bu geçmişi dolduran milyarlarca insanında eksik olan şey istenç idi. Halk istençsiz olduğu için halktır, ve geleneğin değişmezliğine ve dinginliğine gömülü olarak Tarih ile hiçbir işi yoktur. İstençsizlik tarihsizliktir.

 

Ve gene de Çin için Tarih kaçınılmaz ve vazgeçilmez bir erek olarak kapıdadır. Çin’in yalıtılmışlığı bozulmuş, bir süredir Çin’in karakteristiklerinin kendileri tarih olmaya başlamıştır. Ama Tarih yalnızca ekonomiden oluşmaz, yalnızca başkalarının teknolojilerini ödünç almak yeterli değildir. Tarih bütün bir etik yaşamın oluş süreci, özgürlüğün ve istencin Aile, Toplum ve Devlet alanlarında somutlaşmasıdır. Etik çalınamaz, öykünülemez, ve ödünç alınamaz. Yalnızca istenç gerektirir. Ve hiç kimsenin Çin’e insanı gerçekten insan yapacak bu biricik tinsellikleri çok görme gibi bir niyeti yoktur.

 

İstencin belirlenimi ereğine erişmektir, ve ereği gerçek kendisidir, salt materyal şeyler değil. Çin’de birşeyin olması için ilkin istencin kendisinin olması gerekiyordu, çünkü Çin’in bütün bir tarihi boyunca istenç yalnızca imparator idi — sonsuza dek değişime direniş olarak tutuculuk. İmparatorluğun istenci halkın istençsizliği idi. Benzer olarak, Partinin istenci de halkın istençsizliğidir.

 

Politik özgürlük ve eşitlik kavramları bugün de Çinlinin bilincinin dışındadır. Çinliler kendilerini yönetme yeteneğinden yoksun ve başkaları tarafından yönetilme gereksinimi içindedirler. Yasa önünde eşittirler, ama yasaları kendi istençleri değil, onların üzerinde duran üstün despotik gücün istencidir. Çinli haklarının bilincinden de yoksundur ve haklarını yalnızca efendileri bilir ve verir. Özgürlük ile hiçbir tanışıklığı olmayan bu kültür tam bir moral hamlık kültürü, büyümeye, düşünmeye, inceliğe, saydamlığa, dürüstlüğe direnmeyi sürdüren bir çocukluk ve korku tinidir. Bir devletin özsel olarak moral bir yapı olması ve ulusun özgürlüğünden doğan moral karakterinde temellenmesi gerektiği düzeye dek, Çin ‘devleti’ bir devlete en az benzeyen bir saçmalıktır. Ve Çin ‘Halk’ Cumhuriyeti Anayasası anlamsız bir kağıt parçası, bir yalanlar belgesidir. Bir yalanlar ve yalancılar kültüründe yalan doğrunun değerini taşır. Tepeden tırnağa despotizmine sarılan Çin kendini küçük düşürmeyi sürdürmektedir.

 

Çin Halk Cumhuriyeti Anayasası (1982)
BÖLÜM II
YURTTAŞLARIN TEMEL HAKLARI VE ÖDEVLERİ

Madde 35

Çin Halk Cumhuriyeti yurttaşları konuşma, basın, toplantı, yürüyüş ve gösteri özgürlüklerinden yararlanırlar.

 

Modern devrim, despotizmin devrilmesi olarak, sözcüğün en tam anlamında istencin, özgürlük bilincinin doğuşu olmalıdır. Ama Çin’de ne 1911’de ne de daha sonraki şiddet sürecinde istenç doğdu. Bugün de Çin’de özgür istenç yoktur. Çin henüz devrimini yapmamış, henüz yurttaş toplumunun karakteristiklerini kazanmamıştır. Ve Mao’nun kurucu babası olduğu bu kültürde bugün de özgürlük suçtur. Özgürlük gerçekten de suçun olanağıdır, çünkü moral karakterin gelişmediği bir kültürde en bölümsel özgürlükler bile yolsuzluğa, dolandırıcılığa, hırsızlığa teşvik olarak görülür.



