Alexei Navalny
|
Alexei Navalny Rus Arktik hapishane kolonisinde öldürüldü. Ama her gün ölen ve 16 Şubat 2024’te de bir kez daha ölen Putin’in kendisidir, çünkü korktuğu şey gerçekte ölümlü bir insan değil, ölümsüz bir düşüncedir. Sıradan bir hırsız ve katil olan Putin 2020 Aralığında “eğer Rus güvenlik örgütleri Navalny'yi öldürmek isteselerdi, işi bitirirlerdi” dedi. Başarısız girişimlerden sonra iş bitirildi, sonu gelmeyen cinayetler zincirine bir yenisi daha eklendi, ve kleptokrasi ona karşı çıkmayı göze alan yürekli insanlardan birini daha yok etti. Navalny demokrasiyi, evrensel insan haklarını, yasa egemenliğini, ve, biraz geç ve acılı bir yolda da olsa, uluslararası yasa egemenliğini de anlamakta olan, despotik kültürünün ona dayattığı kimliği üzerinden atarak uygar yaşamın normlarını öğrenmekte olan bir insandı. Kleptokrasi gözdağını bireylerde algılar, ve onları yok eder. Ama gerçek gözdağı despotik algının ötesinde yatan ve despotizmin gerçek yadsınması olan Özgürlük İdeasıdır. Gene de bu düşünce despotik bilincin kendisinde bile bulunur, despotik kültürü en içinden tüketir. Bu nedenle despotizm demokrasiye değil, demokrasi despotizme gözdağıdır.
Rusya’da demokrasinin gelişmesi yalnızca tikel bir yurttaş toplumunun sorunu değil, bütün bir küresel yurttaş toplumunun sorunudur, çünkü insan hakları evrenseldir, çünkü demokrasi sınır tanımaz, çünkü gerçek etik yaşam bir etnik yaşamlar türlülüğü değil, insan doğasının kendisinden türeyen evrensel anayasa altında türdeş küresel etik yaşamdır.
Despotizmin hiçbir çıkış yolu yoktur — demokrasi olmaktan başka. Despotik kültürlerin politik bir karakteri yoktur. Böyle kültürlerde insan istençsizdir, boyun eğer; onursuz, değersiz, ve erdemsizdir. Böyle kültürler etik güven ve dinginlik duygusu tarafından değil, korku tarafından, sık sık ölüm korkusu tarafından tanımlanır. Moral olarak gelişmemişlerdir, yaşamın her alanında yolsuzluklar içinde boğulurlar. Despotik bilinçleri ekonomilerini olduğu gibi politikalarını da baltalar, ne bilimlerde ne de sanatlarda gelişebilirler, ve her zaman arkadan yürümek, her konuda ileri kültürlerden beslenmek zorundadırlar. Despotik kültürde politik bilinçsizlik devletin sefilliğinde sonuçlanır. Yasama gücü despotun buyruğuna indirgenir, yürütme gücü diktatörün oyuncağı olur, ve yargı gücü türeyi yerine getiremez çünkü bağımsız değil, korkuya bağımlıdır, ve yargıçlar gerekli gördükleri her zaman yasaları kolayca rüzgarın yönüne çevirirler. “Despotik etik” bir oxymorondur, çünkü etik yaşam ancak özgürlük bilinci ile olanaklıdır. Despotik kültürler insan doğasının itkilere ve içgüdülere köleliğini sürdürdüğü, henüz özgür tinselliğe yükselmediği estetik, etik ve entellektüel gerilik evrelerini temsil ederler. Estetik gerilikleri içinde ancak çirkin olanı beğenebilirler; etik gerilikleri içinde ancak yamuk olabilirler; ve entellektüel gerilikleri içinde ancak teknolojik öykünmeye yeteneklidirler. Tarihsiz oldukları için, tarihleri anlamsız ve gereksiz olduğu için, Tarihin bütün bir birikimini ancak geriliklerinin izin verdiği ölçüde almak zorundadırlar.