In the past five years, Xi’s sweeping drive has punished more than 1.5 million corrupt Communist Party officials, including former political rivals and senior military leaders. (LINK)

 

Çin bütün bir tarihi boyunca yeniliğe ve değişime izin vermedi. “Çin karakteristikleri” Çin’i istençsizliğe, eylemsizliğe, tarihsizliğe yazgılayan despotik karakteristiklerdir. Bu karakteristikler ne insanın kişi olmasına, ne kendi duyuncu ile yargıda bulunan moral bir varlık olmasına, ne özgür törel yaşama, ne de demokrasiye izin verir. Başkan Xi şimdi Çin Komünist Partisinin 19’uncu Ulusal Kongresinde dünyaya Çin’in bu aynı karakteristikler ile “insanlığa katkıda bulunacağını” bildirmektedir. Ve barbarlıktan çıkmamada direten bu kültürde evrensel insan hakları bir suç ve ceza konusudur.

 

Çin ‘devrimi’ devrilecek bir devlet olmaksızın ve devrim yapacak bir istenç olmaksızın yapılan bir devrimdir. İmparatorluk gelenek tininin uyuşukluğu içinde kendiliğinden tükenip gitmişti ve halk onu boynu eğik uysal bir kitle yapan biricik egemenden de yoksundu. Çin kendi kendisi ile savaşmaya başladı ve Çin’in sözde devrimi daha şimdiden ölü olan bir kültür için bir kez daha ölmek oldu. Köylü ‘devriminden’ hiçbirşey doğmadı. Ya da yalnızca ‘büyük sıçrama’ gibi, ‘kültür devrimi’ gibi ölümcül sanrılar doğdu. Sözde Çin devriminde trajik olan şey sözde kurtuluş uğruna yapılan bu çılgınca eylemlerin yalnızca kendinden bıkmış, yalnızca kendisinden kurtulmayı isteyen insanlığın eylemleri olmasıdır. Çinli anlamsız ve amaçsız iç savaşlarında hangi yanda savaşmış olursa olsun, ister Kızıl isterse Beyaz teröre katılmış olsun, düşmanında yalnızca kendini vurdu.

 

Çin bir ‘devrim’ yapmış ve onu sınıfsız topluma götürecek bir yola girmiş değildir. ‘Devrim’ adı verilen süreçte yer alan olaylar onları planlayanların bekledikleri şeyler olmamıştır. Çin durumunda, ‘devrim’ denilen şey birimi sık sık milyonlar değil ama on milyonlar olan kitle kıyımları, insan yapımı kıtlıklar ve kitle histerileri gibi olaylardan oluşan bir tür delilik nöbeti idi. Burada tinin tam bir aptallaşması vardır. Yirminci yüzyılın başında tam olarak 4.000 yıl gerisinin kültürünü yaşayan etnik bir kültür için modern dünya ile karşılaşmak başka nasıl olabilirdi?

 

Tarihsizlik bir ulusun öz-bilinci için en büyük talihsizliktir. Tarihsizlik istençsizliktir ve istençsizliğin özgür istenç ile, eylemsizliğin eylem ile karşılaşması kaçınılmaz olarak kendini küçük düşürmelerde sonuçlanacaktı. Tarih bilincinden ve dolayısıyla özgürlük kategorilerinden yoksun Çin modern dünyayı ancak kendi karakteristik kategorileri ile tanıyabilir ve tanımlayabilirdi. Devasa bir köylü kitlesinin dünyayı anlaması olanaksızdı. Çin İmparatorluğu birkaç küçük Batılı şirkete yenik düştü. Bir duyunçsuzluk başyapıtı olan İngiliz sömürge imparatorluğu ve engin bir aptallık imparatorluğu olan Çin arasındaki ilişki ancak bir utanç ve küçük düşürülme ilişkisi biçimini kazanabilirdi. Çin modern tarihe bir sömürge olarak girdi.

 

 

 


Çin bir etnik gruptur — bir kitle, bir yığın, bir halk. Bir ulus değildir çünkü ulus egemendir. Etnik grup ise istençsizdir, kendini yönetme gibi bir sorunu yoktur, ve ancak güdülmeye yeteneklidir. Klasik dönemde ethnos terimi bir hayvan sürüsünü anlatmak için de kullanılıyordu. Batıda uluslar kendilerini imparatorluklara karşı tanımladılar ve onları dağıttılar, demokrasi sürecine döndüler. Doğuda etnik gruplar her zaman güçlü önder gereksinimi içinde kaldılar. Ulus özgürdür ve bu özgürlük onu bölünmez bir birlik yapan istençtir. Kültürel türlülük içinde parçalanmış ve birbirlerini parçalayan halk yığınları ile karşıtlık içinde, ulus birincil olarak evrensel insan haklarının bilincinin kazanılması yoluyla türdeş bir kültür olma sürecine giren insanlıktır. Onda, yurttaşın evrensel istencinde, başlıca etnisite ve mezhepçilik ile tanımlanan kültürel türlülük silinme sürecine girer. Bu türdeşlik en sonunda küreselleşmenin etik temelini oluşturan ve değersiz tarihsel tikellikleri ortadan kaldıran zemini sağlar. Kültür tindir, doğanın ötesidir, ve kültürel türlülük özsel olarak bilinç biçimlerinin sık sık yokedici karşıtlıklar içeren çoğulluğu ya da türlülüğüdür. Politik büyüme istenç tarafından yaratılır, ve az-gelişmiş insanlar olarak serfleri, kulları, geleneğin uysal uyruklarını özgürlük düzleminde, gerçek egemenlik düzleminde türdeşleşmeye götüren etmen özgür istençtir. Çin’de olmayan şey istençtir, yeri dürtüler ve itkiler tarafından doldurulur, ve bu usdışı kaynaklarından ötürü Çin’de ‘politika’ yalnızca Picasso’nun grotesk tablolarını andıran bir saçmalıktan öteye geçmez. Bütün bir Almanya’yı hizaya çekmeyi ve henüz doğmakta olan demokratik istenci bastırmayı başaran Naziler istençsiz bir kitlenin önderliğini yapan Çin Komünist Partisine ancak gıpta edebilirlerdi. Etik karakterden yoksun etnik karakter onda normal olarak olmayan özgürlüğü bastırması için ideolojiye gereksinmez. Bir kült bütünüyle yeterlidir. Çin halkı etnik karakterinin üzerine ve ötesine, özgürlük bilincine yükselmiş bir ulus değildir. Bu nedenle egemen değildir. Homo sapiensin bu milyarlık kitlesi henüz politik bir nitelik taşımaz.

 

Çin nüfusunun %91,6’sını (1.220.000 kadar) oluşturan etnik Han Çinlileri yalnızca Çin’de değil, bütün dünyada en büyük etnik gruptur. Geri kalan 54 etnik grup arasında Zhuang % 1,27 oran ile ikinci sıradadadır (17 milyon) ve Mançular nüfusun % 0,78’ini (10 milyon) ve Uygurlar % 0,76’sını (10 milyon) oluşturur.

 

Çin’de ne bir demokratik devrim yapacak yurttaş toplumu vardı, ne sözde toplumcu devrimi yapacak bir işçi sınıfı, ne de modern demokratik devrime öncülük edecek ussal bir entellektüel önderlik. Etnik Çin kültürü politik terimlerde çözümlenmeye açık özgür bir kültür değildir. Politika uygarlık gerektirir. Sun Yat-sen, Chiang Kai-shek, Mao Zedong ve Deng Xiaoping tümü de Konfiçyüs tininde yetişmiş despotik önderler, ve önderlik etmeleri gereken insanlar ise köylülük sınıfı idi. Bir ‘köylü devrimi’ terimi saçmadır. Çin durumunda, ‘devrim’ denilen şey baştan sona bir yanılsama, ya da daha iyisi bir sanrılamadır, ve Çinli toplum mühendislerinin devrim denemeleri sözde kurtarmaları gereken kitlelerin, yığınların, halkların yok olmalarında sonuçlanmıştır.