Yasa egemenliğinin çiğnenmesi sıradan suçlunun yasayı çiğnemesi değildir. Despotizmin devleti çiğnemesinin bir yanı olarak, yasa egemenliğinin çiğnenmesi yargının yasayı çiğnemesidir ve Rusya’da ve benzeri despotik kültürlerde bir kural olarak işleyen süreç budur. Bu koşulda, gerekli olan şey Putin’in ve benzer diktatörlerin alçaklığını tanıtlamak değildir, çünkü alçak kültür henüz yüksek olanı bilmediği için alçaklığını da anlayamaz. Gerekli olan şey dürüstlüğe yabancı kültürü dürüstlüğü algılamaya yetenekli kılmaktır, çünkü ancak o zaman yolsuzlukları, yozlukları, yalanları ve yanlışları algılayabilir. Etik-dışı kültürü etik yaşama eğitmek etik kültürün birincil sorumluluğu ve yükümlülüğüdür. Etik-dışı ve etik-öncesi bilincin etik gelişimi en zor olanıdır, çünkü etik-dışı kültür teknolojiyi kendini değiştirmeksizin de kolayca alırken (Singapur, Japonya, Hindistan, Güney Kore, Taiwan) ve kimi durumlarda küçük düşürücü yollara baş vurarak alırken (Çin, Kuzey Kore), etiğin kazanılması ise despotik yapının bütününde yok edilmesini, kültürün bütününde özgürleşmesini gerektirir. Etik gelişim en zor olanıdır çünkü özgürlük bilincinin kazanılması bütün bir Dünya Tarihin işini ödünç almayı gerektirir, çünkü kendini bütününde olumsuzlamayı, bozuk kendisini bir kez daha bozarak bütününde düzgün olarak baştan sona yeniden yaratmayı gerektirir. Gene de, bu bilinç daha şimdiden edimsel olarak kazanıldığı için, bütün bir insanlığın etik varoluş biçiminin özgür, ussal insan doğası tarafından belirlendiği bilindiği için, tek tek despotik ülkeler durumunda etik dönüşüm yalnızca despotik pıhtılaşmanın çözülmesini, ussal İstencin direnilemez etkinliğini gerektirir.
Düzgün ve sağlam olan yamuk ve çürük olanın yanına yerleşemez, onu siler. Bu nedenle, despotik halkların öz-sakınım itkisi despotik önderleri yeğler, ve moral ve etik gerilikleri içinde bu halklar önderlerinin hırsızlık, yolsuzluk ve zorbalıklarında tam olarak kendilerini, alıştıkları ve tanıdıkları bir ruhu bulurlar. Dürüst ve düzgün olanı yabancılar, ondan kaçınırlar. Politikaya yabancı despotik bilinç politikayı yasaklayan despotizmi biricik çözüm olarak bilir, çünkü özgürlükten, kendini yönetmenin sorumluluk ve değerinden, demokrasiden ürker, yönetilmeyi yeğler. Despotizm politika değil ama politikanın yadsınmasıdır. Bu nedenle ancak kendi karşıtı tarafından, ancak politika tarafından ortadan kaldırılabilir.
(Aziz Yardımlı, 17 Şubat 2024) |
|
|
Rus kleptokrasisi (ki bir nükleer kleptokrasidir) Bolşevik despotizmin kalıtıdır.
- Rusya kendisinden kurtulmayı başaramadı. İnsan büyüklüğüne ve görkemine tanıklık eden pekçok sanatçı yaratmış olan bu büyük kültür kendi içindeki zorbalığın küçüklüğüne yenik düştü.
- Sovyetler Birliğinde ideolojik tiranlık 70 yılda Rus bilincinden tüm moral yargı yeteneğini sildi ve nükleer silahlar ile donatılı etik-öncesi bir kültür yarattı.
- Sovyetler Birliğinin yıkılmasından sonra geriye (a) insan hakları, (b) duyunç özgürlüğü, (c) yasa egemenliği konusunda bilinci bütünüyle boş bir Rus halkı kaldı. Bu belirlenimler modern etiği, demokratik devleti, ve uygar yaşamı tanımlar. Sovyetler Birliğinin ideolojik programı başlıca bu belirlenimlerin yadsınması üzerine dayanıyordu.