 

Çin’de yalnızca yanlış birşey olmamış, ama genel olarak bir ‘devrim’ denebilecek hiçbirşey olmamıştır. Ya da Çin’de yalnızca şiddet olmuştur. Bin yıllar boyunca hiçbir zaman insanca bir yaşama ulaşamamış milyarlık bir köylü nüfusun biricik özlemi kendini ortadan kaldırmak, ne olursa olsun kendisinden başka birşey olmak olabilirdi. Köylülük bütün bir tarih boyunca her zaman tiranların elinde oyuncak oldu ve başka birşey olması olanaksız olduğu için öyle oldu. Modern devrim geleneksel köylülüğü ya ortadan kaldırır ya da hiç olmazsa çiftçiye dönüştürürken, Çin devrimi istençsiz köylüyü devrimin ‘öncü’ sınıfı yaptı. Ve politik bir istenci olmayan sanal bir sınıftan yalnızca tiranların gücünü pekiştiren sanal bir devrim doğdu. Modern dönem ile birlikte geleneksel köylülüğün zamanı geçmiş, bütün bir kitle bir gereksizlik, anlamsızlık ve saçmalığa indirgenmişti. Bir kez istenç kazanır kazanmaz, köylü köylü olarak ortadan kalkar.

 

Batı modernleşme sürecine girerken dünyanın arta kalanı olan bitenden habersizdi ve arada büyük bir kültürel uçurum gelişmeye başladı. Çin gibi, Hindistan gibi devasa nüfuslar Batı ile karşılaştıkları zaman onları anlamak için gereken kavramlardan yoksun idiler. Hak ve haksızlık, sömürü ve eşitsizlik kavramları ve bir ulus duygusu, giderek onur duygusu bile henüz bilmedikleri şeylerdi. Yeni efendilerine gönüllü olarak, giderek seve seve ve gurur duyarak hizmet ettiler. Bu kavramları ve daha başkalarını, aslında yeni kültürlerinin bütününü ancak daha sonra yine Batılıların kendilerinden öğreneceklerdi. Bu dev ülkeler ilkin Batılı devletlerin değil, askeri güçlerin değil, ama yalnızca kâr peşindeki cüce şirketlerin egemenliği altına düştüler.

 

Hollanda’nın, Fransa’nın, İngiltere’nin Doğu Hindistan Şirketleri aşağı yukarı bütün Güney Asya’nın yeni egemenleri oldular. Bu ülkelerde ulus bilinci ve bağımsızlık istenci doğmaya başladığı zaman, bu bilinç yalnızca bu kültürlerin Batıda eğitim gören, bir süre orada yaşayan entellektüellerine sınırlı kaldı. Ve onların kendilerinin despotik kafa yapıları modern kavramları tam içeriklerinde kavramalarına izin vermedi. Halklarına boş yere kendilerinin de bilmediği şeyleri öğretmeye çabaladılar. Ve anladıkları yüzeysel kavram kırıntıları bile yalnızca boyun eğmeyi bilen istençsiz halklar tarafından aşağı yukarı dinsel konular olarak kabul edildi. Despotik kültür ancak despotizmin dilinden anlar. Halk yeni tanrılar olarak gördüğü ideologlara tapınmaya döndü.

 

Asya’nın tarihsel gereksinimini bir ‘devrim’ terimi ile anlatmak olanaksızdır. Asyatik tin yalnızca tarih olma, yalnızca kendini unutma, yalnızca kendi başkası olma gereksinimindedir. Bütün bir Asya’da iyileştirlebilecek bir yasal düzen, yükseltilebilecek bir ahlak ve daha öte geliştirilecek etik bir yapılanma yoktur.

 

Modern döneme sarkan despotik kültürlerin çaresizliği özgürlüğü kazanmak için özgürlük istencinin zorunlu olmasında yatar. Despotik kültür yalnızca boyun eğmeyi bilir ve ister. Özgürlük bilincinin kazanılması tam bir hak eşitliğinin, tam bir moral karakterin, ve aile ve toplum ve devlet yaşamında etik belirlenimlerin kazanılması demektir. Bu kültürler hem kendileri olarak kalmayı, hem de insan doğalarının hakkı olan yaşam biçimlerine yükselmeyi istemektedirler.

 

 

Ön-modern kültürlerde devrim denilen şey zorunlu olarak ideologların despotik bilinçlerindeki hırsların ve nefretlerin ve megalomanyaların güdümünde yer alan bir şiddet sürecidir. Ama despotik ideologlar devrimci değil, ve kışkırttıkları iç savaş devrim değildir. Devrim evrensel insan haklarının yerleşmesini amaçlar. Despotik ülkelerin despotik ideologlarının istenci altında ‘devrim’ evrensel insan haklarının evrensel olarak çiğnenmesi olur. Çin ‘devrimi’ Çin tininin kendine uygun önderlerini yarattı — duyunçsuz ve düşüncesiz, acımasız ve amansız.

 

Despotik kültürde birbiri ile çarpışan yanlar arasında ne olursa olsun hiçbir ayrım yoktur. Tek bir despotik önderin istenci altında yoğunlaşmadıkça, Çin ‘karakteristiklerinden’ biri olan kollektif nefret kendi içinde yeniden ayrımlaşarak birbirine düşman bölüngüler yaratmayı sürdürür. Çin’in İmparatorluk ile, ya da Kuomintang ile, ya da Maoizm ile modern gelişim sürecine girmesi olanaksızdı. Gelişim istenç gerektirir. Ama Beyaz Terörü ile Kuomintang ve Kızıl Terörü ile Mao evrensel istenci bastırmada ortak idiler.

 

Çin’in dört bin yıllık tarihi boyunca yalnızca İmparatorlar özgür oldu. Bütün bir nüfus hiçbir zaman özgürlük bilincini kazanmadı. Bu sona ermeyen despotizm bugün de yalnızca biçim değişikliği ile sürmekte, Komünist Partisinin kanatları altında acımasız bir sömürü, yolsuzluk ve hırsızlık düzeni işlemektedir. Ama dünyanın geri kalanından ayrı olarak, ölçüsüz bir sömürü sömürüsüz bir dünya uğruna, ve ölçüsüz bir eşitsizlik sınıfsız toplum ideali uğruna sürdürülmektedir. Çin’in en yeni despotizmi bir zamanlar monarşik Avrupa’da aydınların boşinançlar içinde yaşayan halkları kurtarmanın yolu olarak önerdikleri “Aydın Despotizmi” modeli de değildir. Çin’in egemenleri demokrasiye karşı, evrensel insan hakları bilincinin gelişimine karşı, ve bir milyarın üzerindeki bir nüfusu sürekli aptallık durumunda tutabilme uğruna sürekli önlem almak zorundadırlar.

 

İdeoloji ilkin ona kapılanların duyuncunu bütünüyle siler ve istençlerini bir hırs ve nefret dürtüsüne bozar. Bu işlem sonucunda ortaya çıkan tarihsel materyalist önder halkın istençsizliğinde kitle tabanını, halkın güçsüzlüğünde kendi gücünü bulur. Hiçbir etik nitelik taşımayan, baştan sonra etik-dışı olan bu evrik kültürde genel olarak haksızlığa karşı çıkmanın kendisi suç olarak kabul edilir ve cezalandırılır. Çin şimdi etik olmaksızın işleyen bir boyun eğme ekonomisidir. Ve Çinli tarihsel materyalist önder ekonominin herşeyin belirleyicisi olduğuna, duyuncun bir aptallık ve istencin bir altyapı türevi olduğuna inanmaktadır. İdeolojinin gerektirdiği gibi, bütünüyle duyunçsuz ve bütünüyle istençsiz çünkü bütünüyle materyaldir.

 

Çin bugün ekonomik eşitsizlik açısından dünyada en önde gelen ülkesidir. Ama bu sıradan Çinli için bütünüyle yeğlenebilir bir durumdur, çünkü almaşık pirinç tarlasına, kültür devrimlerine, büyük sıçrayışlara geri dönmektir. Ama hiçbir etik temeli olmayan ekonomi sanal bir ekonomidir ve sürmesi bir aldanmanın ve yanılsamanın istenci baskılamasının sürmesi ile koşulludur.

 

Çin'de Toprak Mülkiyeti

1949 devriminden sonra toprak kollektiflerin ya da devletin mülkiyeti oldu. 2007 yılında yeni düzenlemeler getirildi.