- İnsanlık suçları listesinde Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği, Nasyonal Sosyalist Almanya ve İmparatorluk Japonyası en önde durur. Çoktandır bu grubun dördüncü üyesi olan Çin Halk Cumhuriyeti “Çin karakteristikleri” ile tanımlanacak ideolojik bir dünya düzeni yaratmak üzere hazırlanmaktadır. Moral geriliğin ve kitlesel büyüklüğün birliği Rusya durumunda tarihin gördüğü en korkutucu gücü, kendi nüfusuna olduğu gibi dünyanın bütününe karşı da en acımasız diktatörlüğü uygulayan Sovyetler Birliğini yarattı. Çin bu her iki bakımdan da, moral hamlık açısından olduğu gibi sayısal büyüklük açısından da Çarlık Rusyasının çok çok önündedir. 1,4 milyarlık devasa kitlenin bütün bir tarihi yalnızca bir yinelemeler tarihi, bir imparatora koşulsuzca boyun eğmekle geçen özgürlüksüz, değişimsiz, gelişimsiz boş bir tarih, bir tarih olmayan bir tarihtir. “Çin karakteristikleri” arasında en belirgin olanı hiç olmazsa bütün bir yeryüzünü esirgeyecek bir moral karakteristiğin eksikliğidir. Ve Napoleon’u bile Çin’in uyanmasından ürkmeye götüren etmen bütün bir kültüre özünlü bu moral güçsüzlük ve yeteneksizliktir.
- Rusya bugüne dek bütün bir tarihinde hiçbir zaman demokrasiyi tanımadı, Rus özgürlük tini hiçbir zaman Rus despotizmini dönüştürecek kadar büyümeyi başaramadı.
- Çarlık barbarlığına karşın çiçeklenmeye başlayan Rus özgürlüğü Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinin ideolojik tiranlığı altında kökünden koparıldı.
- Rus halkı her zaman bir halk olarak kaldı, hiçbir zaman egemen bir ulus, hiçbir zaman özgür bir yurttaş toplumu olmadı.
- İdeolojik tiranlığın kalıtı elinde 3.000 kadar nükleer bomba ile nükleer bir kleptokrasi oldu
Demokrasi Avrupa için yeni, çok yenidir (Avrupa’da monarşiler 20’inci yüzyılda devrildi).
- Batılı demokrasilerin gelişmekte olmaları henüz gelişmemiş olduklarının, henüz kendi içlerinde despotizmin işini bitirmediklerinin anlatımıdır.
- Kendini Putin’in imgesinde biçimlendiren yeni Rus despotizmi Batının henüz küresel despotizmi algılamamada direten pragmatik demokrasileri tarafından da hoşgörü ile karşılandı, desteklendi, ve güçlendirildi.
- SSCB’nin çöküşünden sonra da, sayısız Batılı önder Çeçenistan’dan, Gürcistan’dan Kırım’a, Ukrayna’ya kentler ölçeğinde yıkım getiren, yüz binlerce insanın ölümüne yol açan, elindeki nükleer silahlarda bütün bir Avrupa’yı yok edebilecek gücü gören, ama kendini gerçekte yalnızca bir hırsız ve katil olarak tanımlayan Putin’i bir devlet-adamı olarak saymayı sürdürmektedir.
Etik-dışına göz yummak etik-dışıdır. Despot ile ancak despot uzlaşır.
- Yurttaş toplumu önder tanımaz.
- Yurttaş toplumunun önderi insan hakları, duyunç özgürlüğü ve yasa egemenliğidir.
- Yurttaş toplumu kendi önderidir; önderin olduğu yerde egemen ulus değil, istençsiz halk vardır.
- Rusya’da yurttaş toplumun gelişmesine katkıda bulunmak demokrasilerin başlıca sorunlarından ve yükümlülüklerinden biridir.
- Bir SPD “politikası” olan Ostpolitik yalnızca gücün dilinden anlayan tiranlık ile uzlaşma politikası olarak tasarlandı ve ayı ile barış içinde yaşamanın formülü “yakınlaşma yoluyla değişim/Wandel durch Annäherung” ya da “tecim yoluyla değişim/Wandel durch Handel” olarak belirlendi. Ostpolitik ya da Doğu-Politikası gerçekte bir politika değil, politikanın yadsınmasıdır. Almanya bugün bile politikanın bir “evrensel insan hakları” sorunu olduğunu anlamış değildir.
- Angela Merkel tecimi insan haklarının üzerinde sayan ya da insan haklarını tecimin bir ödülü sayan bu sözde “politik” formülü insan haklarını çiğneme konusunda SSCB ile eşit olan Çin durumunda da uygulamayı sürdürdü. Açıktır ki “ insan hakları” kavramı üzerine bir kez bile düşünmüş değildi.
- Almanya Rusya'ya Ukrayna saldırısından ötürü yaptırımlar uygulamayı kabul eden en son AB ülkesi oldu.
- Nazi Almanyasından kalan artıklardan kurulan Federal Batı Almanya demokrasiye olmaktan çok Sovyet despotizmine duygudaşlık gösterdi.
- Sovyetler Birliğinin çöküşünden sonra, birleşik Almanya despotik Putin Rusyası ile çok sıcak dostluğunu sürdürdü.