 

  • İmparatorluk Çininde toprak ağaları toprak sahipliği hakları karşılığında hükümete vergi ödüyor olsalar da toprağın tam sahipleri değillerdi. Toprak ağaları kendi paylarına toprakta tarım yapan köylülerden kira topluyordu. Bu düzenlemeler savaşlar, kıtlıklar vb. nedeniyle sık sık bozulsa da, İmparatorluk Çininde toprakta özel mülkiyet hakkının olduğunu söylemek güçtür. Qing Hanedanı sırasında yapılan düzenlemeler de etkili olarak işlemedi.
  • Çin Cumhuriyetinde (1912-1949) toprak ağalarının, soyluların, dinsel kurumların ve köy topluluklarının toprak sahipliği hakkı kabul edildi. Ormanların özel mülkiyet olabilmesi dışında, özel mülkiyet hakkı yoktu.
  • Çin Halk Cumhuriyetinde (1949 sonrası) zaman zaman orta ve küçük köylünün toprak sahipliği hakkı tanınmasına karşın, 1956'dan sonra özel toprak sahipliği hakkı bütünüyle aldırıldı. 1980'den sonra kollektivizasyon geri alındı ve halka toprak dağıtıldı.

Constitution of China, Article 36: Freedom of Religion

Citizens of the People's Republic of China enjoy freedom of religious belief. No state organ, public organization or individual may compel citizens to believe in, or not to believe in, any religion; nor may they discriminate against citizens who believe in, or do not believe in, any religion. The state protects normal religious activities. No one may make use of religion to engage in activities that disrupt public order, impair the health of citizens or interfere with the educational system of the state. Religious bodies and religious affairs are not subject to any foreign domination.
 

 

'This is different rich ...

'This is different rich...It's crazy': the Chinese riding the spending boom

The Sydney Morning Herald / January 27 2018 (L)

Chadstone is Australia's largest shopping mall, with more international designer-label boutiques than anywhere else in the country. Dior, Balenciaga, Saint Laurent, Prada, Armani, Burberry, Givenchy, Valentino, Fendi – they're all here, under the soaring roof of the centre's high-fashion precinct. And Chanel isn't the only one making prospective customers wait for admission. As I join the throng on an indoor boulevard, I see lines snaking out the doors of Dolce & Gabbana, Gucci and Louis Vuitton. In the air, there is barely contained retail mania. And the sound of people speaking Mandarin. (LINK)

 


 

Is China really the worlds 2nd largest economy?

Zhang Sheng, former Chongqing (2006-2010)

 

No China now has a large number of poor people, they are still hungry, walking a few kilometers of mountain road to school. In order to survive and eat bread, their parents worked hard in factories thousands of kilometers away, working 16 hours a day, and they could not go home to see their children all the year round. And every day Americans want to deprive them of their job opportunities and deprive them of their chances of survival.

Before there is a "ice boy"“冰花男孩” reports.You can get to know that there are a lot of such poor people in China.

 

 

 



Büyük Kıtlık (1959-61)

Büyük Kıtlık


Tarih: 1959-1961
Yer: Tüm eyaletler
Ölümler: Hükümet istatistiklerine göre 15 milyonun üzerinde; başka tahminlere göre 36 ve 45 milyon arasında; Çinli gazeteci Yang Jisheng'a göre aynı dönem sırasında açlık nedeniyle ölenlerin sayısı 36 milyon ve doğmayanların sayısı 40 milyondur; sonuçta Büyük Kıtlık nedeniyle toplam nüfusta 76 milyonluk bir azalma olmuştur.

Büyük kıtlık yalnızca Çin'de değil, ama dünyanın bütünü açısından tüm zamanların en büyük yıkımlarından biridir. Çin hükümeti bir hükümet olmadığı için yalan söyledi ve kıtlığı iklim değişikliklerine bağlı olarak göstermeye çalıştı. Trajedi "Üç Yıllık Doğal Yıkım" (三年自然灾害) olarak tanımlandı. Açlığa ve hastalığa bağlı yaygın ölümlerin yanısıra, birçok belge yamyamlık olaylarının yaşandığını gösterir.

 



 

Female infanticide in China

Female infanticide in China (W)


The practice of female infanticide was far from wholly condoned in China. Buddhists wrote that the killing of young girls would bring bad karma, conversely those who saved a young girl's life either through intervening or through presents of money or food would earn good karma, leading to a prosperous life, a long life and success for their sons. However the Buddhist belief in reincarnation meant that the death of an infant was not final as the child would be reborn, this belief eased the guilt felt over female infanticide.[3] The Confucian attitude towards female infanticide was conflicted. By placing value on age over youth, Confucian filial piety lessened the value of children, whilst the Confucian belief of Ren led Confucian intellectuals to support the idea that female infanticide was wrong and that the practice would upset the balance between yin and yang.[4]

When Christian missionaries arrived in China in the late sixteenth century, they witnessed newborns being thrown into rivers or onto rubbish piles.[5][6] In the seventeenth century Matteo Ricci documented that the practice occurred in several of China's provinces and said that the primary reason for the practice was poverty.[6] The practice continued into the 19th century and declined precipitously during the Communist era,[7] but has reemerged as an issue since the introduction of the one-child policy in the early 1980s.[8] The census of 1990 showed an overall sex ratio of 1.066, a normal sex ratio for all ages should be less than 1.02.[9]

19th century

During the 19th century the practice was widespread, readings from Qing texts show a prevalence of the term ni nü (to drown girls), and drowning was the most common method used to kill female children. Other methods used were suffocation and starvation.[a][11] Leaving a child exposed to the elements was another method of killing an infant, the child would be placed in a basket which was then placed in a tree. Buddhist nunneries created "baby towers" for people to leave a child.[12] In 1845 in the province of Jiangxi, a missionary wrote that these children survived for up to two days while exposed to the elements, and that those passing by, would ignore the screaming child.[13] Missionary David Abeel reported in 1844 that between one third and one fourth of all female children were killed at birth or soon after.[14]

In 1878 French Jesuit missionary, Gabriel Palatre, collated documents from 13 provinces[15] and the Annales de la Sainte-Enfance (Annals of the Holy Childhood), also found evidence of infanticide in Shanxi and Sichuan. According to the information collated by Palatre the practice was more widely spread in the southeastern provinces and in the Lower Yangzi River region.[16]

 



 

AMENDMENTS TO THE CONSTITUTIION OF THE P.R.C.

Amendments

(LİNK: ÇİN HALK CUMHURİYETİ ANAYASASI)

AMENDMENTS TO THE CONSTITUTIION OF THE PEOPLE'S REPUBLIC OF CHINA

(Adopted at the First Session of the Seventh National People's Congress on April 12, 1988)

1. Article 11 of the Constitution shall include a new paragraph, which reads: "The state permits the private sector of the economy to exist and develop within the limits prescribed by law. The private sector of the economy is a complement to the socialist public economy. The state protects the lawful rights and interests of the private sector of the economy, and exercises guidance, supervision and control over the private sector of the economy."

2. The fourth paragraph of Article 10 of the Constitution, which provides that "no organization or individual may appropriate, buy, sell or lease land, or unlawfully transfer land in other ways," shall be amended as: "No organization or individual may appropriate, buy, sell or unlawfully transfer land in other ways. The right to the use of the land may be transferred in accordance with the law."

(Adopted at the First Session of the Seventh National People's Congress on March 29,1993)

Article 3

The final two sentences of the seventh paragraph of the Preamble to the Constitution, ("The basic task of the nation in the years to come is to concentrate its efforts on socialist modernization. Under the leadership of the Communist Party of China and the guidance of Marxism-Leninism and Mao Zedong Thought, the Chinese people of all nationalities will continue to adhere to the people's democratic dictatorship and the socialist road, steadily improve socialist institutions, develop socialist democracy, improve the socialist legal system, and work hard and self-reliantly to improve the socialist legal system, and work hard and self-reliantly to modernize the country's industry, agriculture, national defense and science and technology step by step to turn China into a socialist country with a high level of culture and democracy.), are amended to "Our country is in the primary stage of socialism. The basic task before the nation is the concentration of efforts of socialist modernization construction in accordance with the theory of building socialism with Chinese characteristics. Under the leadership of the Communist Party of China and the guidance of Marxism-Leninism and Mao Zedong Thought, the Chinese people of all nationalities will continue to adhere to the people's democratic dictatorship and the socialist road and to uphold reform and opening to the outside world, steadily improve socialist institutions, develop socialist democracy, improve the socialist legal system, and work hard and self-reliantly to modernize the country's industry, agriculture, national defense and science and technology step by step to build China into a strong, prosperous culturally advances, democratic socialist nation."