- Willy Brandt, Helmut Schmidt, Gerhard Schröder, Angela Merkel — tüm bu pragmatik Alman önderleri moral olarak Rus despotizmine göz yumacak denli duyarsız idiler
- İlk iki sosyal demokrat önder ve başbakan, Brandt ve Schmidt, “evrensel insan hakları” kavramının bilinçsizi idiler ve ancak evrensel insan haklarının çiğnenmesi pahasına olanaklı olan Ostpolitik öğretisini uygularken, gücün dilinden başka bir dil bilmeyen despotizmin “ussal diyalog” yoluyla durdurulabileceği yanılgısı içinde idiler.
- Gazprom, Nord Stream, Nord Stream 2, Rosneft projelerinde güçlü bir katalizör rolü oynayan Sosyal Demokrat başbakan Schröder ( 1998-2005) Putin’in adamı idi ve Putin’i “lekesiz bir demokrat/ein makelloser Demokrat” olarak gördü. Ödül olarak kleptokrasiye ortak yapıldı.
- Putin tarafından yakın ve güvenilir bir dost olarak görülen ve onunla aynı yoldaşlık tinini paylaşmış olan Angela Merkel (2005-2021) Putin’in hırsızlık ve cinayetlerini olduğu gibi Kırım’ı ve 14.000 insan yaşamı pahasına Ukrayna’nın doğu Donbas topraklarının bir bölümünü ele geçirmesini de görmezden geldi.
- Despot ancak despotluğu algılanmadığı sürece güçlüdür, ve despotu ancak despot algılamaz.
- Merkel ve benzerleri de, tıpkı Rus halkı gibi, Putin ve çetesinin adi bir suç örgütü olduğunu çok iyi bilmekte, ve bu pragmatik Alman önderler Rus halkı ile aynı moral geriliği paylaşmaktadır.
20 Ağustos 2021. “Putin büyük bir yanlış yaptı” diyen Angela Merkel Almanya’nın Rusya politikasından ötürü özür dilemeyeceğini bildirdi. Politikanın ne olduğunu öğrenmeye hazır değildi.
- Almanya bütün tarihi boyunca ancak kısa süreli bir demokrasi yaşadı (Weimar Cumhuriyeti, 1918-1933).
- Nazi despotizmi altında Almanya (tıpkı Bolşevik despotizmi altındaki Rusya gibi) doğmakta olan demokratik bilinçten bütünüyle temizlendi ve nüfus Nasyonal-Sosyalizme eğitildi.
- Her iki ülkede, Almanya’da ve Rusya’da Nasyonal-Sosyalist ve Enternasyonal-Sosyalist ideolojilerin yıkılmasından sonra yeniden özgürlüğe uyanan nüfuslar despotizme alışmış ve demokrasiye yabancı idiler; her iki ülkede de halkın kendini yönetmek için niyeti ve deneyimi yoktu.
- Nazilerin yenilmesinden sonra Batı Almanya bugün de sürmekte olan ABD denetiminin altında egemenliğinden yoksun bir tür görünürde devlet olmanın ötesine geçemedi. (Aynı şey Nazi ideolojisi gibi birşeye bile gereksinim duymadan Hirohito militarizmi altında ilkin doğu Asya’yı terörize eden ve sonra kendini dünya egemenliği düşlerine kaptıran despotik Japonya için de geçerlidir. Kimyasal ve biolojik yöntemler de aralarında olmak üzere dile gelmez her tür yöntem ile 10-30 milyon kadar insanı yok eden aynı Japonya, aynı nüfus, aynı militarist tin savaştan hemen sonra, sanki hiçbir şey olmamış gibi, sanki bir amnezi yaşamış gibi, bu kez pasifizme sarıldı, kendini teknolojiye adayarak çok kısa bir süre içinde dünyanın ikinci büyük ekonomisi oldu.)
- Anayasası (“Temel Yasa” ya da “Grundgesetz für die Bundesrepublik Deutschland,” 1949) ABD’nin yardımı ile yazılan Almanya (şimdi eski Doğu Almanya’yı da kapsamak üzere), ve Anayasası yine ABD generali Douglas MacArthur tarafından yazdırılan (1947) Japonya bugün de ABD hegemonyası altındadır, sözcüğün gerçek anlamında egemen değildirler, ve kendi başlarına bırakıldıklarında demokrasiye bağlı kalıp kalmayacakları kuşkuludur.
|