Article 4

The following sentence is added to the end of the tenth paragraph of the Preamble to the Constitution: "Multi-party cooperation and the political consultation system under the leadership of the Communist Party of China shall continue and develop for the extended future."

Article 5

Article 7 of the Constitution, ("The state economy is the sector of socialist economy under ownership by the whole people; it is the leading force in the national economy. The state ensures the consolidation and growth of the state economy."), is amended to "The state-owned economy, i.e. the socialist economy with ownership by the people as a whole, is the leading force in the national economy. The state will ensure the consolidation and development to the state-owned economy."

Article 6

The first paragraph of Article 8 of the Constitution, ("Rural people's communes, agricultural producers' cooperatives and other forms of cooperative economy, such as producers', supply and marketing, credit and consumers' cooperatives, belong to the sector of the socialist economy under collective ownership by the working people. Working people who are members of rural economic collectives have the right, within the limits prescribed by law, to farm plots of cropland and hilly land allotted for their use, engage in household sideline production and raise privately owned livestock.)", is amended to "The rural contracted responsibility system based mainly on the household linking remuneration to output and cooperative economic forms ?producers', supply and marketing, credit and consumers' cooperatives ?are part of the socialist economy collectively owned by the working people. Working people who are all members of rural economic collectives have the right, within the limits prescribed by law, to farm plots of cropland and hilly land allotted for their private use, engage in household sideline production and raise privately owned livestock."

Article 7

Article 15 of the Constitution, ("The state practices planned economy on the basis of socialist public ownership. It ensures the proportionate and coordinated growth of the national economy through overall balancing by economic planning and the supplementary role of regulation by the market. Disturbance of socioeconomic order or disruption of the state economic plan by an organization or individual is prohibited."), is amended to "The state practices socialist market economy." "The shall enhance economic legislation and improve macro-control of the economy." "The state shall, in accordance with the law, prohibit disturbance of the socioeconomic order by any organization or individual."

Article 8

Article 16 of the Constitution, ("State enterprises have decision-making power with regard to operation and management within the limits prescribed by law, on condition that they submit to unified leadership by the state and fulfill their obligations under the state plan. State enterprises practice democratic management through congresses of workers and staff and in other ways in accordance with the law."), is amended to "State-owned enterprises have decision-making power with regard to operations within the limits prescribed by law. State-owned enterprises practice democratic management through congresses of workers and staff and in other ways in accordance with the law."

Article 9

Article 17 of the Constitution, ("Collective economic organizations have decision-making power in conducting independent economic activities, on condition that they accept the guidance of the state plan and abide by the relevant laws. Collective economic organizations practice democratic management in accordance with the law. The entire body of their workers elects or removes their managerial personnel and decides on major issues concerning operation and management."), is amended to "Collective economic organizations have decision-making power in conduction independent economic activities, on condition that they abide by the relevant laws. Collective economic organizations practice democratic management, elect and remove their managerial personnel in accordance with the law and decide major issues concerning operation and management."

Article 10

The third paragraph of Article 42 of the Constitution, ("Work is a matter of honor for every citizen who is able to work. All working people in state enterprises and in urban and rural economic collectives, should approach their work as the masters of the country that they are. The state promotes socialist labor emulation, and commends and rewards model and advanced workers. The state encourages citizens to take part in voluntary labor."), is amended to "Work is a matter of honor for every citizen who is able to work. All working people in state-owned enterprises and in urban and rural economic collectives should approach their work as the masters of the country that they are. The state promotes socialist labor emulation, and commends and rewards model and advanced workers. The state encourages citizens to take part in voluntary labor."

Article 11

Article 98 of the Constitution, ("The term of office of the people's congresses of provinces, municipalities directly under the Central Government and cities divided into districts is five years. The term of office of the people's congresses of counties, cities not divided into districts, municipal districts, townships, nationality townships, and towns is three years.") is amended to "The term of office of the people's congresses of provinces, municipalities directly under the Central Government, counties, cities and districts under the jurisdiction of the municipal government is five years. The term of office of the people's congresses of townships, nationality townships and towns is three years."

 



 

 

 

İdea Yayınevi Site Haritası | İdea Yayınevi Tüm Yayınlar
© Aziz Yardımlı 2017 | aziz@ideayayinevi.com